Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Hain FETÖ terör örgütünün darbe kalkışması filmlere konu olmaya devam ediyor. Üzerinden yedi yıl geçen karanlık gece ve sonrası, İtiraf ve Yirmisekiz filmlerinde yeniden gün yüzüne çıkıyor. “Darbe başarılı olduğu takdirde bütün bir ulusu etkileyecek önemli bir vaka. 15 Temmuz’da, vatan uğruna 251 kişi şehit düştü. Yaşananları unutmamak unutturmamak gerekli. Bunun yolu da filmlerle toplumsal hafızayı diri tutmak. Dolayısıyla bu bir iş değil vazifeydi.” diyen İtiraf filminin yapımcı ve senaristi Halis Cahit Kurutlu ile Yirmisekiz filminin senaristi Ahmet Köşeoğlu ve yönetmeni Emrah Şendur Litros Sanat’a konuştu.
15 Temmuz 2023 hain darbe gecesinin 7. yılı. O gece yaşananlar herkesin hafızasında çok taze. Birçok şehit verdik ve gazilerimiz oldu ama Türk milleti darbeye izin vermeyerek destansı bir kurtuluşa imza attı. O gece yaşananları unutmamak ve unutturmamak lazım. Bu amaçla yola çıkan TRT, iki film ile 15 Temmuz’u farklı bir açıdan anlatacak. Yapımcılığı ve senaristliğini Halis Cahit Kurutlu’nun yaptığı İtiraf filmi, 15 Temmuz 2016 tarihinde hain darbe girişiminde bulunan FETÖ üyelerinin bu olaydan sonraki yargılanma ve tutuklanma süreçlerinde örgütsel davranışlarının devamlılığını konu ediniyor. Yirmisekiz filmi ise darbe girişiminin ardından ikinci bir girişimi engellemek ve göz önünde olmayan kahramanların hikâyesini anlatıyor. Yapımcılığını Cemil Cengiz’in üstlendiği, senaryosu Ahmet Köşeoğlu tarafından yazılan Yirmisekiz filminin yönetmen koltuğunda Emrah Şendur oturuyor. İtiraf filmi 15 Temmuz Cumartesi günü, Yirmisekiz filmi ise 16 Temmuz Pazar günü 20.00’da TRT ekranlarında olacak. Filmleri kaçıran ya da yeniden izlemek isteyenler Tabii uygulamasından yapımlara ulaşabilecek.
Gerçek olaylardan esinlendik
Halis Cahit Kurutlu (İtiraf filmi yapımcı ve senaristi)
15 Temmuz dönemi sizin sinema tarafında ilgi odaklarınızdan biri olmuş. Neden?
FETÖ meselesinde ayrıntılı ve derinlemesine araştırmalar yapmaya başlayalı 5 yıl oldu. Konuyla ilgili malumatı olan sivil araştırmacı, resmi kamu görevlisi, geçmişte örgüt mensubu olan birçok kişiyle görüşmeler yaptım. Son 2 yılda mahrem yapılanmayı konu alan Mahrem ve Kumpas isimli 2 mini dizinin yapımını gerçekleştirdik. 15 Temmuz bu ülkenin her bir ferdine karşı yapılmış hain bir darbe girişimidir. Bu hain kalkışmaya sebep olan yaşanmışlıklardan ve olaylar manzumesinden gereken derslerin alınması ve bir daha tekrarı olmaması için elimizden geleni yapma gayretindeyiz.
Film de yine 15 Temmuz ile alakalı. Bu tarz önemli günlerin film ya da dizi olarak da kayıtlara geçmesi neden önemli?
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in bir sözü var “Soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.” Darbe başarılı olduğu takdirde bütün bir ulusu etkileyen sonuçları itibariyle uzun yıllar tesir edecek bir vaka. Unutmamak unutturmamak gerekli diye düşünüyorum. Unutturmamanın ve doğru analiz etmenin en isabetli yollarından biri de filmlerle, belgesellerle toplumsal hafızayı diri tutmak, darbeye ve darbe heveslisi çevrelere karşı zinde kalmaktır.
Filmin konusunu dinleyelim sizden?
Filmin hikâyesi 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası yürütülen soruşturma ve dava süreçlerine yönelik araştırmalarda karşılaştığımız gerçek yaşanmış olaylardan esinlenilerek kurgulandı. Darbe girişimi sonrası örgütün cezaevlerindeki eski üyeleri üzerinde kurduğu baskı, pişman olmayan örgüt üyelerinin motivasyon ortamı, cezaevlerindeki tutuklular üzerinden yapılan dezenformasyon faaliyetleri, hamile ve çocuklu kadınlar meselesinde örgütün yürüttüğü akıl almaz hesaplar, bu konu üzerinden oluşturulan yapay mağduriyetler gibi; gerçek olaylar üzerinden yapılan araştırmalar sonucunda senaryonun ana hikayesi şekillendi. Film, Adalet Bakanlığı’na bağlı bir cezaevi müfettişi olan Ömer’in, aile dostu olan cezaevleri müdür yardımcısı Yalçın tarafından FETÖ üyelerinin mahkûm olduğu bir cezaevinde görevlendirilmesiyle başlıyor. Cezaevinde görevlendirilen müfettiş bir yandan da terör suçları savcısı arkadaşı Timur ile birlikte örgüt baskısıyla itiraflarını geri çeken örgüt üyelerini etkin pişmanlığa yönlendirmeye çalışıyor. Fakat örgütün darbe sonrası da etkin olarak devam eden casusluk ağı ve operasyonel kabiliyeti ile karşılaşan karakterimiz başına gelen olaylarla örgütü yeniden tanıyor.
Senaryoyu yazarken neye odaklandınız?
Geldiğim noktada iki hususun hayati önem taşıdığını değerlendiriyorum. Birincisi: FETÖ bir terör örgütü olmakla beraber, esas mahiyeti bir casusluk örgütü olması. Böyle bir örgütün çözümlenmesi, işlediği suçların delillerinin ortaya çıkması uzun yıllar sürecek olsa da bu süreci hızlandıracak en önemli unsur itirafçıların verdiği bilgilerdir. Bunun anahtarı da itiraflarda bulunacak etkin pişmanlıklardan geçiyor. İkincisi: Örgütün manipülasyon kabiliyeti. Aziz milletimiz FETÖ ile ilgili kararını net bir suretle vermiş ve bu örgütü lanetlemiştir. Fakat örgüt bu kadar göz önünde ve sarahatle yaşanan vakaları dahi manipüle etme gayretinden vazgeçmiş değil. Bu örgütün hala aktif bir üst aklı vardır. Ve bu üst akıl, halkın FETÖ’ye karşı olan öfkesini dahi kendileri lehine kullanabilecek kabiliyette bir akıldır. Dolayısıyla FETÖ değerlendirmesinde ihtiyacımız olan şey öfke ve hamaset değil bilinç ve şuurdur. Öfke manipüle edilebilir fakat bilinç ve şuurla kuşanmış bir toplum manipüle edilemez. Bu iki önemli husustan dolayıdır ki, yaptığımız işlerde önceliğimiz hakikatin görünür olması ve doğru bilincin inşası için gerçek ve samimi itiraflardan istifade etmek olmuştur. Bu yüzden merkezinde itirafçıların olduğu gerçek olaylara odaklanıyoruz.
Sanatçılarımız mesleklerini icra etti
Çekimler kaç gün sürdü? Mekân seçiminde nelere dikkat ettiniz?
Filmin yazım süreci yaklaşık 6 aylık bir süreçte tamamlandı. Sonrasında ise filmin diline uygun olabilecek mekanlara dair araştırmalarımız başladı. 3 hafta süren çekimlerimizin bir haftası Sakarya’da, iki haftası ise İstanbul’da gerçekleştirildi. FETÖ mensuplarının birbirleriyle nasıl iletişime geçtikleri, uyguladıkları taktikler incelikle işlendi. Bu sahneler Sakarya’da bulunan kapalı cezaevinde gerçek koğuşlarda çekildi. İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz çatışma ve aksiyon sahnelerimizin de izleyicilerimizde güzel bir karşılık bulacağını düşünüyorum. Filmin yapım sürecinde yaklaşık 150 kişilik bir ekip yer aldı.
Filmin kendi içinde anlatmak istediği var mı?
Başta da ifade ettiğim gibi, bilinç ve şuur. Uzun yıllardır FETÖ konusunda yeni şeyler öğrenmeye gayret eden biriyim. Tek kelime ile ne öğrendin diye sorsalar “şaşırmamayı” derim. Çünkü bu yapının yapmayacağı, yapamayacağı hiçbir fiil, aşmayacağı hiçbir hâd yok maalesef.
Devamı gelecek mi?
Bir yapımcı olarak iyi ve anlatılması gereken hikâyeler bulduğumda bunları çekmek isterim. FETÖ’nün bu ülkeye verdiği zararı ve yapılanmanın detaylarına dair yaptığımız işlerin çok önemli olduğunu gördüm ve bu konuda yıllardır çalıştım. Ama bir odaklandığım tek konu bu değil tabii ki. Önümüzdeki günlerde hazırlıklarına başlayacağımız bambaşka projelerimiz de var.
15 Temmuz kimi çevrelerce aslında “tiyatro” olarak görülüyor. Dolayısıyla bu alanda yapılan sanat işleri de eleştiriliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu ülkenin tarihinde darbeler ve darbe girişimleri toplumun geneli açısından hep kara bir leke olarak görülmüştür. Ama bu tarz konuları kendi siyasi menfaatleri açısından değerlendirmeye kalkanların yüzlerce insanın şehit olduğu, binlerce insanın yaralandığı hain bir darbe girişimini “tiyatro” olarak nitelendirmesi talihsiz bir durum. Vatanını ve bayrağını seven herkesin 15 Temmuz’da halkın gösterdiği birlik, beraberlik, direnç ve şuuru göstermesi gerektiğine inanıyorum. Sanatçılarımız İtiraf filminde mesleklerini icra ediyorlar. Bu konuda bir eleştiriye uğrayacaklarını düşünmüyorum. 15 Temmuz’un en kritik meselelerinden birini anlatan böyle bir filmde tereddütsüz rol aldıkları içinde kendilerine ayrıca teşekkür ediyorum.
Dizilere sığabilecek bir gece değil
Ahmet Köşeoğlu (Yirmizsekiz filmi senaristi)
Bu tarz konuların ekranlara taşınması neden önemli?
15 Temmuz darbe kalkışması Türkiye’nin yakın tarihinde yaşanan en büyük olaylardan biri. Türkiye Cumhuriyeti o gece büyük bir ihanetle yüzleşti ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla milletçe milli mücadele ruhuyla destanlaşan bir kahramanlık sergileyerek bu ihaneti bertaraf edildi. 15 Temmuz’da, vatan uğruna onlarca gazi oldu ve 251 kişi şehit düştü. Bu unutulmamalı hiçbir zaman da unutturulmamalı.
Senaryo yazım sürecinden bize bahseder misiniz?
15 Temmuz’a dair bir film yapmak hep aklımızda vardı. Fakat 15 Temmuz, filmlere, dizilere sığabilecek bir gece değildi. Üstelik o geceyi daha dün gibi hatırlıyoruz. Tanıklık ettiklerimiz, kayda alınanlar herkesin hafızalarına kazınmış durumda. Hikâyemizi, herkesin gözü önünde olanı değil de gözlerden uzakta hatta birçok kişinin bilmediği bir noktadaki mücadeleden yola çıkarak oluşturduk. Bu yüzden dikkatli işlemek gerekiyordu. Yazım sürecinde gündemi dikkatlice takip ediyorduk. Soruşturmalardaki ifadeler, deşifreler, yetkililerin kamuoyuyla paylaştığı pek çok materyal mevcut onlardan faydalandık. Seçtiğimiz konu bakımından da hikâyemizin kurguyu barındırması gerekiyordu. Fakat gerçekleri saptırmadan ve çelişmeden, hataya düşmemek için titizlikle konuyu ele aldık.
Yirmisekiz adı nereden geliyor? Filmin konusundan bahsedebilir misiniz?
15 Temmuz hain darbe girişimi bastırıldıktan sonra halkımız uzunca bir müddet meydanlarda büyük kalabalıklar halinde vatan nöbeti tuttu. Vatana kast eden hainlerden bir kısmı yakalandı ama firari ya da deşifre edilmemiş olanlarda vardı. Bu sebeple her an yeni bir ihanetle karşılaşabilme tehlikesi vardı. O süreçte bir istihbaratı bilgiden yola çıkarak, 28 gün sonrasına hainlerin tekrar kalkışma ihtimali söz konusuydu. Hikâyemizde, kahramanlarımızın tüm zorluklar içinde zamana karşı bir yarışı söz konusuydu ve 28 gün sonraki tehlikeyi bertaraf etme mücadelesini ele aldığı için filmin adının Yirmisekiz olmasına karar verdik.
15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasında göz önünde verilen mücadele kadar, gözlerden uzakta da kahramanlık mücadeleleri sergilendi. Tarihe yazılan pek çok destan gibi, 15 Temmuz milletçe yazılmış büyük bir destan. Ve bu kahramanlık destanında, tarih boyunca isimsiz kahramanlarımızın önemi büyük. Kısaca konusuna değinmek gerekirse; 15 Temmuz gecesi hainlerin istihbarat birimimizin bir ünitesine saldırısıyla başlıyor. Amaçları burada yer alan aleyhlerindeki önemli bilgi ve belgeleri ele geçirmek. Bir istihbarat çalışanı olan Akif hainlerin oyununu bozuyor, fakat şehit ediliyor. Akif’in mesai arkadaşları, kahramanımız Serencebey öncülüğünde Akif’in kanını yerde bırakmayacaklarına yemin ediyor. Aynı zamanda hainlerin paylaştığı bir mesaj deşifre edildiğinde, 28 gün sonra büyük kanlı bir eylem yapacaklarına dair istihbarat bilgisine ulaşıyor. Serencebey ve ekibi hemen harekete geçip örgütün bu kanlı eylemi gerçekleştirecek yönetici kadrosunu önce tespit ederek ardından da bu tehlikeyi bertaraf etmelerini konu alıyor.
Bu bir iş değil vazifeydi
Emrah Şendur (Yirmizsekiz filmi yönetmeni)
Filmin çekimleri kaç gün sürdü?
Filmimizi, ekibimiz ve oyuncularımızın da özverileri sayesinde iki hafta gibi kısa bir zaman diliminde bitirmeyi başardık. Gerçeklik ve yakın tarihle temellenen, üstelik aksiyon sahneleriyle çokça bezenmiş böylesine zorlu bir senaryoyu, bu denli kısa bir sürede çekmiş olmak benim için de fazlasıyla zorlayıcı bir deneyimdi... Ancak, Türk milleti ve devletinin güncel ve olası gündemiyle her zaman alakalı bir vatandaş olarak, 15 Temmuz’da yaşanan hain darbe girişimini takip eden süreci anlatan Yirmisekiz projesinin yönetmenlik koltuğuna seçilmiş olmak, benim için sadece bir işten ziyade, bir vazifeydi.
Çekimleri yaparken mekânlar konusunda neye dikkat ettiniz?
Öncelikle altını çizerek ifade etmeliyim ki filmde kullandığımız mekânları, doğallık ve aslına uygunluk ölçütlerini temel alarak, titiz ve kapsamlı bir araştırmanın sonucunda filmde kullanmaya karar verdik. Bu konudaki en temel ölçütümüz kuşkusuz ki izleyiciyle empati yaparak onun bakışında yapay bir etki bırakmayacak ve gerçeklik illüzyonunu sürdürecek bir ortam tasarlamaktı. Mekânsal tasarımlarımızı oluştururken aktif şekilde yapay zekâ uygulamalarından faydalandığımızı da belirtmek isterim.
Hayatta zor diye bir şey yok
Zorlandığınız anlar oldu mu?
Çoğu sahnenin kendine has zorlukları olmasıyla birlikte, mezarlık sahneleri benim için ayrı bir önem ve ekstra bir çaba gerektirdi... Oyuncularımızın bir yakını ya da sevdiği biriyle son kez vedalaşma gerçeğiyle yüzleşmemiş olması sebebiyle, bu duygu ve deneyimi anlatmak da -sevdiği birçok kişiyi kendi elleriyle toprağa vermiş biri olarak- beni bir hayli zorladı. Diğer yandan, yalnızca sinema sanatı için geçerli olmayacak şekilde, kalben inandığım yegâne hakikatlerden birisi de kuşkusuz ki bu hayatta “zor” diye bir şeyin olmadığıdır. Bir şey ya yapılabilir ya da yapılamaz. Bu anlamda her sahne kendi içinde zorlayıcı fakat keyif verici bir deneyimdi.
Filmle ilgili okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Her yönetmenin çektiği proje kendisi için çok değerlidir, bu sebeple filmle ilgili hissettiğim duygu ve düşüncelerden münezzeh olacak şekilde, izleyicinin kendilerini filmin hikâyesinde bir yerlerde bulacağına inanıyorum.
Yorum Yaz