Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Hepimiz hemen her gün elimizde telefonlarımız saatlerce sosyal medyada vakit geçirebiliyoruz. Bu geçirdiğimiz vaktin ne kadar kıymetli olduğunu bildiğimiz bir gerçek. Peki bu vakti nasıl daha değerli kılabiliriz? Bu düşünceden yola çıkarak sosyal medyada kültür sanat içerikleri ne durumda, neler yapılıyor diye bir bakalım istedik. Bu istek doğrultusunda koyulduğumuz araştırmada yolumuz “Mekânda Sanat Var” Instagram hesabıyla kesişti. Birçok farklı mekânı gezerek buralarda insanlarla sanatlarını birleştiren bu sayfa ile röportajımız Litros Sanat’ta.
“Mekânda Sanat Var” projesi nasıl doğdu? Bu fikrin ortaya çıkış noktası neydi? İlk adımı atarken sizi motive eden şey ne oldu?
Mekânda Sanat Var fikri, sanatın sadece galerilere, müzelere ya da belirli çevrelere ait olmadığına olan inancımızdan doğdu ve bu fikirle yola çıktık. Bir mekânın sınırlarını sanatla yeniden tanımlayabileceğimize inandık ve böylece ilk adımımızı attık. Bizi bu alanda motive eden şey; bir binanın, bir sokak köşesinin, bir teknenin ya da bir okulun yaratıcı üretme ev sahipliği yapabilecek birer potansiyel olduğunu göstermekti. Sanatı, ulaşılmaz değil; yaşanabilir ve paylaşılabilir kılmak istedik.
Sadece sanat değil aidiyet duygusu da yaratıyoruz
Sosyal medyada bir kitleye ulaştınız. Bu başarıyı nasıl sağladınız? Hedef kitlenizle bağ kurarken nelere dikkat ediyorsunuz?
İçtenlik, şeffaflık ve tutarlılık... Aslında en temel stratejimiz bu üç kelimede gizli diyebiliriz. Sosyal medya bizim için sadece bir tanıtım aracı değil; hikâyemizi anlattığımız, birlikte yol aldığımız bir alan. Her paylaşımımızda samimi bir davet hissini vermeye çalışıyoruz. Hedef kitlemizle bağ kurarken onların beklentilerini değil, ihtiyaçlarını anlamaya çalışıyoruz. Bu yüzden sadece sanat sunmuyor, aynı zamanda deneyim, ilham ve aidiyet duygusu da yaratıyoruz.
Bir mekânın “sanat için uygun” olduğuna nasıl karar veriyorsunuz? Hem sanatsal hem de teknik açıdan hangi unsurlar sizin için önemli?
Bizim için bir mekânın “sanat için uygun” olması, önce oraya bir ruh verebilecek miyiz sorusuyla başlıyor. Elbette teknik kriterler —ışık, akustik, ulaşılabilirlik— oldukça önemli. Ama asıl mesele, o mekânın bir dönüşüme izin verip vermeyeceğidir. Sanatın o alanda kendini var edebilmesi için önce oranın bir karakter olmalı. Biz o karakteri keşfederiz ve sonra sanatla iç içe geçmesini sağlarız. Bazen bir taş duvar, bazen bir okul sırası bile bu sanatı icra etmek için yeterlidir.
Kendimizi ifade ettiğimiz bir yolculuk
Size özel, unutamadığınız bir “mekânda sanat” anınız var mı? Varsa bizimle paylaşır mısınız?
Sosyo - ekonomik olarak dezavantajlı bir bölgenin ilkokuluna katılmıştık. Çocuklarla birlikte çamura ellerimizi daldırdığımız o an hala aklımızda. Onlar için o gün sadece bir “etkinlik” değil, ilk kez kendilerini ifade ettikleri bir yolculuktu. O küçücük ellerin yaptığı heykellerde öyle büyük duygular vardı ki… İşte o anda, "mekânda sanat var" demenin sadece mekânsal değil; duygusal bir dönüşüm olduğunu bir kez daha anladık.
“Sanat her yerde yapılabilir” fikrine dair düşünceleriniz neler? Bunu gerçekten mümkün kılmak isteyen ama nereden başlayacağını bilemeyen insanlara ne önerirsiniz?
Kesinlikle inanıyoruz ki sanat her yerde yapılabilir; yeter ki niyet ve merak olsun. Bir mutfak masasında çizilen bir resim, bir balkon duvarına asılan bir kolaj bile buna dâhildir. Nereden başlayacağını bilemeyenlere tek önerimiz şu olur: Beklemeyin. Mükemmel ortamı ya da doğru zamanı aramayın. Elinize kalemi, fırçayı, kamerayı alın ve başlayın. Sanat; izninizle değil cesaretinizle büyür.
Yorum Yaz