Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Gelmeden Önce
Sen yaklaşırken ruhun karışır rüzgâra. Her esintide, her ağaç hışırtısında ayak seslerinin haberi yayılır. Sızarsın yiyeceklerin tadına. Her biri bambaşka görünür gözümüze, yabancılaşır çünkü sen geldiğinde istediğimiz anda dokunmayız hiçbirine. Bir yarışa hazırlanır gibi hissederiz kendimizi.
Telaş sarar ruhumuzu. Bir yere yetişmeye çalışır, bir yere geç kalmamaya uğraşır gibidir hâlimiz. “Başla” komutunu bildiren silah sesindeyken kulağımız, koşmamız gerektiğini biliriz ama kimseyi geçmek zorunda olmadığımızı ve bu işin bir değil, milyonlarca kazananı olacağını da biliriz.
Gündüzler değiştiği gibi geceler de değişecektir; sen gelmeden önce hazırlarız kendimizi buna. Başka hiçbir gücün başaramadığını sen başarırsın ve gecenin hangi saatinde dersen bizi berrak zihinlerle uyanmış olarak bulursun.
Seni hoşnut edebilmekten ziyade geldiğinde bulduğun kişiyle, giderken bıraktığın kişi aynı olmasın diye planlar yaparız. Senin şerefine daha iyiye ve daha güzele dönüşmek için niyet ederiz; büyük oranda başarısız olacağımızı bilsek de vazgeçmeyiz bu tasarılardan çünkü gelişin sevinçtir ve insan sevinince güzel olanı düşünmekten başka bir şey yapamaz.
Varlığının bir mahrumiyet olmadığını idrak etmek, seni anlamanın ilk şartı. Varlığın özgürlük aslında. Bir şeyi yapıp yapmama arasında hiç bu kadar özgür bırakılmayız belki de; uçurumun rüzgârını belki de hiç böylesine kuvvetli hissetmeyiz. İrademizdir çünkü senin vatanın ve orada bulunman, ikimize de iyi gelir.
Gittikten Sonra
Sayılı gün çabuk geçer tabiri, özlem için söylendiğinde ruhumuza büyük bir teselli olurken güzelliğin sona ereceğini bildirirken nasıl da hüzne dönüşür. Aynı sözler telaffuz edilir ama niyet bambaşka bir şekle sokar cümleyi.
Sen gelmeden gözümüzde büyüyen otuz gün, suya karışan tuz gibi hızlıca eriyip biter de veda vaktinin yaklaşmakta olduğunu bildirir. Sokağa çıkınca “Orucum, sakın unutma!” telkinlerine ihtiyacımız kalmamıştır artık çünkü bedenimiz ve ruhumuzla bütünleşmişsindir bir ay içerisinde. Öyle ki oruç, asli hâlimize dönüşmüştür.
Günler sona ererken gelişinden önceki niyetlerimizi hatırlar, bazılarını gerçekleştiremediğimizin üzüntüsünü yaşarız. Haklı gerekçeler, kendimizce mazeretler üretsek de müteessirizdir daha çok gayret etmediğimiz için. Neyse ki tesellimiz yetişir imdadımıza. “Seneye inşallah,” sözü, ayrılığının hüznünü hafifletir biraz.
Sen gittikten sonra günler de geceler de eski hâline döner hızlıca. Zifirî karanlığa gözlerimizi açmak yoktur artık oysa yapabilsek ne güzel olur; hatıranı muhafaza eder, seninle tanışmış olduğumuzu ilan ederiz en azından sen dönünceye kadar.
Sen gidince birkaç gün sokakta susuzluk çekeriz çünkü varlığına o kadar alışmışızdır ki hâlâ oruçlu olduğumuzu zannederiz. Misafirliğini sever ve bizden razı olmanı, seninle bir daha kavuşmayı dileriz hep.
Sen gidince uzun bir süre akşam ezanları hep senin kokunu ve ruhunu taşır. Ezanın makamı senin makamındır; akşamlar senin, geceler senin. Ve biz öteleri beklerken faniliğin esirleri olmaya devam ederiz.
Yorum Yaz