Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Ehmedê Xânî, Mem u Zin mesnevîsindeki “naat” bölümüne, Zât-ı Kibriyâ’yı anarak başlar: “Varlıklar, delillere göre. / Asla zorunlu ve zorunsuz olmazlar. / Varlığı zorunlu olan birdir, o da Zat-i Kibriyadır. / Varlığı zorunsuz olanlarsa tüm yaratıklardır. / Yaratıklarla perdelenen o varlığı zorunlu kıldı / Ki varlığı bunlarla ispat edilsin. / Ve gizlenen güzelliği çıksın ortaya. / Faş olsun cevher definesi; meydana çıksın / Nakşın varlığından varlığı nakışçının…” Bu, bize meşhur kudsî rivâyeti hatırlatıyor: “Bilinmeyi sevdim, bu yüzden varlığı yarattım…” Bu kaziyeye göre, bilginin kaynağı sevgidir. “Muhabbetten hâsıl oldu Muhammed / Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl?” Xânî, sonsuz güzellikten ilk balkıyanın Efendimiz olduğunu belirtir: “O, bir nurdu, ışıktı, adı Muhammed’di. Başka yüzlerce, binlerce ismi ve sıfatları vardı. O, seçilmişti, arındırılmıştı, hamd edendi, kendisinin niteliği övülendi. Görünmeyenler, O’nun yaratıldığı nur ile açığa çıktı, aşikâr oldu, belirdi. Bir güneşti O. Dünyadaki şekline dönüştüğünde ahir zamanlar peygamberi oldu. Bir sınırdı, varlığı zorunlu olanla olmayanı ayırt eden bir ölçüt. Kendisinden önceki şeriatları, kitapları, haberleri iptal etti, yürürlükten kaldırdı, yepyeni haberler getirdi. Her şeyin sebebini ve delilini yeniden gösterdi, hikmetlerini ima etti. Dünya hakikatten perdelenmiş insanlarla doluyken geldi, bir rahmet ve irfan sofrası kurdu, herkesi buyur etti: Hakan, pusuya yatmış bir Hindu idi. / Fağfur da kâseden içişinden iki büklümdü. / Kayser kendi kusuruyla kısa kalmıştı / Derhal gözüyle gören oldu / Arap şahı bayrağı kaldırınca / Acem Kisra'sını da iki büklüm yaptı / Şaşılacak şey / Rumlardan, Habeşlerden, Frenk ve Tatarlardan / Dini kabul etmeyen kimselerin / Çaresiz çoğu kılıçla yok oldular / Tâ ki bir kısmı dine katılıncaya dek / Puthaneleri ateşle yıkardı / Tapınaklarını yok etti tüm ateşperestlerin / O, dini açıkladığı zaman / Davut dininden olanların, Yahudi ve Hıristiyanların / Tevrat'ı unuttu çoğu, Încil ve Zebur da çıktı hatırlarından / İsa İncil'i okuduğu zaman / Vahiyle ve Allah’ın emriyle bahsederdi ondan / Dedi ki: “Müjde veriyorum şanlı bir Peygamber / Bizden sonra gelecek, adı Ahmed'dir.”
Xâni, sonrasında Hz. Peygamber’in niteliklerinden söz eder: “O, yaşayan, konuşan Kuran’dı, ahlakı Kuran’ın öngördüğü bir ahlaktı, Allah’ın ahlakıydı. Baştan aşağı hikmetti, her davranışı özenli, dikkatli ve ahlakîydi. Kelamıyla kişiyi köktenci biçimde değiştirir, dönüştürürdü, herkes için bir muallim, bir öğreticiydi. Dünyevî malı yoktu, yoksuldu; pür iyilikti, hayırdı, güzellikti. Cins atları, kaftanları, hazineleri yoktu ama âleme sultan oldu, cihangirlik O’nunla yeniden tanındı, tanımlandı. Sesi, davulsuz, kössüz, bayraksız bütün cihanı doldurdu, sesine ne kadar anlamlı yankılar buldu. Ordusunun görünmez askerleri vardı. Gölgeliği, bulutlardı. Dört yanından görürdü, idraki tümüyle açıktı, içgörü sahibiydi. Taşlarla, bitkilerle, hayvanlarla da konuşurdu, bütün varlık O’nu tanırdı, severdi ve sayardı. Bazı insanlar, peygamberliğini kabul etmeyerek ateşe yem oldular. Özetle, insanlar ve cinler arasında O’nun onuruna denk biri yoktur. O’ndan başka kılavuzumuz da yoktur. Doğruluğuyla, ahlakıyla din kuvvet buldu, yayıldı, gönülleri gülşene dönüştürdü. O’nun iksirli sohbetinde bir an bulunan, insanî erdemler bakımından yücelirdi. Ey güneşte oturan Peygamber. Benim bu perişan sözlerim, seni hakkıyla övemez. Seni Allah ve melekler Kuran’da övüyorlar, bu durumda bana söz düşer mi hiç? Xânî, yolunun kemteridir, bu çaresiz haliyle ümmetinden olduğunu iddia ediyor, Allah onu, senin ve dostlarının yolundan yürütsün…”
Yorum Yaz