Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
“Bir sanatın özünü bilmeden onun üzerine bir şeyler koyamayız, klasik kaideleri bildiğimiz ölçüde geleceği yorumlayabiliriz. Geleneksel tasarım anlayışını güncele uyarlamak peşinde büyük bir sorumluluk getiriyor. Önce yaptığınız sanatın felsefesine, kurallarına ve formlarına yeterince hâkim olmalısınız. İşte tam da bu yüzden aldığım eğitimler boyunca çini kurallarına bağlı kalarak güncel sanatı neresinden yakalarımın peşinde oldum.”
Tarihi yüzyıllar öncesine dayanan ve bugünde ilgiyle takip edilen gelenekli sanatlardan çini, güncel ve farklı yorumlarla karşımıza çıkıyor. Atık malzemelerle ürettiği boğa başı çini panosu ile sürdürülebilirlik konusunda farkındalık yaratan çini sanatçısı Arzu Görücü, bu sayıda konuğumuz oldu. Topkapı Sarayı ziyaretleri sırasında hayran kaldığı çini eserlerinin sanat yolculuğuna yön verdiğini dile getiren Görücü, lisans eğitimini Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nde yaptıktan sonra Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nde yüksek lisansına devam ediyor. Çini sanatının kaidelerine bağlı kalarak kendi yorumunu katan Görücü bu sanatı gençlere de öğretiyor. Cağaloğlu Geleneksel Türk Sanatları Lisesi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde ve Baben Sanat’ta atölyeler düzenleyen Görücü ile çini sanatı üzerine hasbihal ettik.
Çini ile yolunuz nerede ne zaman kesişti?
Aslında sanata dair ilk adımlarımı sanatçı dostum Berrin Çakin Güç’ten kısa bir süre minyatür eğitimi alarak attım. Sonra daha akademik bir eğitim almak için üniversiteye başvurduğumda çini sanatıyla tanıştım.
Neden çini? Bu sanatı icra ederken ne hissediyorsunuz?
Kültürel miraslarımızı ziyaretlerimde özellikle Topkapı Sarayı Harem dairesindeki çinilerin çeşitliliğini her gördüğümde çini yapmalıyım diye düşündüm. Topkapı Sarayı’nın mimari bezemeleri benim sanat yolculuğuma yön verdi. Ve sanırım o kadar içselleştirdim ki tezimi de orayla alakalı yapıyorum. Şunu da eklemeliyim minyatür çalışmaya da devam ediyorum, sanıyorum gelenekli sanatlar eğitiminin bize kattığı en güzel şeylerden biri de bu çoklu çalışabilme kabiliyeti oldu. Sadece çini adına değil Gelenekli Türk Sanatları adına konuşmak isterim gerçekten insan ruhunu dinlendiren, uygulama sırasında tüm karmaşadan uzaklaşabildiğiniz sanatlar hepsi. Aslında tedavi edici de diyebiliriz. Bende çalışmalarım esnasında böyle hissediyorum.
Çini sanatının belli kaideleri var mıdır?
Çini sanatı eğitimimi üniversitedeki hocam Dr. Öğr. Üyesi Latife Aktan Özel’den aldım. Bize ait bir sanattır çini ve kendine has kaideleri mevcuttur. Aslında çininin en belirgin özelliği altyapı reçetesinin yüksek oranda kuvars içermesidir. Kullanılan hamurun (çamur), astarın ve sırrın birbiriyle uyuşması çok önemli. Çini sanatı çeşitli dönemlerin bezemelerinde sıkça karşımıza çıkar bu yüzden teknik ve üsluplar açısından zengindir. Renk ve motif kullanımları dönemlere göre değişiklik gösterir. Kısaca bir eser oluşumunun sıralamasından şu şekilde bahsedilebilir; belirli bir reçeteyle oluşturduğumuz hamura elle şekillendirilir ve üzeri çamura uygun bir astarla kaplanarak 800-900 derecede bisküvi pişirimi dediğimiz işlem uygulanır. Bu pişirimle elde ettiğimiz ürünün üzeri ince zımparayla nazikçe zımparalanır. Klasik tasarım kaidelerine uygun bir şekilde tasarlayıp eskiz kâğıdı üzerine çizdiğimiz deseni iğne yardımıyla delip, söğüt kömürünü bir bez içine yerleştirip veya beze sürerek form üzerine yerleştirilmiş desene sürüp tozun deliklerden geçmesi sağlanır. Daha sonra tahrirleme dediğimiz desenin dış hatlarını siyah kontur boyası ve fırçayla geçip boyarız. Üzeri tekrar parlaklık etkisi yaratacak sırla sırlanır. 900-930 derece fırında 8 saat kadar pişirilir ve soğumaya bırakılır. Uygulama yaptığımız renkler pişirimden önce farklı bir tondayken pişirimden sonra bambaşka hale gelir. Aslında fırın sonrası eserle karşılaşmamız bizim için hep bir sürprizdir zaten bu yüzden çiniye ateşin oyunu denmiştir. Bu tabiri çok seviyorum. İsteyen ve istikrarla çalışan herkes çini yapabilir.
Klasik dönem renklerine ulaşmak zor
Çini sanatının tarihi çok eskilere dayanıyor. Sizce nasıl bir değişim dönüşüm yaşamış?
Köklü bir geçmişe sahip pek çok ustanın asırlardır yaptığı çalışmalar sayesinde günümüze ulaşan çini sanatının kökeninin 8. yüzyıla kadar dayandığını yapılan arkeolojik kazılardan biliyoruz. Esas anavatanı Orta Asya olarak bilinen çini Anadolu beylikleri ve Selçuklularla birlikte Anadolu mimarisinde de kendini göstermiş. 17. ve 18. yüzyıllarda Osmanlı döneminde uygulamalar en ihtişamlı seviyeye ulaşmış. Hem mimari yapı süslemelerinde hem de pek çok farklı evani grubunun süslemelerinde kullanılan bu bezeme sanatı günümüz anlayışıyla aynı kalitede olmasa da üretilmeye devam ediyor. Klasik döneme göre alt yapı ve boya kalitelerinde değişimler söz konusudur. Genel anlamda günümüz çalışmalarına baktığımızda klasik dönem renklerine ulaşmamız oldukça zorlaşmıştır. Osmanlı döneminde saray için ve pek çok mimari yapı için üretim yapan nakkaşhanelerdeki ustalar tasarımlarda kullandıkları tüm motifleri doğadaki çiçekleri stilize ederek oluşturmuş. Günümüze baktığımızda bu özgün çalışma şeklini her yerde göremiyoruz. Pek sağlıklı olmayan bir dönüşüm mevcut.
“Gelenekli sanata çağdaş yorum” konusu hakkında sizin görünüş nedir?
“Çağdaş” adı altında çeşitli çalışmalar görüyoruz. Bir esere çini diyebilmemiz için çini alt yapısına sahip olup çini renklerinin ve tekniklerinin kullanılması gerekiyor. İşte tam burada biraz kafa karışıklığı mevcut. Çini tasarımlar adı altında seramik çalışmalar görebiliyoruz ya da daha farklı teknikler ve boyalar kullanılan yorumlamalar. Çini sanatına çağdaş bakış açısı kazandırabilmemiz için öncelikle geleneksel sanat kaideleri çok iyi bilip uygulayabiliyor olmamız gerekir. Bir sanatın özünü bilmeden onun üzerine bir şeyler koyamayız, klasik kaideleri bildiğimiz ölçüde geleceği yorumlayabiliriz.
Çini sanatına nasıl bir farklılık katıyorsunuz?
Amacım aldığım geleneksel eğitimin üzerine bir şeyler koyabilmek. Geleneksel tasarım anlayışını güncele uyarlamak peşinde büyük bir sorumluluk da getiriyor. Önce yaptığınız sanatın felsefesine, kurallarına, kullanılan malzeme ve formlarına yeterince hâkim olmalısınız. Gelenekselin sınırları olan bir sanat dalı olduğunu düşünürsek ona tamamen hâkim olmadan geliştiremeyeceğimizi de biliriz. İşte tam da bu yüzden aldığım eğitimler boyunca çini kurallarına bağlı kalarak güncel sanatı neresinden yakalayabilirimin peşinde olmaya çalışıyorum. Global bir dünyada yaşıyoruz artık her şey için interdisipliner yaklaşım söz konusu. Amacım biraz da ilerleyen zamanlarda disiplinler arası çalışmalar yapabilmek. Gelenekli sanatları diğer disiplin anlayışlarından da faydalanarak ileriki dönemlere taşımamız gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden farklı ekollerin okumalarını yapmaya başladım, bu okumaların zaman içerisinde sanatıma yansıyacağını düşünüyorum.
Son dönem çalışmalarınızda mavi ve beyaz renk ağırlıkta. Neden?
Yüksek lisansta bir dersim için Çin hanedanlarıyla alakalı bir konu seçmiştim. O dönemde yapılan mavi-beyaz porselenlere hayran olmamak elde değil… Çalıştığım son birkaç işim bu araştırmam sonucunda ortaya çıktı. Hanedanlıklar dönemine ait motifleri, tasarım anlayışını ve renkleri göz önünde bulundurarak çalıştım ve çalışmalarıma devam ediyorum. Topkapı Sarayı müzesinde örnekleri sergileniyor.
Atık parçalardan eserler üretiyoruz
Klasik üslupla mı yapıyorsunuz? Nasıl bir teknik ile yapıyorsunuz?
Eserlerimi klasik üslup anlayışından çıkmayarak kendi bakış açımla tasarlamaya çalışıyorum. Genellikle hayvansal motifleri kullanmayı seviyorum. Aslında geri dönüşüm çalışmaları yapmayı da çok seviyorum, atık kırılmış bisküvi parçalarından yeni bir şeyler oluşturmak çok keyifli. Bu farkındalığa hocam Latife Aktan Özel sayesinde sahip oldum. Derslerimizde mutlaka bir dönem geri dönüşüm konusunda çalışmalar yapardık. Çiniyi çok çeşitli formlarda çalışabiliyoruz. Örneğin; sekizgen bir formda çalışacağımızı ve bunu 40-40 cm dört tane karo kullanarak yapacağımızı düşünürsek, bu dört karo içerisinden sekizgen alan çıkarıldığında kenarlardan kesilip işimize yaramayacak atık parçalar kalacaktır. İşte bu tip elimizde biriken çok çeşitli formlardan kalan işe yaramayacak bir sürü atık parçaları yeni eserler olarak ortaya çıkararak değerlendirmek mümkün. Her sanat dalı için bu tutumun yaygınlaşmasını çok isterim. Ben de önümüzdeki dönem için oluşturduğum bir geri dönüşüm projesi üzerinde öğrencilerimle çalışacağım.
Sizin bu şekilde ürettiğiniz bir eseriniz var mı?
Boğa başı çini pano, bir geri dönüşüm projesi eseri. Bir sergide kullandığımız atık parçalarla oluşturdum. Atık parçaları inceleyip ne yapabilirim nasıl bir form çıkar acaba bunlardan diye düşünürken bir baktık boğa silueti bize göz kırpıyor. Gördüğümde hiç düşünmeden ben buna tasarım yapacağım dedim hatta arkadaşlarım şaşırdı. “Nasıl yani” dediler. Çünkü çini çalışıyoruz çok fazla özgür değiliz, geleneksel sanatlar söz konusuyken. Ve üzerine kırmızı karanfil motifleriyle İspanyol esprisi katarak bir desen tasarladım. Çok severek çalıştım şanslıyım ki sergilendiğinde de ilgiyle karşılandı. Güzel bir farkındalık oldu diye düşünüyorum. Sürdürülebilirlik dünya için çok önemli bir konu.
Kültürümüzün devamı için bu sanatlarımıza sahip çıkmalıyız
Dijital sanatlar bu ara çok gündemde özellikle NFT ile daha da ilgi görmeye başladı. Sizce bu genel olarak gelenekli sanatın geleceğini nasıl etkiler?
NFT son günlerin aslında en çok merak uyandıran konu başlıklarından biri. Artık her şeyin dijitalleştiği bir çağda yaşıyoruz sanatın bunun dışında kalması şaşırtıcı olurdu. Bence bir etkileşim yaratıyorsa sadece gelenekli sanatların geleceği açısından değil tüm sanat dalları açısından yaratıyor ve korkulacak bir durum olduğunu düşünmüyorum. Burada yine işin kalitesi kendini öne çıkaracak bir etken ama şöyle de bir durum var çok kötü işlerin çok büyük miktarlara satıldığını da görebiliyoruz. Bir yandan da sanata ilgi bile duymayan insanların NFT sayesinde merakı artmış gibi görünüyor.
Peki sizce bugün çiniye bakış açısı nasıl?
Geleneksel sanatlara ilginin azalmadığını aksine gün geçtikçe meraklılarının arttığını düşünüyorum. Bu kıymetli toprakların bize emaneti olan kültürel hazinelerimize her zaman gereken önemi göstermeliyiz. Gelenekli sanatlarımız kendi kültürümüzü korumak adına çok önemli. Avrupa’nın çoğu yerinde nadide çini eserlerimiz sergilenmekte. Yani hala kültürümüzün başka coğrafyalar üzerinde etkisi büyük ve bizim için bu çok mutluluk verici bir durum.
Sanatın olumlu etkisini göz ardı etmemeliyiz
Cağaloğlu Geleneksel Türk Sanatları Lisesi’nde atölyeler düzenlediğinizden bahsettiniz. Gençlerin ilgisi nasıl?
Gelenekli Türk Sanatları alanında daha donanımlı öğrenciler yetiştirmek için Milli Eğitim Bakanlığı Türkiye’nin alanında tek proje okulu olarak hayata geçirilmiş bir okul olan Cağaloğlu Geleneksel Türk Sanatları MTAL’de atölye derslerine giriyorum. Osmanlı sultanı 2. Abdülhamit tarafından 130 yıl önce inşa ettirilen tarihi bir okul binasında eğitim vermekteyiz. Öğrencilerimiz, çini, minyatür, ebru, hat, cilt gibi geleneksel sanatlarımızla alakalı atölye eğitimleri ve kültür dersleri alıyor. Okul ilk mezunlarını önümüzdeki yıl verecek olduğunu düşünürsek onlarla kısa zamanda büyük işler başardığımızı düşünüyorum. İçlerinde Gelenekli sanatları bilerek gelen ve hiç tanımadan kaydolan öğrenci grupları olmalarına karşın ilgi ve istekleri çok fazla. 10. ve 11. sınıf öğrencilerimiz Türk İslam Eserleri Müzesi’nde sergi yapma şansına erişti. Sergi, müze gezileri gibi bolca etkinlikler planlayarak öğrencilerimize elimizden geldiğince geleneksel sanatlarımızı tanıtmaya çalıştığımız hareketli bir eğitim dönemi geçirdik. Sanatın gençler üzerindeki olumlu etkilerini göz ardı etmemeliyiz.
Yorum Yaz