Promete’nin öngörüsüzlüğü

Köşe Yazıları Güncel

Promete, Antik Yunanca’da öngörü, önceden gören anlamına gelir. Bu bakımdan kendisinin pek de ismiyle müsemma bir titan olduğunu söyleyememekle beraber, tam aksini iddia etmek için tarih boyunca elimizde yeterince delil bulunmaktadır.

Promete’de biraz vizyon olsaydı ateşi çalmaz, hadi çaldı diyelim, onu insana vermez, hadi verdi diyelim, hediye ettim diye ortalarda kasılarak dolaşmazdı. Yüzyıllarca ateşi teknoloji ve bilgi olarak insanlığa sunmasıyla övünüp durmazdı. Yalnız değildi. Ona bu misyonu yükleyenler de bütün şakşakçılar gibi kendilerini kandırmaya devam ettiler. Ne de olsa halklar ekmeksiz yaşar, kahramansız yaşayamazdı. 

İnsan ateşi kullanacağı en kötü şekilde kullanmıştı. En büyük suistimali yapmıştı. Başkalarını yakıp kendi ısınmıştı. Yine de dürüst bir yanı vardı Promete’nin. Ne yaptıysa açık açık yapmıştı. En azından sinsiliğe başvurmamıştı. Adı sanı, yeri yurdu belliydi. İsteyen gider Olimpos Dağı’nda onu bulabilirdi. Zaten kime sorsan gösterirdi, onu tanımayan mı vardı?

Pekii, bir gece herkes uyurken estetiği, inceliği çalan hilkat garibesi kimdi? Mekanik bir Gülyabani miydi o? Çaldığı estetik ve inceliği nereye saklamıştı? Kimse güzeli, estetiği bilmesin, tanımasın ona hasret duymasın diye. Estetik ve inceliğin eksikliğini hissedebilmek için önce ona aşina olmak lazımdı.

Estetiği ve inceliği çalan kıskançlıktan yapmıştı bunu. O hilkat garibesi cennete alınmamış, kapıdan gerisin geri çevrilmişti. Öfkesinden delirmişti sonra. Cenneti en çok hatırlatan şeyi, estetik ve inceliği  âdemin algısından çalarak intikam almıştı. Ama onu ne derin kuyulara, ne tepesi dumanlı dağlara saklamıştı. Mitlerin, efsanelerin, masalların, destanların; kadim ve derin anlatılar ile onlarla ilişkili metinlerin içine. Böylece onu insanın kendine hayran olmak için en az aynaya baktığı, en az selfie çektiği, video yerine tabiatı izlediği, şiiri sevdiği zamanlara gömmüştü. 

Estetik ve inceliğin unutulması, bir daha hatırlanmaması için iki planı vardı Mekanik Gülyabani’nin. Biri modaydı. Her şeyin modası ve demodesi kolayca oluştu. Tek gözlü Tepegöz canavarı gibiydi moda. Baskısı ve korkusu vardı insanların üzerinde. Kınanma, dışlanma korkusu.

Yemenin, içmenin, giyinmenin yanı sıra sözün modası icat edildi. Birbirine benzeyen “trend” sözler piyasaya sürüldü. Hızla eskitildiler, geldikleri gibi gittiler. Ancak yerine geçtikleri sözcükleri de beraberinde yok ettiler. 

Mekanik Gülyabani’nin ikinci planı aynaları çoğaltmaktı. Kendine odaklanan, kendini izlemekle meşgul, eksiklerini görmek yerine hayran olmak için aynaya bakan insan estetik ve inceliğin yoksunluğunu fark etmedi. 

Kalkınma amaçlı ayna fabrikaları kuruldu hızla. Ayna ithalat anlaşmaları imzalandı. Ayna fabrikalarının temel atma töreninde konuşan yetkilileri avuçları kızarıncaya kadar alkışladı ayna severler. 

Bu hengamede sözün estetiği ve inceliği eski kitap sayfalarının arasında kaldı. Tozlandı. Yine de meraklısı onu hatırlamayı da bulmayı da başardı. Ama nereye kadar sürerdi bu vefa? Bilinmez...

Yorum Yaz