Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
2024’ü geride bıraktık. Bu yılda, edebiyat, müzik, film, tiyatro, resim, mimarî vd. sanat alanlarına ilişkin kıymetli çalışmalar yapıldı, eserler üretildi, konuşuldu, yazıldı, çizildi. Bütün bu etkinlikler arasında benim de katıldığım, son iki aya yığılan iki değerli çalışma yapıldı. İlki, kasım ayının son haftasında, İstanbul'da, Kültür ve Turizm bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğünün himayesi ve Uluslararası Sinema Derneğinin öncülüğüyle gerçekleşen, “Millî Sinema Günleri”ydi. 28-30 Kasım 2024 tarihlerinde yapılan etkinlikler kapsamında, açık oturumlar, söyleşiler, bila ücret film gösterimleri, Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi’nde, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde ve Rami Kütüphanesinde yapıldı. Dolu dolu geçen etkinliklere, Osman Sınav, Kemal Tekden, Derviş Zaim, Ali Osman Emirosmanoğlu, Murat Pay, Mesut Uçakan, Nazif Tunç, Haşim Vatandaş gibi yönetmen ve yapımcılar, Kurtuluş Kayalı, Atilla Gökbörü, Hasan Kaçan, Yusuf Kaplan, İhsan Kabil, Enver Gülşen, Emin Gürsoy, Selçuk Küpçük, Ahmet Edebali, Abdulhamit Güler, Ali Buhara Mete, Ahmet Tezcan, İsrafil Kuralay, Ahmet Yenilmez, Rabia Bulut ve burada ismini anamadığım pek çok kıymetli uzmanlar, gazeteciler, oyuncular, sanatçılar katıldı. 1970’li yılların ilk çeyreğinden itibaren Millî Sinema olarak nitelenen yerli ve millî film dalgasının belleğine, gelişim seyrine, dününe, bugününe, beslendiği toplumsal/kültürel zemine, düşüncesine, estetik kodlarına ilişkin konuşmaların, tartışmaların, söyleşilerin ve film gösterilerinin yer aldığı bu etkinlik, bir öncesinin Afyon’da yapıldığı, bir biçimde geleneksel hale gelme istidadı taşıyan bir çalışmaydı. Etkinlik kapsamında, Yücel Çakmaklı’nın “Zehra” ve “Bir Adam Yaratmak”ı, İsmail Güneş’in Çizme’si, Haşim Vatandaş’ın Hay’ıa, Derviş Zaim’in Cenneti Beklerken’i, Muray Pay’ın “Miraciye”si, Salih Diriklik’in “Danimarkalı Gelin”i, Semih Kaplanoğlu’nun “Bağlılık-Hasan”ı, Bekir Bülbül’ün “Bir Tutam Karanfil”i, Fatih Özcan’ın “Mavzer”i, Cafer Özgül’ün “Sükut Evi”, Nazif Tunç’un “Karınca’’sı, Nurettin Özçel’in “Garip Bir Koleksiyoncu”su, Fatih Sezgin’in “İhtiyarlar Taburu” ve daha pek çok film, seyirciyle tekrar buluştu. Millî Sinema Günlerinin sadece teorik tartışmaların gölgesinde yürütülmemesi, film gösterimleriyle bir şenliğe dönüşmesi, konuşulan filmlerin katılımcılarla buluşturulması etkinliklere zenginlik kattı, daha canlı ve cümbüşlü geçmesini sağladı.
Yakın tarih düşünce ve bilim dünyamızın, film tarihimizin en yetkin isimlerinden Kurtuluş Kayalı Hoca ile etkinlik boyunca aynı otelde konaklamak bendeniz için apayrı bir şans oldu. Değerli dost Ahmet Tezcan ve sevgili eşleriyle de sohbet etme imkanı bulduk. Bu da benim için bir lütuftu. Sevgili dostum Mutlu Kurnalı ile karşılaşmak ne güzel bir sürprizdi benim için. Kısa süreli de olsa söyleştik, özlem giderdik. Konuşmacı olarak katıldığım “Sinemamızın Dil Arayışları” başlıklı oturum, milli sinema düşüncesi bağlamında hayli zengin ve kışkırtıcı konuşmalara tanıklık etti. Bendeniz daha çok, eserin kuramdan önce geldiğini, bu yolda çekilen filmlerden sonra, o birikime bakılarak veya oradan hareket edilerek kavramsal çerçeveye sahip bir teorik birikimin oluşturulabileceğini söyledim. Bu dağar içinde yer alan yönetmenlere, filmlerine ilişkin değerlendirme yapmaya çalıştım. Hasılı, Millî Sinema Günleri, hem bu gelenek hem de katılımcılar açısından bereketli oldu diyebilirim.
Aralık ayının ilk haftası ise, film tarihimizin en ilginç, en kıymetli isimlerinden Ayşe Şasa’nın konu edildiği, İBB Kültür’ce himaye edilen etkinlikler Beyoğlu Sineması’nda yapıldı. Benim katıldığım oturumda Sevin Okyay, Yıldız Ramazanoğlu, Hikmet Barutçugil ve Murat Pay da yer alıyordu. Sevin Hanımın, Ayşe ablaya ilişkin anıları doğrusu beni o günlere götürdü. Barutçugil üstadın “Ateş Denizinde Mumdan Gemiler” temalı ebrusuna ilişkin Şasa’nın enfes yazısını okurken kendimi bir anda muazzam bir geleneğin orta yerinde buldum. Yıldız Ramazanoğlu ve Murat Pay’ın konuşmalarındaki incelikli değerlendirmelerden de çok istifa ettiğimi belirtmeliyim. Yıllarca dostluğuna mazhar olduğum Şasa’nın böylesi bir içtenlik ve zenginlikle anılmasından çok çok etkilendim. Yeni kuşakların da ona bir biçimde ilgi duyacaklarını ümid etmek istiyorum. 2024, sadece son günlerinde bile böylesi güzelliklere sahne olması bakımından benim için güzeldi diyebilirim.
Yorum Yaz