Artık uzayda yazdığımız bir hikâye var!

KÜLTÜR SANAT

Türkiye, insanlı ilk uzay yolculuğunu gerçekleştirdi. Bu yolculuğun ardından edebiyattan sinemaya, müzikten resime kadar birçok alanda yeni gelişmelerin yaşanması bekleniyor. Biz de bu gelişmelerin sanata nasıl yansıyacağını ve uzayda yazmaya başladığımız hikayeyi nasıl anlatabileceğimizi yazar Ahmet Melih Karauğuz, müzisyen Tuluyhan Uğurlu, yönetmen Ömer Faruk Sorak ve ressam İlham Enveroğlu ile konuştuk.  

 

Takvimler 18 Ocak 2023’ü gösteriyordu. Milletçe heyecanla ekranlara kilitlenmiştik. O an geldi ve büyük bir heyecanla beklediğimiz uçuş gerçekleşti. Tarihte ilk kez bir Türk, namıdiğer ‘Yörük Astronot Alper Gezeravcı’ uzaya gitti. Benim için bazı kavramların tanımı o gün değişti. Anladım ki ‘saygı’ bazen bir çocuğun dedesinin elini öpmesi, bir büyüğünün karşısında ayağa kalkması olarak tanımlansa da bunların çok ötesindeydi. Saygı benim için artık yetmiş yaşına gelen dedemin uzaya giden ilk Türkü ceketini giyerek izlemesi, dilinden duası eksik olmayan babaannemin heyecanla dua ederek sağ salim gidip gelmesini dilemesiydi. Bizim için sadece bilimsel bir çalışma gibi gözüken bu olay, onlar için yıllardır bastırılmaya çalışılan, gelişmemesi istenen bir ülkenin, koyulmak istenen sınırları aşması ve yapamazlar denileni yapmasıydı. “Elalem uzaya giderken biz hala…”  diye başlayan cümlelerin son bulmasıydı. Gökyüzündeki prangaların kırılmasıydı. Tebrik etmek yerine tahkir etmeyi tercih edenler olsa da bu ülkemiz için büyük bir adım ve gururdu.  Teknolojinin giderek hayatımıza hakim olmaya başladığı bu çağda aynı beşinci nesil savaş uçaklarını dünyada üreten dört ülkeden biri olarak kendimize olan güveni tazelediğimiz gibi Gezeravcı’nın uzay serüveni de cesaretimizin, inancımızın yeniden canlanması demekti. 

 

‘Türkiye Yüzyılı’na girdiğimiz bu tarihlerde geleceğimizi şekillendirmeli ve dünyada söz sahibi olmalıydık. Bu güzel adımların yanında elbette birçok eksiğimizin olduğu gerçeğini de kabul etmeli, Teknofest Kuşağı olarak görülen gençlere ufuk olan bu yolculuğun hikayesini en gür şekilde söylemeli ve anlatmalıydık. Kendi hikayelerini yazamayan milletler, başkalarının hikayelerini okumaya mecbur kalırlar. Hollywood’da Amerika’nın sinema aracılığıyla politikalarını, yaptıklarını ve yapacaklarını filmlerle anlatması azımsanacak bir şey değildi.

 

Bir işi yapmak kadar topluma aktarma biçiminin de ehemmiyetine vurgu yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda kültür sanat aracılığıyla bilgi aktarımı kümülatif biçimde ilerler ve yüzyıllar sonrasına izler bırakır. Uzay yolculuğumuz başlamadan sinema dünyasında da farklı biçimlerde işlenmişti. Dünyayı Kurtaran Adam, Turist Ömer Uzay Yolunda gibi filmleri buna örnek gösterebiliriz. Sanatın her dalında bu serüveni bu ülkenin çocuklarına anlatarak artık uzayda yazdığımız bu hikayeyi kültür sanat aracılığıyla da uzay yolculuğuna çıkabilir miyiz? Yukarıda bahsettiğimiz gibi yaşlıların gözlerini dolduran ve bizleri heyecanlandıran bu serüven, kültür sanat dünyamıza nasıl yansıyacak ve nasıl anlatılacak? Biz de aklımıza takılan bu soruları uzay ve yapay zeka alanında Dört Sonsuz Evren, Siber Yalan gibi eserleriyle bilim kurgu edebiyatına eserler veren Ahmet Melih Karauğuz, Ayasofya’nın açılışından sonra yaptığı besteyle klasik müziğin kalıplarına sığmayan bir biçim olduğunu adeta haykıran ve son zamanlarda da uzay yolculuğuna dair besteler yaptığını öğrendiğimiz müzisyen Tuluyhan Uğurlu, bilim kurgu ve komedi alanında yapılan GORA filminin yönetmeni Ömer Faruk Sorak’a ve uzayla ilgili eserleri olan ressam İlham Enveroğlu’na sorduk. 

 

 

Yeni hikâyeler kurgulamalıyız

 

Ahmet Melih Karauğuz (Yazar): 

 

Alper Gezeravcı’nın uzay macerası bence ülkemiz için en büyük adımlardan bir tanesi. Alper Gezeravcı bu adım benim için küçük ama ülkem için çok büyük dese yeridir. Artık çocuklara kendi maceramızı ve hikayemizi anlatabileceğiz. Aslında bu nasıllık da burada gizli. Bu başlayan serüven, bu serüvenden elde edilen bilgiler ve bulgularla, uzayı okuduklarımızdan değil gördüklerimiz ve yaşadıklarımız üzerinden anlatma fırsatı bulacağız. Bu da bize tahayyülümüzden sızanları değil de gördüklerimizden yola çıkarak daha iyi hikayeler anlatma fırsatı doğuracak. Nasıl anlatmalıyızın cevabı bence bu. Tahayyül ederek değil, olanlardan hareketle yeni bir hikaye kurgulayabilmeliyiz.

 

Uzay maceramız edebiyatta yeni temalar oluşturacak 

 

Öncelikle, bizim ülkemizde bilim kurgunun gelişmemiş, ana akım bir tür olmamış olmasının en büyük sebebi bilimsel üretim kaynağı olmamamız ve buna bağlı olarak da bilimsel ilerlemenin doğasına uygun hikayeler ve evrenler kurgulamıyor oluşumuzdu. Son yıllarda şahit olduğumuz savunma sanayi alanındaki gelişmeler ve bugün başlayan uzay maceramızın aslında bizde edebi anlatım alanında da yeni temalar oluşturacağını düşünüyorum. Çünkü insan gördüğünü, şahit olduğunu yazar. Yakın gelecekte teknoloji alanında yaşanan dönüşümün hayata sızmasıyla birlikte ve bu dönüşümle doğrudan muhatap olmamız sayesinde yeni temaları görmemiz mümkün olacaktır.

 

Bize eskiden uzaktı ama artık hayatımıza girdi

 

Uzay bize eskiden uzaktı ve sanki hayatımızda yok gibiydi ama artık hayatımıza girmiş durumda. Gerek gündelik haberler, gerek bilimsel gelişmeler gerekse de bunların dost meclislerinde artık konuşuluyor olmasıyla birlikte, bugün için uzay ve edebiyat yan yana duruyor. Tıpkı hayat ve edebiyat gibi. 1960 sonrası nasıl ki Amerika, SSCB ve sonraları Avrupa ülkeleri için uzay fantastik bir evrenden çıkıp, işlenebilen, dokunulabilen ve dönüştürülebilen bir şey oldu, bu bizim için de böyle olacaktır diye düşünüyorum.

 

Uzay artık bizim gerçeğimiz

 

Eskiden gidip görmediğimiz, görenlerden dinlediğimiz ve anlatılanlardan keşfettiğimiz bir uzay vardı ve o fantastik olabilirdi. Ama artık görmeye başladığımız, işleyebileceğimiz bir uzay olgusu var. Şunu da unutmamak gerekiyor ki edebiyatta anlatılan her şeyin gerçekle bağlantısı vardır. Artık bizim için uzay anlatılarımızın gerçekle bağlantısı daha güçlü olacaktır. 

 

Uzay ve sanat ayrılmaz bir bütündür

 

Tuluyhan Uğurlu (Müzisyen):

 

Yaklaşık 30 yıldan beri Avrupa’da ve Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde uzay görüntüleri eşliğinde konserler veriyorum. Hatta o sıralarda çıkartmış olduğum Go with God ve  Kutsal Kitaptan Ayetler isimli albümlerde bu konserlerle, bu projelerle bağlantılıydı. Daha sonra Kainatın da ötesinde isimli bir albüm çıkartmıştım ve tamamen uzayla, kainatla ilgiliydi. Uzayın derinlikleri bizim geleceğimiz, uzayın derinliklerine gönderilecek misyonlarda eğer biz olmazsak biz yokuz demektir. Mars’a gidecek olanların içinde mutlaka Türk gençlerinin olması gerekiyor. Kainatı anlamadan hayatı, bu alemi anlamak mümkün değildir. Bu yüzden ben konserlerde insanlara hep “Toz zerresi bile değiliz, aklınızı başınıza alın, şu koskoca kainatta toz zerresi bile olmayan insan ama kainatın derinliklerine uzanmaya çalışan da yine insan” diyorum. Samanyolu galaksisi, içinde bulunduğumuz milyarlarca yıldız güneş sisteminden oluşan bir sistem ama koskoca evrende ufacık bir teferruat. Kâinattaki en hızlı hız ışık hızı olarak biliniyor ama ben kainattaki en hızlı hızın düşünce hızı olduğuna inanıyor, dolayısıyla kainatın derinliklerine yolculuklar yaparken kendi ruhsal gelişimini tamamlamış insan-ı kamiller olmak için yolculuklarımızda müzikle motivasyonumuzu artırmalı, ruhumuzu zenginleştiren, bize güç veren en önemli unsur olarak kullanılmalı diye düşünüyorum. Uzay ve sanat ayrılmaz bir bütündür. Çünkü kainat bir sanat eseridir. Alemlere baktığınızda zaten muhteşem bir senfoni görüyorsunuz. Bu yüzden yıllardan beri konser veriyorum. İnsanlığı bilinçlendirmek için kafanızı gökyüzüne çevirin diyorum, göklere uzun uzun bakın ki  gökleri ne kadar bilirsek o kadar kendimizle yüzleşiriz. 

 

Mars’tan ilham alıyorum

 

Biz iki alem arasındayız. İnsan mikro ve makro kozmos alemlerinin tam ortasındadır. Oradaki derinlikler, mesafeler inanın uzayda düşündüğümüz mesafelerden çok daha fazladır ve biz insan olarak bu iki büyük alemin tam ortasında menzile doğru ilerlerken önümüzdeki tozları, kirleri ve engelleri temizleyip müzikle amacına, hedefine varanlar olmalıyız. Ben bestelerimde ve konserlerimde hep bu itici gücü kullanıyorum. İnsanı motive edecek olan güç müziktir. Kainatın müziğidir, uzayın müziğidir. Dolayısıyla beste yaparken benim ilham kaynağım, insanın ta kendisidir. Kendini bilen insan, yaratanı da bilir ve varlığının farkına varmış olur. Eserlerimi üretirken genelde yakın uzaydaki gezegenlerden, özellikle Mars’tan çok etkileniyorum. Yakın bir zamanda da Mars ile ilgili yeni gelişmeleri, yeni çalışmaları yeni görüntülerle birlikte anlatacağım, konserler vereceğim. 

 

Uzay Türk sinemasında yer bulacak

 

Ömer Faruk Sorak (Yönetmen):

 

Uzayla ilgili filmler geçmişte de, günümüzde de uzaya gidebilmek mümkün müdür ve başka gezegen veya galaksilerde hayat var mıdır merakından oluştuğudur. Bu da sinemacıların bilmediği alanla alakalı kurgular yapması ve konuyu fantastik ya da komedi tarafıyla ele alınması sonucunu doğurmuştur. Uzay çalışmalarının hızla artmasının ardından Türk sinemasında bilim kurgu filmlerinin artacağını düşünüyorum. Genelde sinema teknolojinin gelişim yönünü önden bilen ve takip eden dinamiklerle filmler üretiyor. Şu anda da gelecekte ne olacağını bugünün sinemasından öğreneceğimiz işlerin artacağına dair bir inancım var.  Önümüzdeki dönemde yapay zekanın da ilerlemesiyle teknik açıdan kullanıldığı filmlerin hızla artacağını söyleyebilirim. 

 

Sanatta uzay didaktik üsluptan çıkmalı

 

İlham Enveroğlu (Ressam):

 

Resimde uzay teması farklı şekillerde anlatılabilir ve anlatılmıştır. Özellikle eski Sovyetler Birliği ülkelerinde uzay teması çok fazla işlenmiştir. İster realist-gerçekçi anlayışla, ister soyutlama tarzında uzay ve uzay yolculuğu resim sanatında birçok ressam ve heykeltıraş tarafından farklı biçimlerde ele alınmıştır. Burada önemli olan konuya sanatsal yaklaşım biçimidir. Yoksa uzay gemisi fonunda el sallayan bir astronotun resmi de yapılabilir. Slogan, afiş, illüstrasyon, propaganda tarzı resimler de çok fazladır. Aslında uzay ve uzaya yolculuk insanın ilk çağlardan beri merak ettiği bir alemdir. Kaya çizimlerinde, kabile sanatlarında kozmos temalı sembolik anlatımlarda çokça yer almıştır. Çünkü insanoğlu, içgüdüsel olarak yeryüzüne bir yerlerden geldiğine inanmaktadır. Sirius gezegeni başta olmakla birlikte birçok gök cisimleri mitolojilerde ve çizimlerde ön plana çıkmaktadır. Yukarıda değindiğim gibi, bu konu sanatsal bir duruşla ele alınıp anlatılmalıdır. Gerçek sanatçı neyi resmetmekten daha çok nasıl resmedeceği üzerinde düşünür. Bu bağlamda uzay temalı resimler neden olmasın? Teleskopun merceğinden görünen uzay parçaları hayret ve hayranlık uyandıracak derecede ilham vericidir. Dev galaksilerin sayısız yıldızların arasında muazzam bir şiirsellik, ilahi bir çağrı saklıdır. Gerçek sanatçı bunu duyumsar ve kendi yeteneği, dünya görüşü ve üslubu ile sanatına yansıtır. 

Yorum Yaz