Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Cem Yılmaz’ın Erşan Kuneri dizisi, komedide hala bir arpa boyu yol alamadığımızı gösterdi. İzleyenler bel altı küfürlerden, izlemeyenler bu küfürleri yansıtan afişlerinden rahatsız oldu. Yılmaz gibi bir komedi ustasının vasat bile denemeyecek bir işe imza atması ise üzdü. Güldürmeyen, ağlatmayan, sanat adına bir şey sunmayan dizinin derdinin ne olduğunu sinemacılara sorduk.
Son günlerin en çok konuşulan yapımlarından olan Erşan Kuneri, bir dönemin kirli sanat furyasına hem bir hatırlatma hem de o pisliğin içinden çıkıp adını temiz sayfalara yazdıranlara bir gönderme. Cem Yılmaz’ın ismini duyup da gülmeye başlayanları bir kenara bırakırsak, çoğu kişi için komedi olarak bile algılanamadı desek yeridir. Ama iyi işler yapmış bir isim böyle bir dizi çekiyorsa, bir bildiği vardır anlayışıyla izlendi. İlk bölümden sonra dizinin toparladığını söyleyenler olsa da son bölüme kadar izleyip “Ben ne izledim şimdi” kafasını yaşayanlar çok oldu.
Cem Yılmaz’ın G.O.R.A. filminde kurguladığı karakterlerden biri olan Erşan Kuneri, 1970’lerde erotik film yıldızı ve yapımcısı. Daha sonra dönemin kanunları gereği hapse düşen ve bir süre sonra serbest bırakılan Kuneri, artık farklı bir yol izlemeye karar verir. Dizinin her bölümde arabeskten tarihe farklı konularda filmler çekerek bu kötü şöhreti üzerinden atmak isteyen Kuneri, sinemacı olarak var olmaya çalışır. Zafer Algöz, Ezgi Mola, Çağlar Çorumlu, Uraz Kaygılaroğlu, Merve Dizdar, Nilperi Şahinkaya ve Bülent Şakrak’la başrolü paylaşan Yılmaz, bu kadar yıldız ismi toplayıp, vasat bir komediye imza attığı için de eleştirildi. Sansürsüz bel altı esprileri ve küfür bombardımanına maruz kalmanın dışında, ortaokul piyeslerini andıran abartılı tiplemelerle komedi yapma çabaları da izleyicilerin eleştirileri arasındaydı.
Afiş kirliliği
Netflix’in sekiz bölümlük bu dizisinden izleyen izlemeyen herkesin haberdar olmasının bir sebebi de billboardlara çıkan afişleriydi. Belki de dizi en çok bu yönüyle eleştirildi. Sonuçta film paralı bir platformda olduğu için isteyen izler istemeyen izlemez gözüyle bakılıyor. Ancak dizinin ‘Ebenin Avı’ ‘Faqbadi’ ve ‘Darbeli Matkap’ gibi pornografik çağrışımları olan afişleri yediden yetmişe herkesin gözüne sokuldu. İzlemeyen de diziden bu şekilde haberdar oldu. Neyse ki bu afişler kısa sürede toplandı.
Daha önce yayınlanan ‘Kara Komik Filmler’ için de gelen eleştiriler Cem Yılmaz’ın kolaycılığa kaçtığı yönündeydi. Öykü dengesiyle mizahın tutmadığı, kıvrak Yılmaz zekasıyla prodüksiyonların uyuşmadığı bir durum var ortada. Yılmaz, Erşan Kuneri ile Z kuşağına bile hitap edemedi. Yeni bir şey denemek istediği belli, oysa denenmemiş pek bir şey de yok şu dünyada. Önemli olan o tekrarları yaparken izleyiciye geçen duygu. Mesela gülmek için komedi izlenir, oysa Erşan Kuneri izleyenlerin çoğu, rahatsızlık duygusuyla baş edip, gülme sınırlarına bile gelemedi.
Bu dizinin derdi ne?
Komedi filmi yapmak zora talip olmaktır esasında. Güldürmek için sarf edilen çaba, abartı tonları veya gerçeküstücülük, çoğu zaman ters tepiyor. İnsanlar hikâyeye değil de kişilere güldüğü için, Cem Yılmaz gibi isimlerin işi daha kolay. Yılmaz’ın güldürmeyen bir film yapması için, ekstra çaba sarf etmesi gerekirdi, onu da yaptı. Belki de sıradan izleyicinin göremediği bir taraf vardır diyerek, sinemacılara sorduk Erşan Kuneri’yi. Mikrofonu uzattığımız sanatçı ve yönetmenlerden bazıları konuşmak istemedi. Konuşanlar ise daha önceki işlerinin yanına bile yaklaşmadığını söylerken, sanatın özgürlüğünün istismarı olduğu yönünde görüş verdi. Bir de şu tartışıldı en çok: Güldürmedi, ağlatmadı, bu dizinin derdi ne? Bize ne anlattı ne vermek istedi?
Nazif Tunç
Daha önceki işlerinin yanına yaklaşmaz
Erşan Kuneri’yi izlerken çok rahatsız olduğu küfürler olduğunu söyleyen yönetmen Nazif Tunç, onun ötesinde hem yönetmenlik hem de senaryo kurma açısından Cem Yılmaz’ın en zayıf işlerinden biri olduğunu söylüyor: “Yetmişli yıllardan 12 Eylül ihtilaline kadar Yeşilçam’da şahit olduğumuz bir takım çirkin yılları canlandırmaya çalışmışlar. Gençler o dönemi bilmez. Yetmişli yıllardan neredeyse 12 Eylül dönemine kadar Türk sinemasının erotik bir salgınla karşılaştığı, seyircinin evlere kapandığı, sadece serseri ve işsiz güçsüz takımının sinemaları doldurduğu çirkin bir dönem yaşandı. Orada birtakım filmler, karakterler, oyuncular var edildi. Yaşları elliyi geçkin olan insanlar tarafından biliniyor. Gençler ne Erşan Kuneri’yi ne o filmde temsil edilen başka karakterleri, paradisi işlenen sahneleri yahut da film konularını, atıf yapılan filmleri bilmezler, bilmedikleri için de filmlerin yönetmenlikle yapımla senaryoyla ilgili kusurlarını daha çok görürler. Bizim yaşta olanları avutan duygusal sayılacak bir tanıklık açısından güldüğü, ama küfürler dolayısıyla rahatsız olduğu bir yapım. Daha kaliteli bir beklenti içerisindeydim, nitekim kabare sahnesine yakın bir reji, bir yönetmenlik, bir akış gerçekleştirmiş. O yüzden beklentimi karşılamadı. Küfürleri dikkate almazsak da Cem Yılmaz’ın daha önce yaptığı güçlü işlerin yanına yaklaşamayacak bir yapım.
Atalay Taşdiken
Yetmişlerin ergenlerine yönelik bir iş
Cem Yılmaz’ın stand-uplarındaki komedi performansını sinemada bekleyip hayal kırıklığına uğrayan kesimden olmadığını söyleyen yönetmen Atalay Taşdiken, Cem Yılmaz’ın bütün yaptığı işlerin sofistike bir mizah içerdiğini ve sinema yapmakla ilgili çabasını takdir ettiğini söylüyor. “En son Kara Komik Filmlerle ilgili de büyük eleştiriler oldu, ben bunu da haksız bulanlardanım. Çünkü ciddi bir sinema damarı olan çalışmalar bunlar. Ama doğrusu bu son yaptığı işi üzülerek izledim. Bu ülkenin çok yetenekli bir mizahçısının çok zeki bir sinemacısının böylesine bir iş yapmış olmasını gerçekten içim acıyarak izledim. Çok üzüldüm. Keşke bunu hiç yapmamış olsaydı. Bir yönetmen bir sanatçı kötü film yapabilir, buna hakkı vardır. Bu da saygıdeğer bir şeydir. Ama buna kötü bile diyemeyeceğim. Bel altı mizahın da zaman zaman insanlarda karşılık bulduğuna tanık oluyoruz. Bu maalesef hafif tabiriyle ergenlerin bir araya gelip ‘hadi bir şey yapalım’ diyerek ortaya çıkmış, başı, sonu, hedefi belli olmayan bir iş duygusu veriyor. Ergen komedisi gibi ama bugünkü ergenleri de tanımayan bir iş. Bu olsa olsa yetmişlerin seksenlerin ergenleri için yapılabilirdi. Bugün hiç karşılığı yok.”
Döndü Toker
Sinema adına kaygılı günler
Cem Yılmaz’ın Türkiye’de mizah kültürünün anahtar isimlerinden biri olduğunu söyleyen sinema yazarı Döndü Toker, onu showlarından ziyade söyleşileriyle anlamak gerektiğini ifade ediyor: “Erşan Kuneri işine gelirsek, Türk sineması seks furyası döneminden hakikaten geçti ve belki bu evrenin sinema camiasında yaşanmamış gibi atlanıldığı da söylenebilir. Ancak döneme dair iş yapmak, film dili ve karakterlerin üsluplarının bu kadar abartılı olmasını gerektirir miydi? Yanısıra ayrı ayrı türler için inanılmaz bir sanat ve görüntü emeği var ancak bu kaliteli prodüksiyonla çok daha nitelikli bir mizah serisi yapılabilirdi. Cem Yılmaz Sihirbaz, Kara Komik gibi yapımlarda ya da ana akım işlerinde dahi bir dert taşıdığını hissettirmişti. Bu sefer yıllar evvel yazmaya başladığı hikâyeyi çekerken, kendisinin zevk aldığı bir iş çıkarmış gibi görünüyor. Belki de Netflix gibi platformların sansürsüz özgürlüğünü tatmak istemiştir. Bazen yönetmen egosu ben yaptım ve oldu demek ister. Seyirciye yönelik etik kaygı taşımak istemez. O halde, sinema adına kaygılı günler dilerim.”
İhsan Kabil
Sanatın özgürlüğünü istismar
Cem Yılmaz’ın kendini bitirişi olduğunu söyleyen sinema Yazarı İhsan Kabil, diziyi seyretmeme sebebini şu ifadelerle açıklıyor: “Sanatın özgürlüğü bu kadar mı istismar edilir? Bu zamanlarda yaşamak çok güç. Belli bir dönemi anlatıyor olabilir, ama birebir gösterilmez bunlar. Bu işin bir üslubu, adabı, yolu yordamı olmalı. Topluma bir bilgi iletirken, onun ruhunu, delik deşik etmemeliyiz. Onu zedelememeliyiz. Ruhi dünyasını aşağı çekmemeliyiz. Onu rencide etmemeliyiz. Böyle bir hak kimsede yok. Ben seyretmedim. Böyle şeyleri hayatıma sokmam. Benim saygınlığımı, biricikliğimi, varoluşsal durumumu, bireyselliğimi eroze etmeye ve tarumar etmeye kimsenin hakkı yok. Afişler de küfürlü, bunların çağrışımlarını herkes biliyor. Bir şey ileteyim derken manipüle etmektir bu. Cinsel, ekonomik, duygusal sömürüdür. İnsan fıtratına aykırıdır.”
Hilal Turan
Tek sıkımlık espriler
Sinema eleştirmeni Hilal Turan, kariyerini karikatürden sahnelere ve oradan da sinemaya taşımış ve aradan geçen yıllar içerisinde kendini başlı başına bir “marka”ya dönüştürmeyi başarmış bir isim olarak görüyor Cem Yılmaz’ı. Ve şu ifadelerle yorumluyor son dizisini: “G.O.R.A. ve A.R.O.G. gibi gişe yapan filmleriyle sinemada komedi alanında hatırı sayılır bir boşluğu doldurmayı da başardı. Ancak Yahşi Batı’dan sonra filmografisinde başlayan düşüş grafiği Netflix için ürettiği son işi “Erşan Kuneri”yle dibe vurmuş görünüyor. Daha önce G.O.R.A ve Arif ve 216’da yan karakter olarak izlediğimiz Erşan Kuneri’yi merkeze alan dizide, Yeşilçam’da 70’li yıllara damgasını vuran cinsel içerikli filmlerin yapımcısının 80 sonrasında kendini farklı bir alana taşıma hikayesini odağına almaya çabalıyor. Çabalıyor diyorum çünkü aslında Cem Yılmaz son işinde, oyuncu ve yapımcıların seks filmleri döneminden sonra sinemada yeni döneme geçişlerinde yaşanan sancılı dönüşümdeki ironiyi aktarmak yerine, yerli yersiz bel altı espriler ve lise seviyesindeki zorlama şakalara sırtını yaslama kolaycılığını tercih ediyor. Zeka işi mizahtansa belden aşağı kelime oyunlarına yaslanan bir parodi diyebiliriz Erşan Kuneri’ye. Dizinin geneline yansıyan bu mizahi sığlık, genel olarak seyri çok zorlaştırıyor. Seyri zor çok fazla yapımı bazen görev duygusuyla da izlemiş biri olarak Erşan Kuneri’ye sadece 2 bölüm dayanabildiğimi itiraf etmem gerekiyor. Kendi içinde anlam bütünlüğü ve akışı olan bir hikayeden çok, stand-up tarzı tek sıkımlık esprilerle güldürmeyi amaçlayan ama bunu da maalesef sıklıkla başaramayan bir skeçler toplamı Erşan Kuneri.
Yorum Yaz