Bir kış ikindisinde Rilke’nin Dua Saatleri Kitabı’nı okumak

Köşe Yazıları Güncel

Bir kış ikindisi, dua saatleri midir?

Bende öyle oldu, dudaklarım kıpırdamadan dua ederken ve Rilke’nin Dua Saatleri Kitabı’nı okurken…

Gözlerini kırpmadan ne kadar durabilirdim? Güneş batana dek? Deneyeceğim…

“Tanrım, nasıl da anlıyorum senin o ânını”, o altın sarısı ân. “Hava kar topluyor” derdi annem. O ân nem olur benim?

“Tanrı’nın vakur kentiyim ben” diyemesem de “Tanrı’nın vakur kentiyim ben” de. Benim için kar topluyor hava. “Havaya çizilen dünya”sı yok şairin, havası var, kar toplayan…

“Beni bana gösterecek anlamadı, almışlar”, âh. “Her türlü anlam sadece bir misafirdir” oysa. “Sadece bir misafir…” Ateşin başına çömelmiş. O yüzden “havada büyük misafirlikler dolaşıyor”, havanın topladığı kar o yüzden…

“Ama senin için hem yalnızca, gizli tanığıyım yalnızlığının ve ben kaşın altındaki o gözüm…” Kim bakıyor ona, zaman üstünden; bir kavis bir nokta. “Yalnızlığının tadındasın ya” sen ona bak ki be harfi duyulsun Tanrı’nın kuğusundan…

Bir arpın kırılma sesini mi andıracak karda yürüyüşün? Hele bir kar yağsın da, işiteceğiz, senin omzunun üstünden seyredeceğiz görülmeye lâyık şeyleri…

“Zamanlar senin için yaz mevsimi sanki”, bir âh daha. Ya benim için? Bir uzun kışa ve o kışın içindeki sıcak kara bakarak “mürekkeple elma ağacı kabuğundan” bir desen yapmak istiyorum sana, iyi yürekli kâğıtlara, senin için… Yap desen…

Çünkü hava kar topluyor hâlâ. Şu kış güneşinin “yedi yalnızlığın sayfasını” ışıkla doldurarak ikindileri yontulmuş bir yüz gibi gösterdiği… Boşluğun büstü olur mu? Olur. Beni hep akşam gibi gösterir gövdem demiştim vaktiyle, dua niyetine. İkindi kaidesi ben büstünün… Bakışının biçimini alacağım ben…

“Günün kıyısında bir saat”, nasıl olsa ölü bir çan sesi gibi, delinmiş bir erbane çığlığı gibi birbirine zıt sessizlikler armağan edecek sana.

Meleklerin bilekleri var mı?

Düşünerek var ediyorum onları. Başka türlü beni bir keman gibi nasıl tutacaklardı senin omzuna koyup… Evet, sen değilsin kemanını çalan; -bir melek; ben ona ‘savrail’ diyorum. Kaçıncı felekte, söylesem, feleğin şaşar.

“Oğullar kalır ve çiçek açarlar.” Bir arı oğulu sanki ikindi vakti, görüyorsun ya teşbihleri nasıl da seviyorum. Bal, kurulan bir şeydir, kar da. Hava kar topluyor cümlesini hava bal topluyor şeklinde yeniden kurmak istiyorum.

Ve sonra şair benim yerime konuşuyor:

“Bir gün olgun bir incir gibi patlayacak ve bütün balını dökeceksin yeryüzüne.”

Sen o’sun…

Kitabın ‘Keşiş Yaşamı’ bölümünden, Ahmet Cemal çevirisiyle:

“Erimekte şimdi zaman ve dokunuyor bana 

madeni ve net bir saat vuruşuyla 

titriyor duyularım.

Hissediyorum: yapabilirim-

ve yakalıyorum saydamlaşan günü.

Tamamlanmamıştı hiçbir şey, ben bakmazdan önce, 

durgundu henüz, ne varsa oluşmakta olan. 

Olgunlaştı bakışlarım ve bir gelin gibi

kavuşur herkes istediğine. 

 Hiçlik çok yetersiz benim için, ama seviyorum 

yine de ve resmediyorum kocaman, altın zemine, 

sonra kaldırıyorum havaya, bilmeksizin kimin

ruhunun kurtarıcısı olacağını… 

Gittikçe büyüyüp, her şeyi içine alan  

 ama yine de denektir istediğim.

çevresinde dolanıyorum Tanrının, o çok eski kulenin

ve binlerce yıldır dolanıyorum, hâlâ bilmeksizin: Neyim ben, bir şahin mi, bir fırtına mı,

yoksa eski bir şarkı mı.”

Sen, o’sun: “Eski bir şarkı.”

“Yepyeni bir sayfanın parıltısı hissediliyor şimdi; daha her şeyin yazılabileceği, yeni bir sayfa.”

İyi yürekli kâğıtlar hazır, zer mürekkep, üzerine and edilmiş kalem.

İşte sen o’sun: Bir ‘Nûn’… 

Ve hava hâlâ kar topluyor…

Yorum Yaz