Bu Kalp Seni Unutur mu?

Köşe Yazıları

Fikret Kızılok’un en büyük şarkısı, “Gönül” idi kuşkusuz.

Gönül denizdir, dil ise kıyı; denizde ne varsa kıyıya o vururmuş.

Kızılok’un gönlünde, ‘gözlerin bakar da, görmez/ellerin tutar da, bilmez/gece gündüz fark edilmez/demedim mi sana gönül’ün hikayesi vardı ki, ‘yıllar geçse de üstünden/bu kalp seni unutur mu/kader gibi istemeden/bu kalp seni unutur mu?’ diyerek geçip gitti dünyadan. 

Bizi ‘farketmeden saran’ ve ‘benliği ben’den alan’ sır da gönlün içindedir. Gönül, O’nun evidir. Yeryüzünde Kabe, insanda gönül… O’nun ikamet ettiği yerdir. 

Bu kalp seni unutur mu diyen, bu sırrın kıyısından bucağından konuşmaktadır, bütün sevgiler ve aşklar, O’ndandır, İlahi değildir ama İlahi aşktandır.

Kızılok da, böylesi bir sırrın sızısıyla kıvranıp durdu.

İlkeli oluşunu da buna bağlamalı. 

Cahit Oben’le birlikte 1963’te yaptıkları, “I Wanna Be Your Man”ini bulduğum sahaf, öğrenci harçlığımın tümünü aldı.

Yıllar sonra “Zaman Zaman”ını edindim ve geleneksel halk müziğiyle başlayan, bir dönem Aşık Veysel’in müridi olan bu nadide insanın sessiz, dingin, içteki fırtınaları anlatırken bile sakin, nezih ve temiz tınılı şarkılarını, kendisine benzeyen gitarından dinlemekten hiç bıkmadım. Gecenin bir vaktinde, “Gönül”ü, “Bu Kalp Seni Unutur mu?”yu, “Pencere Önü Çiçeği”ni dinlemekten hiç usanmadım. Egemen müzikal ve siyasal duyumları ‘duruş’uyla reddeden Kızılok’un, yine altmışlarda söylediği “Uzun İnce Bir Yoldayım” şarkısındaki gibi yolu, o denli uzun olmasa da hep ince olacaktı. Bu incelik mutlaka bedene bir kanser yükler. Tarkovski’nin, o büyük bilgenin uğradığı gibi. Dünya zalimdir zira, hele bu zaman, Necip Fazıl’ın çığlığından fazlasını hak etmektedir : ‘Aman Efendim aman/galiba ahir zaman/manzarası yurdumun/tufan gününden yaman’ Bu tufanın sonu nereye çıkar, kestirmek güç hatta imkansız. 

Böylesi bir dünyada, “Yağmur Olsam” diyebilmek için insanın çok merhametli olması gerekir. Zaten gönül’den söz ediyorsa, gönülden söylüyorsa, kalbin şarkılarını dile döküyorsa, gözlerini rahmetin yağmurlarına dikmiştir.

Hakiki insan iyi, iyi insan güzeldir. Modern insan hakikati, iyiliği ve güzelliği yitirmiştir. Schuon’un dediği gibi, ‘modern insan, anahtar koleksiyonu yapar ama onlarla herhangi bir kapıyı açmasını bilmez…’ Bu, bilim ve düşüncenin, iktidarın çıkarlarına hizmet ettiği bir dünyanın insanıdır. Oysa gönül’ün sözlüğünde hala yer aldığı bir iklimin kadim bilgesi Bayezid-i Bistami, ‘Allah’ı bilen ve seven kimse için cennet bile değerini ve çekiciliğini yitirir’ der. O’nu bulan neyi yitirir, O’nu yitiren neyi bulur ki!

Kızılok’un şarkıları, bir bakıma bu yitirişin sızılarıyla doludur. 

“Aşkın Olmadığı Yerde” şarkısını bu duygularla dinlemek daha yerinde olacaktır.

Gazzali’nin beyanı üzre, ‘müzik, insanın kalbinde ne varsa onu güçlendirir, hangi tutku baskınsa onu canlandırır…’

Kızılok’un “Bir Nihavend Yalnızlık”ı da, “Hamak”ı da, “Kırlangıç Şarkısı” da böyle dinlenebilir.

(Bu ülke/dünyada) varoluş çilesi çeken her arı kalp Kızılok’u unutm(a)maz.

O’nun bir başka niteliği, Ortaçgil gibi şiire en yakın, hatta şiir sayılabilecek ‘şarkı sözleri’nin de sahibi olmasıdır. Farketmeden Senin Olmuşum gibi onlarca sözü vardır ki, acılarımızı yalın bir dille anlatır : ‘Güneşin gölgede kalışı gibi/uykunun düşlere dalışı gibi/kalbimin nabzımda atışı gibi/bir yolun bir yere varışı gibi/vazgeçip uzaktan senin yanında/kendime cevapsız soru sormuşum/kaybolup giderken fırtınalarda /gönlümce bir ıssız ada bulmuşum/farketmeden senin olmuşum…’

İnsan ‘bir yolun bir yerden bir yere varışı’ndan söz ediyorsa, yol’un gerçeğinden bir sırra bulaşmıştır. Schuon’dan ödünç alarak söylersek, ‘alem açısından bakıldığında, İlke, perdelerin arkasında gizlidir….’ Bu gizi kim bilebilir ki! Kızılok’un sözlerinin ve ritim gitarından çıkan ezgilerin ‘ürkek’liği ve sessizliğe doğru bükülüşü bize hep bu çaresizliği duyurur.

Bu çaresizliği hisseden herkesin içinde bir gül biter: ‘Bir gül biter içimde/tam bildiğim biçimde/tam gecenin üçünde/sevda gibi kanımda can verirken elimde/ pençe gibi düşümde uy değil uyku değil’ diye konuşturuverir. Gerçeğin çeşitli düzeyleri içerisinde bizim alemimiz, ‘aşağıların en aşağısı’ olmakla kalmaz, alabildiğine kirlenir, kana bulaşır ve bir zulüm diyarına dönüşürse, şöyle söylenmekten başka çare kalmayabilir: ‘Kalbim, neden hep olmazlarda/neden her çıkmaz sokaklarda/dayanmak artık kolay değil/bırakacak gibisin yarı yolda/sevdin olmadı/bir dünya istedin kardeşçe, olamadı/kalbim dayanmak artık kolay değil /bırakacak gibisin yarı yolda…’

 

Yorum Yaz