Gazze’nin önemli olduğunu hissettirmeliyiz

EDEBİYAT

Ayçin Kantoğlu: “Gazze vebalini taşıyamayacağımız, kendi kendisine düzelmesini umamayacağımız bir felaketten geçiyor. Soykırıma şahitlik ediyoruz. Kardeşlerimiz, evlatlarımız boğazlanıyor. Tüm siyasi aktörlere, iktidara, muhalefete Gazze’nin bizim için önemli olduğunu hissettirmeliyiz. Boykot halini korumak, genele yaymak, detaylandırmak bu önemi herkese hissettirir. Mezalimin içinden geçen insanlar önümüzdeki on yıllarını hak mücadelesi vererek geçirecek, eninde sonunda orada yapılanların adı eksiksiz biçimde tarihe not düşülecek.”

 

İsrail’in Filistinlilere uyguladığı soykırım ve zulümleri ne yazık ki seyrediyoruz. İnsanlığın ruhunu inciten katilleri Allah’a bırakmaktan fazlasını yapmak istiyoruz. Filistin’i bir an bile unutmadık ve zalimlerin zulmünü haykırmaya devam ediyoruz. Bebek ve çocuk katili İsrail’e sanatla, edebiyatla, kalemimizle tepkiler veriyor, boykot ediyoruz. Litros Sanat’ın yeni sayıda Filistin meselesiyle ilgili 7 Ekim’den bugüne değin; meydanlarda, üniversitelerde, konferanslarda, panellerde zulmü haykıran “Gazze gibiyim” diyen, bu bağlamda gündemde olan çevirmen Ayçin Kantoğlu ile Filistin’i ve “İlahi Komedya” çevirisini konuştuk.

 

 

 

Yabancı dillere olan yönelişiniz nasıl başladı? 

 

Yabancı dil eğitimi elbette öncelikle İtalyan Lisesinin bir marifetidir. Lise eğitimi benim hayatıma ziyadesi ile katkıda bulunmuştur. Rafine bir sanat anlayışını orada edindim. Güçlü edebiyat derslerimizden başka İtalyanca, Latince ve İngilizce dillerinde eğitim verildi. Marmara Üniversitesi İşletme eğitimi ile hem okuduğum hem çalıştığım bir üniversite hayatım oldu. Otuzlu yaşların ortasında alanım dışında  İstanbul Üniversitesi Antik Çağ Dilleri ve Kültürleri bölümünde Latin Dili Edebiyatı’nda yüksek lisans yaptım. Orada bir de Antik Yunanca, Grekçe öğrendim. İspanyolca ve Portekizce ile de ilgilendim, bir miktar uzak olduğum Almanca oldu. Bu son dönemde özellikle 7 Ekim sonrası Gazzeliler beni öyle etkiledi ki, Filistin edebiyatı eserlerini orijinal dilinde okuyabilmek için Arapça öğrenmeye başladım. 

 

 Müstesna bir eser “İlahi Komedya”

 

Dante’nin “İlahi Komedya”sını orijinal metni kadar güzel, taze bir dille çevirdiniz.  Komedyanın beşinci ve hayattaki son çevirmenisiniz. Esere özel bir ilginiz olduğunu hissettim. Katılır mısınız?

 

“İlahi Komedya” lise yıllarımdan beri hayatımda olan bir eser, lisede 4 sene ders olarak okudum. Mezun olduktan sonra, hep yurt dışı bağlantılı işlerde çalıştım. Kitapla bağım hiç kopmadı, nerede ne vakit yeni bir basım, tefsir, sözlük (kendisine has sözlükleri vardır) bulsam, satın aldım, topladım. Neticede çevirmen sıfatıyla onu Türkçede inşa etmek fırsatı buldum. İçinde bizim, İslam’ın da olduğu, Ortaçağın eksiksiz bir panoramasını sunan müstesna bir eserdir. Çok sayıda disiplinden araştırmacıyı kendisine çekmeyi hâlâ, 700 sene sonra bile başarıyor.

 

Çevirmen eserde kendinden bir şey katar ve bir parçasını üslubuyla esere dahil eder. Çeviri bitince nasıl hissediyorsunuz?

 

Sizden bir parça ister istemez oraya dahildir. Çeviri bitince fiili süreç bitiyor belki ama metnin hikâyesi ve süreci bitmiyor, her yeni okumada süreç baştan sona ama bence yeni ufuklar açan farklı bir sonuçla deviniyor. Her yeni okurla yeniden… Çevirmenler kendi günlerinin koşullarını sırtlarında taşırlar bu da tabii olarak eserin diline yansır. Böyle pek derin olan eserler için diyebilirim ki 5 çevirmen ve 5 çeviri azdır.

 

 Batı siyasetinden beklentim yok

 

İsrail 7 Ekim’den bu yana Gazze’ye saldırıyor. Kolektif vicdanlarımıza saldırıyor. Milyarlarca insan İsrail’in katliamlarını seyrediyoruz. Beklemenin hesabımızı zorlaştırdığını hissediyoruz, ağır bir vebal altındayız. Zulmü durdurmak için birilerinin harekete geçmesini ve yeter artık diyecek bir ses bekliyoruz. Sizce devlet başkanları, yöneticiler özelde Türkiye, Müslümanlar neler yapmalı?

 

Çok açık olarak Batılı liderler, hükümetler, devasa ticari kurumlar, batı medyası soykırımı görmezden geliyorlar. Lahey Adalet Divanı'nın kararlarını olabildiğince görmezden gelecekler, geciktirebildikleri kadar geciktirecekler, halklarının tepkilerini bastırabilirlerse daha cüretli işbirlikçi pozisyonlara girebilirler. Hep vahşiydiler, hâlâ öyleler. Parıltılı görüntülerinin, tumturaklı insan hakları, demokrasi, eşitlik, özgürlük söylemlerinin içi kan dolu… Üzücü olan karşı cephede olan ve mazlumlaşmış, kana, gözyaşına boğulmuş coğrafyaların, halkların, insanların bir arada blok oluşturamaması. Doğrusu batı siyasetinden beklentim yok. Türkiye’den sürecin içinde daha aktif pozisyon almasını sabırla, ümitle bekliyorum. Benim bir insan, bir anne, bir edebiyat emekçisi olarak bu beklentim reel politik karşısında romantik kalıyor korkarım. Can havli ile boykot çağrısı oluştu, bizim gibi sıradan insanlar için iyi bir başlangıçtır; boykota katılmak ve onu çoğaltmak için çaba göstermek. Devamında siyasetçiler üzerinde Gazze lehine, İsrail aleyhine karar aldıracak, somut adımlar atacak bir baskı oluşturmak önemli. Açıkça talep etmeliyiz. Gazze vebalini taşıyamayacağımız, o kendi kendisine düzelmesini umamayacağımız bir felaketten geçiyor. Soykırıma şahitlik ediyoruz. Kardeşlerimiz, evlatlarımız boğazlanıyor. Tüm siyasi aktörlere, iktidar, muhalefet Gazze'nin bizim için önemli olduğunu hissettirmeliyiz. Boykot halini korumak, genele yaymak, detaylandırmak bu önemi herkese hissettirir. Mezalimin içinden geçen insanlar önümüzdeki on yıllarını hak mücadelesi vererek geçirecek, eninde sonunda orada yapılanların adı eksiksiz biçimde tarihe not düşülecek. Soykırım örtbas edebileceğiniz bir şey değildir. Türkiye’nin üzerine düşen mesuliyetler var diye düşünüyorum. Gençlerimize meselenin sadece Gazze olmadığı hedefte olanın Türkiye olduğu öğretilmeli. Müslümanlar neye nasıl bakmalı, ne yapmalı diye sorduğunuzda bu yaşanan zulüm karşısında yapılması gereken muamma değildir. Gazze dışında her yeri işgal etmiş olan siyonist düşüncenin panzehiri Gazze’dir. Madem her yer işgal altındadır o halde her yer aynı zamanda bir mücadele alanıdır. Ayağa kalkmak ve doğru olanı yapmak gerek. Boykot ile başla sen, Mevla bakalım ne eyler…

 

İslam Düşünce Enstitüsü’nde (İDE) sarsıcı, en başta kendimizi muhasebe etmemize vesile olan bir konuşmanız oldu. “Kimliğimizi kaybedersek bir anlamımız kalmaz dünyada.” Teveccüh gören konuşmalarınızla ilgili neler söylersiniz?

 

IDE’de yapılan konuşmam ile alakalı kendi sosyal medya hesaplarımda, katıldığım etkinlik ve söyleşilerde tekrar ettiğim, işaret ettiğim metinleri ve isimleri burada da dile getireyim. Ha keza çok teveccüh gören bir Gazze söylemi oldu. Sıkça duyduğum bir şey de arı duru bir Türkçenin ne kadar özlendiği oldu. Prof. Dr. Yalçın Koç eserleri bilhassa “Anadolu Mayası” adlı eseri, Araştırmacı yazar Ahmet Turan Esin beyefendinin makaleleri bilhassa yine “Lanet Çemberi” I ve II Yazar Mehmet Rahmi Aktaş hocanın sosyal medyada gerçekleştirdiği sohbetleri takip edilmeli. Tüm okurlara tavsiye ederim, bu kıymetlere bizi bize anlatmaya devam ettikleri için ve diyebilirim ki yeni bir dil inşa ederek ulaştıkları için şükran borçluyuz. Konuşmayı dinleyenlerin etkilendikleri tespitler, hakikatler onların emekleri ve gayretleridir. Benimki bir nevi papağanlıktır.

 

Arayışımız devam edecek

 

Türkçeyi güzel konuşmanız, hitabetiniz ve duruşunuzla örnek gösterilen birisiniz. Twitter’ı toplumsal bilinç, hakikati söyleme doğrultusunda aktif kullanmanız ilgi topladı. Sosyal medyada zaman zaman eleştirilere maruz kaldığınız oluyor mu?

 

Arayışta olmak zorundayız. Emaneti eksiksiz teslim edebilmek için bu mevcut halden bir çıkış yolu bulmak icap eder. Kanaatim odur ki aradığımız şeye aslında sahibiz fakat yine de onu bulmak için aramamız gerekiyor. İşte bu isimler yolu aydınlatanlardır. Ele değil işaret ettiklerine bakmak lazım. Eleştirenler oluyor, şahsım üzerinden hem Arap sevici diyen de var başını ört de konuş diyen de ama Gazze ve Gazzelilerin yaşadıklarıyla kıyaslanınca hiçbiri önemi haiz değildir.

 

Klasik şiirle ilgileniyorsunuz. Şiir çevirileri yapıyorsunuz. Yeni çevirileriniz, çalışmalarınız var mı?

 

“İlahi Komedya”nın yakında 11 hecelik versiyonu yani orijinal yazım hece ölçüsü hali Ötüken Yayınevi’nden çıkacak. Türkçenin gücünü, kabiliyetini göstermesi açısından önemlidir. Her dilde yapılabilen bir iş değildir. Şiir çevirisini umarım beceriyorumdur. Umberto Eco gibi düşünüyorum ben de; Orta Çağ karanlık değildir, muhteşemdir. En azından biz bunu İslam Medeniyeti olarak rahatça söyleyebiliriz.

Yorum Yaz