Sobelemek isterken sobelenmek

Köşe Yazıları

Size hiç söyleyen oldu mu? Meğer ebe ile sobe aynı kişiymiş!

Büyüsek de oynamaktan vazgeçmediğimiz pek çok oyun vardır. Yetişkin çocukların en sevdiği oyunun saklambaç olduğu konusunda iddiaya girebilirim. Şimdi hepimize, kınanmadan eleştirilmeden bir çocuk oyunu oynama fırsatı verilip hangisi olacağını seçmemiz istense, çoğumuz tercihini saklambaçtan yana kullanırdı. Aslınla bizler bu oyunu yetişkinlikte de sık sık oynarız ama tek bir farkla. Her zaman gözlerini yumup sayanla bulunmaya çalışanı birbirine karıştırırarak oynamaya devam ederiz. 

Bazen ebe olmayı çok benimseyenler çıkar aramızda. Onlar ilkin bir duvara yüzlerini, dünyaya sırtlarını döner. Sımsıkı yumdukları gözlerini bir de duvara yasladıkları kıvrılmış kollarına gömer, sonra saymaya başlar. 1,2,3......... Bu karanlık, sayılarla birleşince efsun gibi büyülediği kişiyi bir sayaca dönüştürür. Saydıkça sayası gelir. Gözünü yumdukça yuması... 

Bu efsun gücünü nereden alır, peki? Kişioğlunun, en karanlık yönünü keşfetme merakından alır, elbette. Kimi zaman içten içe en karanlık yönünü, “kötülükte” ne kadar ileri gidebileceğimizi merak eder kişioğlu. Saymaya devam ettikçe gözlerini daha sıkı yumar. Başını koluna daha güçlü bastırır. O duvarın pürüzlerini adeta hisseder kolunda. Kolu acıyınca, içinde kendi canını biraz daha yakma dürtüsü oluşur. Duvarlada arasında bir bağ kurar ama en güçlü bağı sayılarla kurar. Efsun gücünü karanlıktan hemen sonra sayılardan alır. Ama en çok 1’den alır. Çünkü bütün sayılar bir’den meydana gelir. Kişi bir’e tutkuyla bağlandığı için saymaya devam etmekten kendini alıkoyamaz. O bir, ister marangoz ister yazar ister memur olsun konumunda ilk, en tepede, bir’inci olma tutkusudur. Göz koyduğu yerde başkasını görmeye tahammülü olmaz. Bunun için yapabileceği şeyler ise sayısızdır. Gözlerini yumduğunda saymaya devam ettiği, yapabileceklerinin sayısıdır. 

Kafasının içinden binbir düşünce geçerken bile sayıyı asla şaşırmaz, hiç durmadığı için de nerede kaldığını unutmaz. Sonra saklanan her şey durduğu yerde gidip ebenin onu bulmasını bekler. Bekle bekle nereye kadar... Saklanan bulunmayı beklemekten yorulur. Saklanan her şey beklemekten sıkılınca ortaya çıkar. Bulunmayı o kadar beklemişlerdir ki ebenin nerede gözlerini yumduğunu unutmuşlardır. Kimi dönüp kendi yoluna gider, hiç saklanmamış gibi. Kimi ise nasıl olduysa hatırlar bir yerlerde bir ebe olduğunu. Belki onlar da tıpkı ebe gibi kendi karanlıklarına yönelik merakı fazla taşıdıklarından... Biraz güçlük çekerler hatırlamakta. Zorlarlar kendilerini. 

Şimdi bütün saklananlar tek tek çıktıkları yerden etrafa dağılarak ebeyi arıyorlardır. Gündüz vakti ellerinde fenerle hem de. Ebenin etrafında daire olurlar. Ona gözlerini dikerler. Ama o hiçbir şeyin farkında değildir. Sayıların büyüsündedir. Ne etrafında toplananları ne de ona dikilmiş bakışları idrak eder. Devam eder mırıl mırıl saymaya. Bulunmayı beklemekten sıkılanlar ona bakar ha bakarlar. Sonra aynı anda, anlaşmışcasına, birdenbire bütün güçleriyle bağırırlar: 

Sobeee! 

Yorum Yaz