Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
“Fotoğrafçı okumalı, araştırmalı, gözlemlemeli, usta fotoğrafçıların karelerini iyi okumalı. Haber fotoğrafçısı ile, fotoğraf sanatçısı çok farklıdır. Birisi ışığın ve gölgenin peşinden gider, diğeri anın ve o an yaşanların. Haber fotoğrafçısı hızlı olmalıdır. Sezgisi güçlü olmalıdır.”
Uzun yıllar politika ve başbakanlık muhabirliği yapan gazeteci yazar fotoğraf sanatçısı Ali İhsan Gülcü ile hayatı ve sanatı ile ilgili Litros Sanat için bir röportaj gerçekleştirdik.
Sayın Gülcü, eğitim hayatınıza baktığımızda farklı illerde okumuşsunuz. Sonrasında da gönüllü olarak doğuda görev almak istemişsiniz. Bunun sebebi neydi?
Ben ortaokulu Bitlis Ahlat’ta, İmam-Hatip Lisesi’ni Muş’ta okudum. Sonrasında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ni bitirdim. Üniversiteden sonra biraz Arapça, Farsça, ileri seviyede Osmanlıca bildiğim için beni Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde görevlendirmek istediler. O yıllardaa herkes doğudan kaçıyorken ben Doğu Anadolu’da çalışmak istedim. Kendi yetiştiğim bölgeye hizmet etmek istedim. Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne hemen göndereceklerdi. Ancak Doğu’ya gitmek istediğimi belirtince bakanlık personeli de sevindi. Herhalde gönüllü olarak gitmek isteyen nadir kişilerden biriydi. Tamam dediler. Ben Ahlatlıyım. O sıralar Ahlat’ta ev yapıyorduk. Evimizi de bir an önce tamamlamak istiyordum. Bakanlıktan bir ricada bulundum. “Mümkünse tayin emrini biraz geç gönderin” diye… Fakat ben Ahlat’a gittikten 15 gün sonra tayin emri geldi. Hiç beklememişler. Belki vaz geçerim diye hemen tayinimi yapmışlar. Van İl Halk Kütüphanesi’nde göreve başladım. Orada yorucu ve zahmetli bir mücadele verdim. Çünkü kitapların hepsini odalara hapsetmişlerdi. Bir öğrenci geldiği zaman memurlar koşa koşa gidip kitabı getiriyorlar, öğrenciye veriyor, öğrencinin işi bittikten sonra tekrar odaya kilitliyorlardı. Bende müdür yardımcısı olarak göreve başlamıştım. Dedim ki bu yanlış bir sistem. Dev bir salon var. Açık raf sistemine geçelim. Kitapları bu salonun çevresindeki raflara yerleştirelim. Öğrenciler istediği kitabı alsın, işi bitince de yerine koysun. Kütüphane müdürü “çalarlar” dedi. Dedim ki çalsınlar, “çalsınlar ne olacak, yeter ki okusunlar. Fransa’da bir alışkanlık var. Kütüphanelerden kitap çalınınca memnun olunuyor. Neden, çünkü alan kişi okumak için götürüyor. Çalarlar diye bir düşünce yerleşmiş. Dedi ki olur ama kaybolan kitapların parasını senin maaşından keserim, ben de tamam dedim. Bu şekilde anlaştık. Salonun dört bir tarafını kitaplarla donattık. Ben üç yıl çalıştım orada, üç yılın sonunda benden öncede ve benim zamanımda kaybolan bütün kitaplarım parasını ayrıldığımda benden kestiler. Bu da ilginç bir anı oldu benim için. Sonra gazeteciliğe başladım.
Mehmet Şevket Eygi sayesinde gazeteci oldum
Kütüphaneci iken nasıl gazeteci oldunuz bir anda. Üstelik kütüphaneciliği sevmenize rağmen bu geçişi anlatır mısınız hocam?
Biz o yıllarda ailecek İstanbul’a göç etmiştik. Ben rahmetli Mehmet Şevket Eygi’yi tanıyordum. Ona gittim. Mehmet Şevfket Eygi ile kısa bir süre çalıştık. Sonra ben Türkiye Gazetesi’ne geçtim. Türkiye Gazetesi’nde Başbakanlık muhabiri olarak göreve başladım. Uzun yıllar bu görevi yaptım. Yani Başbakan ve Cumhurbaşkanı İstanbul’da olduğu sürece beraberdik. Ben haberlerini yapıyordum. Yoğun bir çalışmamız oldu. Mesaimiz yoktu.
Hocam başarılı bir muhabirken sizi kim yönlendirdi fotoğrafa. Fotoğraf editörünüz mü?
Fotoğrafa da gazeteci olarak çalışırken ilgi duydum. Fotoğraf ilgimi çekmeye başlamıştı. O sırada 1990’lı yılların başında İzmir Kuş Cenneti’nde bir fotoğraf yarışması düzenlenmişti. Müdür beni gönderdi. Her gazeteden, dergiden, medya kuruluşlarından birer kişi davet edilmiş. Gittik şans eseri biraz da acemi şansı olarak orada ben de ödül aldım. Sonra ertesi yıl tekrar davet edildim. Bu sefer iki ödül birden aldım. Hem dereceye girdim hem de Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği’nin özel ödülünü de aldım. Fotoğraf benim daha fazla dikkatimi çekmeye başladı. Sormaya araştırmaya başladım. Gittikçe fotoğrafla ilgi her gün yeni yeni bilgiler öğrenmeye başladım. Böyle böyle belirli bir seviyeye geldik.
Barış Manço’nun hayatımda büyük bir önemi var
Hocam demek ki sizde göz varmış. Kadraj varmış. Bu kadar tesadüf olamaz?
Öyle olunca fotoğraf benim daha fazla dikkatimi çekmeye başladı. Sormaya, araştırmaya, öğrenmeye başladım. Fotoğrafla ilgi her gün yeni yeni bilgiler edinmeye başladım. Yani gazeteci olarak geziler oluyordu, her geziye gidişimde fotoğraf sanatçılarını foto muhabirlerini gözlemlemeye başladım. Ne yapıyorlar, nasıl çalışıyorlar, hangi açıları kullanıyorlar diye... Merek ettiklerimi sormaya başladım. Bu şekilde fotoğrafı ilerlettim. Şimdi İşin bir başka tarafı da maliyetlerin yüksekliği tabii ki... Aldığım maaşın yarısını fotoğraf makinelerine, objektiflere, malzemeye yatırmaya başladım. Sürekli ekipmanlarımı yeniliyordum. O zamanlar tabii henüz dijital yok. Filmlerle çalışıyoruz. Mesela bir geziye giderken gazete 10 makara film veriyorsa, 30 makara da ben satın alarak gidiyordum. İnanılmaz bir fotoğraf arşivi oluştu. Sonra kademeli bir şekilde dijitale geçtik. Başlangıçta dijital fotoğraf makineleri düşük çözünürlüklüydü. Benim ilk makinem 4 mega pikseldi…
Hocam ben bir mega pikselle başladım.
Sonra tabii dijital teknoloji de ilerledi. Biz bir dönem hem film, hem dijital çekmeye başladık. Bu şekilde uzun süre devam ettik.
Profesyonel fotoğrafçılık için dönüm noktanız ne oldu hocam?
Türkmenistan’da başkent Aşkabat’ta bir stadyum açılış vardı. Oranın açılışına gitmiştik. O zamanki Devlet Başkanı Safar Murat Türkmenbaşı’ydı. Türkmenbaşı stadyuma geldiğinde korumaları gazetecileri biraz tartaklamışlar. Onlar da bu olayı protesto ederek dışarı çıkmışlar. Benimde haberim yok. Stadyum ana baba günü kalabalık. Türkmenistan’da 4 büyük Türk boyu var. Hepsinin adetleri görenekleri o stadyumda sergileniyor. Çok güzel bir ortam var. Protokol alanına geldiğimde bizim gazetecilerin stadı terk ettiklerini fark ettim. Tam o sırada köşede kameranın karşısında Barış Manço dikkatimi çekti. Gittim yanına ve dedim ki durum böyle böyle. Ne diyorsunuz, ben de dışarı çıkıyım mı diye sordum? Dedi ki, bu fırsatı bir daha ne zaman bulabilirsin? Bunu kaçırma bence dedi. Bak bende buradayım ve çekim yapıyorum dedi. Peki dedim. Yukarıya çıktım. Bizi götüren şirketin genel müdürü, “Seni Allah gönderdi. Ortada kimse yok. Çok mahcup olacaktık. Açılışı sen yalnız fotoğraflayacaksın” dedi. Önemli bir açılış var ve orada ben yalnızım. Tek fotoğrafçı, tek gazeteci. Bir de Barış Manço. Bir tek ben çektim kurdele kesimini.Sonrasında kendi kendime ben bu işi neden profesyonel olarak yapmayayım dedim. Ve bir kartvizit bastırdım. Hangi iş adamıyla tanışırsam bir gazeteci - yazar olarak bir de fotoğraf sanatçısı olarak kart vermeye başladım. Ve bu şekilde tatilde, izinli olduğum günlerde profesyonel olarak fotoğraf çekmeye başladım. Kısa sürede de profesyonel bir stüdyo açtım. Ve böylelikle başlamış oldum. Sonradan hava çekimlerine de başladım sonra geliştirdim. 15 yıl havadan çekimler yaptım. Bu işi ilk yapanlardanım. O yıllarda bir de Orhan Durgut vardı. Orhan Bey hava çekimlerinde bir hayli iddialıydı. Sonradan tanıştık ve dost olduk, şimdi hala iyi görüşüyoruz. Sonradan o Mekke ve Medine’yi fotoğraflayıp mukaddes beldelerin fotoğrafçısı oldu. Uzun yıllar Mekke de kaldı. Sonra İslam şehirlerini, kutsal mabetleri fotoğrafladı. Şimdi inanılmaz bir arşivi var. Mekke, Medine ve diğer İslam şehirleri.
Hocam iyi ki Barış Manço tutmuş seni orada. (Kahkaha atıyoruz.)
Bütün misafirler devlet başkanı ile gelip VIP tribününe oturdular. Hepsini kare kare fotoğrafladım. Açılış sonrası biz iki günde şehri gezip fotoğrafladık. O sıralar daha Sovyet siteminden ülke yeni çıkmış, bağımsızlığını yeni ilan etmiş. Yeni yeni açılışlar yapılıyor. İyi hatırlıyorum. Bir oyuncak dükkânı açılmıştı. Güzel hareketli bir müzik çalıyor baktım dans ediyorlar. İçeriye girdim hayırdır dedim. Dediler ki açılış kutlaması var. Yani bir oyuncakçı dükkanı açmışlar, pasta kesmişler bana da ikram ettiler. Bende ilk müşteri olarak bir oyuncak aldım. Kızlarım küçüktü o zaman onları sevindirmek istedim. Kendi etrafında dönen bir bebek almıştım. Türkmenistan gezisi bende fotoğraf açısından bir aşama teşkil etti. Sonrasında kendi kendime ben bu işi neden profesyonel olarak yapmayayım dedim. Ve bir kartvizit bastırdım. Hangi iş adamıyla tanışırsam bir gazeteci - yazar olarak bir de fotoğraf sanatçısı olarak kart vermeye başladım. Ve bu şekilde tatilde, izinli olduğum günlerde profesyonel olarak fotoğraf çekmeye başladım. Kısa sürede de profesyonel bir stüdyo açtım. Bagajı geniş bir araç almıştım. Bagaja dolduruyordum malzemeleri Fabrikalara çekime gidiyordum. Ürün çekimleri yapıyordum. Ürünler bazen stüdyoya geliyordu orada çekimler yapıyordum. Bir de tesadüfen hava çekimlerine kaydım. İstanbul İl Orman Müdürlüğü’nün bir programı vardı, gittik. Tam biz orada iken yangın çıkmış. İl Müdürü teklif etti, gelmişken helikopterle havadan çekim yapalım dedi. Bindik helikoptere gittik. Büyük bir helikopter... Camlardan çekim yaptık. Fakat dönüşte baktım ki fotoğraflar istediğim gibi değil. Kadraj yamuk yumuk, perspektif bozuk. Bu bana ders oldu. Ben bu işi öğrenmeliyim dedim kendi kendime. Sonra hava çekimlerini ilerlettim. Geliştirdim. Sonrasında helikopter kiralayarak şirketlere çekimler yapmaya başladım. Havadan çekimler tehlikeli ama oldukça zevkliydi. Şirket önceden helikopterin parasını ödüyor, biz de helikopterin kapısını söküp bağlanarak çekim yapıyorduk. Bu şekilde neredeyse 15 yıl havadan çekimler yaptım. Bu işi ilk yapanlardanım. O yıllarda bir de Orhan Durgut vardı. Orhan Bey hava çekimlerinde bir hayli iddialıydı. Sonradan tanıştık ve dost olduk, şimdi hala iyi görüşüyoruz. Sonradan o Mekke ve Medine’yi fotoğraflayıp mukaddes beldelerin fotoğrafçısı oldu. Uzun yıllar Mekke de kaldı. Sonra İslam şehirlerini, kutsal mabedleri fotoğrafladı. Şimdi inanılmaz bir arşivi var. Mekke, Medine ve diğer İslam şehirleri...
Fotoğraf bir belgedir
Hocam arşiv konusu acı bir durum. Özellikle fotoğraf arşivleri çok bireysel. Önemli fotoğraf sanatçılarının arşivi kaybolup gidiyor. Yerel sanatçıların da... Ne olacak hocam bu bireysel arşivler?
Bu konu hepimizin ortak derdi maalesef. Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul İl Müdürü Coşkun Yılmaz Bey ile konuşmuştum. Coşkun Bey, Eyüpsultan Rami Kışlası’nı Türkiye’nen en büyük kütüphanesi yapacaklarını hatırlatarak, “Rami’de yapılmakta olan kütüphane için yazarlara sanatçılara teklifte bulunacağız. Bende ona bu kapsama fotoğraf arşivi olanları dahil edelim diye teklif etmiştim. Böylece Türkiye’nin görsel hafıza arşivi de Rami’de toplanmış olur. Coşkun Bey, buna olumlu bakmıştı. Yani tanınmış yazarlara birer oda vermek çok güzel, fotoğraf sanatçıları için de bu olursa, harika olur. Bu proje Rami’de yapılamasa bile başka bir mekanda mutlaka yapılmalı diye düşünüyorum. Bir fotoğraf kütüphanesi kurulması çok çok iyi olur. Bunu da buradan duyurmuş olalım. Teklif etmiş olalım.
(Ali İhsan Gülcü ve Ahmet Dur)
Tüm arşiv olmasa bile iyi bir seçici kurulun seçtiği fotoğraflar arşive konsa o bile çok çok iyi bir kazanç olur, değil mi hocam?
Tabii ki çok iyi olur. Öncesinde sadece film çekildiği için inanılmaz derecede güzel dialar var. Şimdi bu diaların dijitale aktarılması zahmetli. Bunu da ancak bir kurum yapabilir. Mesela Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi eserlerini tek tek taratarak dijitale aktardı. Diğer birçok kütüphanede benzer bir çalışmalar yapılıyor. Aynı şekilde bir fotoğraf kütüphanesi kurulması çok çok iyi olur. Bunu da buradan duyurmuş olalım. Teklif etmiş olalım.
Fotoğrafçılıkta uzmanlık vardır
Hocam fotoğrafçılıkta da uzmanlık var. Spor fotoğrafçılığı, portre fotoğrafçılığı, kültür fotoğrafçılığı, ürün fotoğrafçılığı gibi. Bir kişi hepsini bir arada yapabilir mi? Yoksa fotoğrafçı tek bir alana mı yönelmeli?
Fotoğrafçılıkta gerçekten ciddi uzmanlık var. Sadece ana dallarda değil kendi içinde de bir uzmanlığa gidiyor. Mesela ürün fotoğrafçılığı gerçekten uzmanlık ister. Mimari ve sporun dışında hatta ürün fotoğrafı çekiminde bile uzmanlaşma var. Mesela altın fotoğrafı çekmek ayrı bir meziyet ve tecrübe ister. Mobilya çekenler ayrı. Cam ve çelik gibi ürünleri çekmek apayrı bir uzmanlık alanı. Saat, altın ve gümüşü herkes çekemez.
Hocam siz hem haber fotoğrafçılığı yaptınız hem de profesyonel fotoğrafçılık yaptınız, hem de ışığın peşinde sanat fotoğrafları çektiniz? Sorum şu, fotoğraf sanatçısı bir başka dalın fotoğrafçısı olabilir mi?
Haber fotoğrafçılığı ile sanat fotoğrafçılığı apayrı şeylerdir. Haber fotoğrafçıları zamanla yarışır. İşleri hız ve sıkı takip ister. Kontrol onlarda değildir. Anı en iyi anlatan kareleri yakalarlar. Diğer alanlarda ise bilgiye ihtiyaç duyulur ama kontrol sizdedir. Siz yönlendirerek yaparsınız. Beğenmezseniz tekrarlarsınız. Ama haberci foto muhabirinde bu durum yoktur. O iyi bir takipçi, gözlemci ve hızlı olmalıdır. Sezgileri güçlü olmalıdır. Gazetecilik yaparken foto muhabiri olarak stüdyo fotoğrafçısı bir arkadaş geldi ama uyum sağlayamadı haber fotoğrafçılığına.
Hocam haber fotoğrafçısından iyi bir fotoğraf sanatçısı olur mu? Veya fotoğraf sanatçısından iyi bir haber fotoğrafçısı olabilir mi?
Haber fotoğrafçısı dikkatlidir. Çevre kontrolü vardı. Gözü iyidir. Flash kullanımı vardır. Biri gölgeyi sever. Diğeri gölgenin az olmasını ister. Tam olarak birbirine zıt iş yaparlar. Herkes aslında yaptığı dalın eğitimini iyi almalıdır. İşini öğrenmelidir. Her dalın bilinmesi gereken incelikleri vardır. Gazetecilik yaparken foto muhabiri olarak stüdyo fotoğrafçısı bir arkadaş geldi ama uyum sağlayamadı haber fotoğrafçılığına.
Hocam sizin ustanız oldu mu? Birini örnek aldınız mı?
Ben tabir caizse sürekli kendimi geliştirerek ilerledim. Doğrudan bir ustam olmadı, ama olayların içinde yetiştim, kendimi geliştirdim. Ama birlikte çalıştığımız, faydalandığım arkadaşlar oldu. Mesela Kazım Zaim. Tanınmış bir fotoğraf sanatçısıdır. Ödül avcısı diye adı çıkmıştı. Tarih Medeniyet Dergisi’nde ben yazı yazıyordum, o da fotoğraf çekiyordu. Ona diyafram ve estantene nedir diye sormtum, o da güzel bir cevap vermişti. Terazinin iki kefesinin dengede olmasını örnek göstermişti. Dengeyi tutturmak yani... Faydalandığım fotoğraf sanatçıları oldu. Ben sonradan fotoğraf yarışmaları düzenledim. Bu yarışmalara juri üyesi olarak fotoğrafta ustalaşmış isimleri davet ettim. Allah rahmet eylesin mesela Prof. Dr. Sabit Kalfagil hoca da onlardan biriydi. Yerli ve yabancı kaynak kitaplardan faydalandım. Sonra da gençlerin daha bilinçli olarak fotoğraf çekmesine aracı olmaya çalıştım.
Yarışmalarda gelen kareler başlıkla uyumlu olmalı
Fotoğraf yarışmaları da düzenlediniz. Sadece yarışmalar için çalışan gruplar var mı? Nasıl fotoğraflar geliyor?
Fotoğraf yarışmalarında bir konu belirleniyor. Gelen fotoğrafların da o konuya uygun olması lazım. Sadece yarışmaları takip eden ve içerik üreten fotoğrafçılar var. Kare çok önemli ama konuyla ilgisi yoksa kabul edilmemesi lazım.
Zaman ve emek de ayırmak lazım hocam?
Elbette fotoğraf zaman ve emek istiyor. Keşif istiyor. Işığı bilmek gerek. Işığın ve gölgenin en güzel saatini keşfetmek gerek. Konuya göre çekeceğiniz mekânı iyi bilmenizi de gerektiriyor.
Yeditepe Fotoğraf Derneği isimli bir dernek kurdunuz. Kimlerle kurdunuz? Şu an nasıl gidiyor?
Biz özellikle kendi alanında uzmanlaşmış profesyonel fotoğraf sanatçılarını bir çatı altında toplamak istedik. Ülke çapında faaliyetlerin ötesinde uluslararası faaliyetlere yönelmek istedik. Türkiye’nin şehirleri ile diğer ülkelerin şehirlerini fotoğraflayıp oradaki fotoğraf sanatçılarının da ülkemizi fotoğraflamalarını sağlamak istiyoruz. Sergilerin açılmasını, kitapların yapılmasını istiyoruz. Derneği kurduktan sonra pandemi biraz sekteye uğrattı. Şimdi tekrar hareketlenerek hedeflerimize ulaşmak istiyoruz.
Üniversitelerdeki fotoğraf eğitimleri nasıl buluyorsunuz, yeterli mi?
Üniversitelerin fotoğraf eğitimi vermeleri çok çok güzel bir şey. Yaygınlaştırılmasında faydalar var.
Hocam fotoğrafçıda belirli bir seviyenin üstünde kültür de gerekiyor değil mi?
Katılıyorum. Mesela benim yanımda çok asistan çalıştı. Eyüpsultan’da bir Ramazan günü iftar açanları çekmesi için fotoğraf makinesini verdim. Delikanlı gitti geldi. Baktım ki hep portre çalışmış. Eyüpsultan’ın o manevi havasını yansıtacak camiyle birlikte çekilmiş kareleri göremedim. Neden? Eyüpsultan ve o kutsal mabetle ilgili bir bilgisi ve kültürü yok. Bilgi olmayınca arzu edilen kareler de olmuyor tabii. Bu basit bir örnek. Bu her konuda böyledir. Fotoğraf sanatçılarına baktığınızda fotoğraları her yerde sergilenen Ara Güler Galatasaray mezunudur. Gelenekleri görenekleri bilen adamdır. İzzet Keribar da öyledir. Dünyayı dolaşmış ama Türk kültürüne de vakıf bir kişidir. Kültüre hakim isen o hakimiyet fotoğrafına yansır.
Çok doğru hocam yeterli tarih bilgisi olmayan bir fotoğrafçı Mimar Sinan eserlerini tam yorumlamayabilir. Ahlat’ı tam yansıtamayabilir karelerinde. Gaziantep’i tarih olarak bilmeyen kişi sadece yemek çeker gelir?
Katılıyorum. Mesela benim yanımda çok asistan çalıştı. Eyüpsultan’da bir Ramazan günü iftar açanları çekmesi için fotoğraf makinesini verdim. Delikanlı gitti geldi. Baktım ki hep portre çalışmış. Eyüpsultan’ın o manevi havasını yansıtacak camiyle birlikte çekilmiş kareleri göremedim. Neden? Eyüpsultan ve o kutsal mabetle ilgili bir bilgisi ve kültürü yok. Bilgi olmayınca arzu edilen kareler de olmuyor tabii. Bu basit bir örnek. Bu her konuda böyledir. Fotoğraf sanatçılarına baktığınızda fotoğraları her yerde sergilenen Ara Güler Galatasaray mezunudur. Gelenekleri görenekleri bilen adamdır. İzzet Keribar da öyledir. Dünyayı dolaşmış ama Türk kültürüne de vakıf bir kişidir. Kültüre hakim isen o hakimiyet fotoğrafına yansır.
Hava fotoğrafları önem kazandı
Hocam siz bir fakülte de fotoğraf dersi verseydiniz deselerdi ki 5 saatiniz var, siz o 5 saatte gençlere ne verirdiniz?
Ben fotoğraf dersleri vermeye başladığımda önce fotoğraf bilgisiyle başlıyorum. Fotoğraf nedir, önce bunu anlatmak lazım. Sonra ışık bilgisini verirdim. Üçüncü olarak da makine bilgisini verirdim. Bu üç bilgi oturduktan sonra sıra kompozisyona gelirdi. Fotoğrafta kompozisyon çok önemli. Bir de fotoğrafta insan unsuru önemli.Son zamanlarda havadan çekilen fotoğraflar öne çıkmaya başladı. Mesala şu an içinde bulunduğumuz Süleymaniye Camii’ni ve külliyesini tek karede yerden çekmeniz mümkün değil. Fakat biraz yükseldikten sonra dron ile gayet güzel bir kompozisyon yapabilirsiniz. Onun için son raddede dron yani hava fotoğrafları önem kazanıyor.
Hocam fotoğraf çekimlerinde bir kalıp söz konusu mu yoksa özgünlükte gerekli mi?
Fotoğraf biliminin kurallarını uygulamak önemli. Altın nokta dediğimiz bir kural var. Bu kuralları uygularsanız fotoğrafınız göre hoş gelir. Bunun dışına da çıkılabilir. Her zaman kompozisyon kurallarına uygun fotoğraf çekmeyebilirsiniz ama eserinizin estetik olması gerekir. Göze güzel gözükmesi gerekir.
Hocam sizin prensipleriniz yani olmazsa olmaz dedikleriniz var mıdır?
Ben fotoğrafta insan unsurunun bulunmasına özen gösteririm. Her çektiğim karede mutlaka karşımdaki insandan izin alırım. Bu benim temel prensibim. Çünkü burada insan hakkı ön plandadır. Bazı insanlar fotoğrafının çekilmesini istemez. Ona da saygı duymak lazım. Bazı insanlar da fotoğrafının çekilmesine bayılır. İnsan unsuru ile bir mekânı birleştirince anlam kazanıyor. Bazen habersiz çektiğiniz karelerde bile izin istemenizde fayda var. Bu bir kul hakkı çünkü.
Hocam sizde tarih ve çevre sevgisi aynı anda gidiyor. Çalışmalarınızda sıklıkla görülüyor?
Tarihi bir çevrede doğup büyüdüğümüzden olabilir. Ahlat tarihi ile öne çıkan bir ilçedir. Ben ilçem için severek bir çalışma yaptım. Gittim bir şehir rehberi yaptım. Bunun dışında İstanbul’daki tarihi okullarla ilgili ‘Tarihe Tanıklık Eden Okullar’ isimli eserimizi yayınladık. Eyüpsultan’la ilgili eserler hazırladık. Gelecek nesillere ışık tutacak eserler bırakmak benim için anlamlı.
Hocam konular sizi mi seçiyor yoksa siz mi konuları belirliyorsunuz?
Genelde ben seçerim. Yaptığım işlerin kalıcı eserler olmasına dikkat ederim. Hazırladığınız bir kitabın insanlara faydalı olması gerekir. Eyüpsultan da öyle oldu. Geçtiğimiz yıl Darülaceze ile ilgili bir kitap hazırladım, yayınlanacak. Bitlis ve Muş illerini tanıtan kitaplar hazırladım, yayınlandı. Çalışmalarımızda görsellik öne çıkıyor. Çünkü bir fotoğrafla çok şey anlatabilirisiniz.
Hocam muhabirliği mi, yazarlığı mı, fotoğrafçılığı mı daha çok sevdiniz?
Ben yazmayı da fotoğrafı da çok seviyorum. Hala yazıyorum. Gençlere de fotoğraf çekmelerini öneriyorum. Öyle bas çek değil de ışığa da dikkat ederlerse güzel kareler çıkaracaklarını düşünüyorum. Fotoğraf da yazı da hayatla iç içe olduğunda güzeldir.
Hocam yazarsınız, fotoğrafçısınız peki evde nasıl bir babasınız. Evde nasıl bir Ali İhsan Bey var?
Benim 4 kızım var. İkisi evli. Ömür boyu hep iyi bir baba olmaya çalıştım. Benim önceliğim çocuklarım oldu. Çocuklarımı en iyi okullarda okutmaya özen gösterdim. Çok şükür öyle de oldu. Ben onlara miras olarak belki birer daire bırakmadım ama iyi bir eğitim almalarını sağladım. İyi bir kültür mirası bıraktım. Bununla da iftihar ediyorum.
Hocam son sözleriniz alabilir miyim?
Okumak ve araştırmak bir insanın hayatında olmazsa olamaz unsurlardan biri olmalıdır. Okudukça araştırdıkça insan kendini geliştirebilir. Bir insanın iki günü aynı olmamalı. Mutlaka üstüne koyarak devam etmeliyiz. Böyle yaptığımızda hem mutlu oluruz hem de güzel eserler vererek, çevremize de faydalı olmuş oluruz.
Yorum Yaz