Kalemkari sanatı: Sabır ve ince işçilikle dokunan bir miras

Güncel GELENEKLİ SANATLAR

Sanat, geçmişin izlerini günümüze taşıyan bir zaman kapsülü gibidir. Yüzyıllar boyunca ipek kumaşlara, narin kağıtlara işlenen desenler, aslında medeniyetlerin bize fısıldadığı hikayelerdir. Her motifin, her renk seçiminin ardında bir kültürün, bir dönemin, hatta bir ustanın ruhu saklıdır. İşte o hikayelerden biri de İran’ın köklü kültürel mirasından süzülen, ince işçiliği ve sabır isteyen Kalemkari sanatıdır. Bu sanat, sadece bir süsleme değil, adeta ruhun kumaşla bütünleştiği bir yolculuktur.

Kalemkari, Şah Abbas döneminde altın çağını yaşamış ve saray mensuplarının ilgisi ile desteklenerek zirveye ulaşmış. Bu dönemde hem erkeklerin hem de kadınların kıyafetlerinde kalemkari kumaşlar tercih edilmiş. Safeviler döneminde gelişen bu sanat, ticaret yollarının etkisiyle geniş bir coğrafyaya yayılmış ve zarafetiyle ün kazanmış. Ancak, Kaçarlar döneminin ortalarına doğru el işçiliğine olan ilginin azalması ve sanayileşmenin etkisiyle yavaş yavaş eski önemini kaybetmeye başlamış.Ancak günümüzde hala geleneksel yöntemlerle üretilen kalemkari kumaşlar, sanatseverlerin ilgisini çekmeye devam ediyor. 

İsfahan’ın eski çarşılarında, dar sokaklarında ustaların ellerinde şekillene şekillene bugüne kadar gelen bu sanat, her deseninde yaşanmışlıkları taşıyor. Eski İran minyatürlerinden, doğanın sonsuz motiflerinden beslenen kalemkari, İran’da neredeyse her evde kendine yer buluyor. Bu özgün desenlerle süslenmiş masa örtüleri, duvar süsleri, perdeler ve giysiler, geçmişten günümüze taşınan bir sanat mirasının adeta bir parçası. Hatta bir kez İsfahan’a yolunuz düştüyse, büyük ihtimalle siz de o zarif desenlerden birini alıp götürmüşsünüzdür. Çünkü Kalemkari sadece bir süs değil, anlatılan bir hikaye, nesilden nesile aktarılan bir kültürel hazine.

İşte ben de bu büyüleyici sanatın izini sürmek için İsfahan’a doğru yola çıktım. Şehirdeki Gayseriye Pazarı’nda gezerken, eski atölyelerin arasına karıştım, ahşap kalıpların mürekkebe bulanışını izledim. Boyaların kokusu, kumaşın dokusu, sabırla işlenen desenler... Tüm bunlar, geçmişten bugüne taşınan bir kültürel mirasın sessiz ama güçlü yankılarıydı. Ve tam da bu yolculukta, Kalemkari sanatının yaşayan efsanelerinden biriyle, Abbas Torki ile tanıştım.

Abbas Usta’nın atölyesine adım attığımda, zaman sanki yavaşladı. Raflarda üst üste dizili eski kalıplar, yıllanmış boya kapları ve duvarlara asılı desenli kumaşlar, buranın sadece bir atölye değil, yaşayan bir tarih olduğunu hissettirdi. Abbas Usta’nın elleri, yılların birikimini taşıyan birer hazine gibiydi. Her hareketi, her kalıp darbesi bir ustalık gösterisiydi. Onun anlattıklarıyla Kalemkari’nin sadece bir süsleme sanatı değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi olduğunu daha iyi anladım. İşte tam da bu yüzden Abbas Usta ile uzun uzun sohbet ettim. Onun gözlerindeki ışığı, kumaşa her dokunuşundaki sevgiyi görmek gerçekten büyüleyiciydi. Şimdi gelin, bu eşsiz sanatın hikayesini, Abbas Torki’nin gözünden birlikte keşfedelim…

Öncelikle merhabalar, nasılsınız? Sizi burada görmek güzel. İlk olarak en çok merak ettiğim şeyi sormak istiyorum. Kalemkari sizin için ne ifade ediyor, bu sanatı nasıl tanımlarsınız?

Merhaba, hoş geldiniz. Çok şükür, iyiyim. Günüm yine kumaşlar, boyalar ve desenlerle geçti, yani tam da olması gerektiği gibi. Kalemkari benim sadece işim değil, hayatımın bir parçası. Yıllardır bu sanatla iç içeyim, her yeni desen, her yeni kumaş bana ilk günkü heyecanı yaşatıyor. Bu atölyede zaman farklı akar. boyaların kokusu, kumaşın dokusu, kalıpların ahşaba kazınmış izleri… Hepsi bir hikaye anlatır. Ben de bu hikayeleri yaşatmaya devam ediyorum. Bu sanat, sabır ve sevgi isteyen bir iş. Her desen, sadece kumaşa değil, insana da işlenir aslında. Yaptığım her parçada yılların emeği, ustalarımın öğrettikleri ve kendi yolculuğum var.

Kalemkari’ye nasıl başladınız? Sizi bu sanata çeken neydi ?

Aslında bu işe başlamam babamın yönlendirmesiyle oldu. Babam çiftçiydi ve biz sekiz kardeştik. 10 yaşımdaydım ve o zamanlar İsfahan’ın çarşılarında dolaşırken, gözlerim o renkli boyalarla dolu atölyelere takılırdı. Ama beni gerçekten bu sanata çeken, babamın bana bu yolu göstermesiydi. Bir gün babam beni çarşıya götürdü ve “Bu işi öğrenmelisin.” diyerek dönemin en ünlü kalemkari ustalarından biri olan Akhvan Çitsaz’ın yanına verdi. Ustam bu meslekte dünya çapında bir üne sahipti ve ben onun yanında 10 yıl çıraklık yaptım. Ustamın ailesi, kalemkari sanatını üç nesil boyunca sürdürmüş bir aileydi. O da beni yetiştirdi, şimdi ise ben oğluma öğretiyorum. Bu sanat, nesiller boyu aktarılan köklü bir miras.

İlk ne zaman “Ben bu işi yapmalıyım.” dediniz?

İlk defa ustamın atölyede çalışmaya başladığımda, kalemkari sadece bir sanat dalı gibi görünmüyordu. Her desenin, her kalıp darbesinin ardında bir tarih, bir kültür, bir ruh vardı. Daha küçük bir çocukken bu his bana geçmişti. Ustamın bana öğrettikleriyle bu sanatın sadece bir süsleme olmadığını, aynı zamanda bir yaşam biçimi olduğunu daha iyi anladım. Bir gün, o atölyede desenlere bakarken içimden bir his, ‘Ben bu işi yapmalıyım’ dedi. O an, bu sanatın bana ait olduğunu hissettim. Tam 50 yıldır da kalemkari, sadece işim değil, hayatımın bir parçası oldu.

Kalemkari üretimi nasıl gerçekleşiyor? Bu sanatı yaparken hangi malzemeleri kullanıyorsunuz? Boyalar, kumaşlar, kalıplar… Bunların özel bir anlamı var mı?

Öncelikle kalıplar, ceviz, armut ve alıç ağaçlarından yapılıyor çünkü bu ağaçlar hem sağlam hem de esnek. Ustalar, bu kalıpları tamamen el işçiliğiyle oyuyorlar ve sonrasında çatlamasını önlemek için hayvansal yağlarla yağlıyorlar. Kalemkari sanatının üretim süreci gerçekten oldukça ilginç ve detaylı. İlk olarak, pamuk Hindistan ve Pakistan’dan geliyor ve modern fabrikalarda ipliğe dönüştürülerek İsfahan’daki atölyelerde dokunuyor. Biz de bu kumaşları toptan alıyoruz, Piyasanın talep ettiği ölçülerde kesiyoruz ve ardından kenar işlemesini yapan ustalara veriyoruz. Kumaşlar, desenlerin işlenmesi için önce suyla ıslatılıyor. Ustalar, desenleri üzerine işleyerek kumaşları satışa sunuyor. Ancak, bu işin getirisi, harcanan emekle pek örtüşmüyor oldukça düşük kalıyor.

Kumaşlarımızda genellikle geleneksel desenleri tercih ediyoruz. Yeni desenler de yapılıyor ama eski motifler her zaman daha fazla ilgi görüyor. Yeni desenlerin çoğu, sanat öğrencileri ve genç sanatçılar tarafından elle çiziliyor. Bu süreç onlara hem öğrenme fırsatı sunuyor hem de geleneksel sanatı geleceğe taşıma imkanı sağlıyor. Eski kalıplar ise kendine özgü motiflere sahip. Sonuç olarak, kalemkari üretimi sadece bir zanaat değil, aynı zamanda kültürel bir mirası yaşatmanın da bir yolu.

Kalemkari kimliğimizin bir parçası

Kalemkari, İran kültüründe nasıl bir yere sahip? Günümüzde hala eskisi kadar değer veriliyor mu?

Kalemkari, İran kültüründe gerçekten çok derin ve köklü bir yere sahip. Bu sanat, sadece bir zanaat dalı değil aynı zamanda tarihimizin ve kültürel kimliğimizin bir parçası. Geleneksel motifleri ve desenleriyle, geçmişten günümüze aktarılan bir miras olarak büyük bir öneme sahip. Ancak maalesef, günümüzde bu sanata verilen değer, geçmişe göre biraz azalmış durumda. Modernleşme ve sanayileşme ile birlikte, geleneksel sanatların yerini daha hızlı ve pratik yöntemler almaya başladı.

El sanatları sektörü şu anda zor bir dönemden geçiyor. Bize hiçbir destek sağlanmıyor ve kredi almak istediğimizde yüksek faiz talepleriyle karşılaşıyoruz, bu da gelirimizle uyuşmuyor. Emeklilik şartları da daha zor hale geldi. İşimiz gereği sürekli darbe vurmamız gerektiğinden, ellerimiz ve boynumuz ağrıyor ama çalışmadan da yapamıyoruz.   

Önlem alınmazsa kalemkari kaybolabilir

Gençlerde bu sanata ilgi var mı? Yeni nesil ustalar yetişiyor mu, yoksa zamanla unutulma riski mi var?

Bu konuda duygularım biraz karışık. Bazı gençler bu sanatı öğrenmek ve devam ettirmek istiyor, ama çoğu, mevcut ekonomik şartlar ve işsizlik gibi sorunlar nedeniyle bu alana yönelmiyor. Yetenekli sanat öğrencileri ve genç sanatçılar var, ancak işin getirisi düşük olduğu için bu meslekten uzaklaşıyorlar. Buraya gelen sanat öğrencileri oldukça fazla ancak emeklerinin karşılığını alamadıklarını gördüklerinde hayal kırıklığına uğruyorlar. Yeni nesil ustaların yetişmesi de gerçekten zor bir süreç. Eğer devlet ve yerel yönetimler bu sanata biraz destek verirse, gençler arasında kalemkariye olan ilgi artabilir ve yeni nesil ustalar yetişebilir. Ancak şu anda, bu zanaatın unutulma riski ile karşı karşıya olduğunu söylemek zorundayım. Eğer önlem almazsak, kalemkarinin zengin gelenekleri zamanla kaybolabilir. Bu nedenle, bu sanatın yaşatılması için birlikte çaba sarf etmemiz gerekiyor.

Abbas Torki’nin konuşmasını sonlandırırken, el sanatlarının her zorluğunun, içten bir tutku ve sevgiyle aşıldığında, ortaya çıkan eserlerin büyüsüyle birleştiğini vurgulamak isterim. Bu meslek, sadece bir iş değil ruhumuzu yansıtan bir sanattır. Her bir desen, geçmişin izlerini taşırken, ustaların ellerinde yeniden hayat bulur. El sanatları, bizlere geçmişten geleceğe bir köprü kurma fırsatı sunar. Bu nedenle, Abbas Ustanın da dediği gibi birlikte çalışarak bu değerli mirası yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak için durmaksızın çaba göstermeliyiz. Çünkü sevgiyle yapılan her iş, hayatın anlamına dokunan bir hikaye yazmaktır.

 

Yorum Yaz