“Şiiri giydirir elinden tutarak yola çıkarım”

EDEBİYAT Güncel

Şair Şadi Oğuzhan: “Dili özenli kullanmak bir seçenek değil aslında; bir zorunluluk. Şiirleri de ilkin bu kritere göre değerlendirmek gerek. Düşünce, duygu ve dil; üçü birden temiz olursa ortaya berrak, tad bırakan, anlamlı, yormayan, basit de durmayan bir metin ortaya çıkar. Buna gayret ediyorum hep. Şiir kendi formu ile gelir bana. Ben sadece onu ayıklar, temizler, giydirir ve elinden tutarak yola çıkarım.”

Şiirin izini sürmeye devam ediyorum. Şairlerin yeni şiir kitap çoşkusu ve yaşamış oldukları serüvene ortak olma duygusunu beraber yaşayalım istiyorum. Litros Sanat’ın yeni sayısında, yeni şiir kitabını keşfedeceğimiz isim Şair, Yazar, Şadi Oğuzhan. Ekim 2024’te Çıra Yayınları’ndan üçüncü şiir kitabı Eğer İçinizden Biri çıktı. Oğuzhan ile Eğer İçinizden Biri ve şairin poetikası hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Şadi Oğuzhan, 2017 yılında, Eskişehir Sanat Derneği’nin düzenlediği Yunus Emre Şiir Yarışması’nda birincilik ödülünü aldı. Öykü, deneme ve eleştiri yazıları Türk Dili, Türk Edebiyatı, Edebiyat Ortamı, Hece ve Dergâh dergilerinde yayımladı. 

Bize kendinizden bahseder misiniz?

19-20 yaşlarında yazdığım birkaç şiirden sonra, uzun yıllar yazmaya ara verdim. Yazmaya yeniden başladığım tarih 2015’tir. Şiir, öykü, deneme, eleştirel inceleme alanlarında yazmaya başladım. 2016’da ilk şiir kitabım Kuş Günlükleri yayımlandı. Onu, 2018’de Yakın Okuma adlı eleştirel inceleme kitabım takip etti. Bir Yol Var Aramızda adlı şiir kitabımın basım yılı, 2019. 2021’de, İçinde Anne Geçen Şarkılar adlı öykü kitabımla çıktım okurların karşısına. Yeni kitabım, ‘Eğer İçinizden Biri’, Kasım 2024’te okurlarla buluştu. Erciyes Üniversitesi İngilizce İşletme ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü okudum. Edebiyat alanında derinleşmek amacıyla, Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptım. Aynı bölümde doktora çalışmam tez aşamasında devam ediyor.   

Sözcükleri alışılmamış formlarda duyurmak...

“Derleyip topluyordum çoktandır sözcükleri” şiirlerinizde; dize, sözcük, kelimeler mısralarınızla karşılaşıyoruz. Bu kelimelerle ruh akrabalığınız var. Tespitime katılıyor musunuz?

Stephane Mallarme: “Şiir sözcüklerle yazılır, fikirlerle değil.” demiş. Bu, şiirlerde hiçbir fikir ya da başka bir deyişle düşünce izine rastlanmamalıdır demek değil. Paul Valery’nin ‘Düşünce, bir meyvedeki tad gibi gizlenmelidir.’ sözüne katılıyorum. Benim de yol arkadaşlarım, kelimeler. Şiir sözün kısası ve yoğunu olmalı. Bu yüzden, anlamı en doğru ve fakat aynı zamanda en estetik biçimde taşıyacak güce sahip sözcükler seçmek gerekiyor. Ve bu sözcükleri, kullanılmaktan yorulmuş ve yıpranmış hâlleriyle değil, dönüştürerek, alışılmamış formlarda duyurmak önemli. 

Mektup şiirinizde: “beni geçkin öykülerden hatırlarsınız/ çöl, okyanus ve bozkır, selam ederim/ her şey söylenmiyor bir tek mektupla/ çocukların gözlerinden öperim.” Eskiyi de yeni bir söyleyişle yazmak mı istediniz?

Aslında, eskiyi çağırmak, eskiyi yâd etmek, eskiyi yeni bir söyleyişle yorumlamak değil burada niyetim. Burada mektup; iletilmek istenen için kullanılan herhangi bir araç olarak algılanmalı. Bir de ‘mektup’ sözcüğünün sıcak, zarif ve ağırbaşlı bir çağrışımı var.

Şiirde dili özenli kullanmak seçenek değil; zorunluluk 

Şiirleriniz temiz bir Türkçeyle yazılmış, yalın, az sözcüklerle çok şey söyleyen, kısa bir formda yazıyorsunuz, Behçet Necatigil, Özdemir Asaf, Necip Fazıl Kısakürek şiirleri gibi. Şiirlerinizi nasıl kuruyorsunuz?

Şiirde dil, bir araç olmaktan öte, bir özne konumundadır. Ancak, bu yetmez; şiir, dilin işlenmiş; seviyesi yükseltilmiş hâlidir. Şiirde konuşan özne dil olduğuna göre, onun kalitesi bir bakıma şiir için de bir düzey ölçütü oluyor. Dili özenli kullanmak bir seçenek değil aslında; bir zorunluluk. Şiirleri de ilkin bu kritere göre değerlendirmek gerek. Düşünce, duygu ve dil; üçü birden temiz olursa ortaya berrak, tad bırakan, anlamlı, yormayan, basit de durmayan bir metin ortaya çıkar. Buna gayret ediyorum hep. Şiirlerimin kısa mı yoksa uzun mu olacağına kafa yormuyorum. Şiir kendi formu ile gelir bana. Ben sadece onu ayıklar, temizler, giydirir ve elinden tutarak yola çıkarım.

“bir yolculuk bıraktım, anımsadıkça süren/ henüz tanışmadığım ülkenin sınırına/ kaç kere dolaştım oysa kim bilir/ önümde kocaman rüzgâr kuşları" mısralarınızla bizi uzak ülkelere, yolculuklara çıkarıyorsunuz, şiirlerinizde medeniyetler var “Endülüs, İstanbul, Eskatologya” neler söylersiniz? 

Bize özgü bir ayrıcalık bu. Köklü bir tarih, zengin bir coğrafya, zengin medeniyetler deneyimi…Her bir deneyimden yeni kültür katmanları oluşuyor. Elbette benim şiirimde de bu motifler yer bulmalıydı. İnanıyor, seviyor ve kendinizi adıyorsanız vazgeçmeyeceksiniz demektir. Bazı idealler, ulaşamasanız bile güzeldir ve ışıl ışıl yolunuzu aydınlatır. Kolay vazgeçilen hedefler seçmemeye özen gösteririm. 

Esin kaynağım her şey olabilir...

Eğer İçinizden Biri’ndeki şiirler coşkulu, canlı bir söyleyiş var. Gündelik izlenimler, modern kelimelerin yanı sıra, insanın kaybolması; aşkı, yağmuru, savaşı, kiraz ağacını, roman kahramanları ve uzak şehirleri bulması var, esin kaynağınız nelerdir?

Duygu ve düşüncelerimi en iyi ‘yazarak’ anlatabildiğimi keşfettim. Yazdıklarım ya hayatımın tam içinden süzülmüş birer gerçekliğin dönüştürümü ya da gördüklerimin, okuduklarımın kişisel yorumu. Elbette olanı olduğu gibi değil, kurgu metinlere yükselterek aktarıyorum. Ama her birinin içinde gerçek hayatın ta kendisi var; dönüştürülmüş formlarda. Esin kaynağım her şey olabilir. Uyku, uyanıklık, yürüyüş, kavga, mevsimler, evler, sokaklar, okullar, çocuklar, yaşlılar, gençler; ölüler, hastalar…Toprak, hava, su, kuşlar, gökyüzü…Yaşadığım hemen her an, içimde kımıl kımıl bana doğru hareketlenmiş bir kan basıncıyla yaşıyorum. Huzurlu ve sakin biriyim, yaşadığım her şeyi olağan karşılıyorum. Bu da bana, olup bitenleri soğukkanlılıkla gözlemleme ve yorumlama fırsatı veriyor.  

Her edebî türün kendine has bir dili var

Dergilerde öykü ve eleştiri yazılarınızı takip ediyorum. Şiir ve başka edebi türlerde yazıyorsunuz, birbirini zenginleştiriyorlar mu?

Her biri ayrı bir kanaldan ve kendi formuyla geliyor bana. Aslında farklı türlerde yazmak benim önceden planladığım bir şey değil.  Kendiliğinden bir akış bu. Bir de şu var; insan sadece canı istediği ya da heveslendiği için birçok türde yazmaya yeltenmez. Her bir türün farklı imkânlarından yararlanma ihtiyacı duymak gerek çünkü her edebî türün kendine has bir dili, işleyişi ve örgütlenişi var. 

Şiirler kadar kitap isimleri de çok önemli. Kitabınızın ismi çarpıcı “eğer içinizden biri” ismi nasıl ilham oldu?

Şiir bittikten sonra, sıra adını koymaya geldi. Şiire ad koymak, çocuğa ad koymaktan daha kolay değil. Birkaç gün düşündükten sonra, şiirdeki bir mısradan çekip aldım o başlığı.  

 

Yorum Yaz