Neden hikâyemize sahip çıkmıyoruz?

Köşe Yazıları

 

 

Fethullahçı Terör Örgütü’nün devleti ve milleti hedef aldığı 15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden 8 yıl geçti. Milletin ilk kez tankların önüne siper olarak asker görünümlü darbecilere geçit vermediği, dünyada benzeri görülmemiş direniş bu milletin bağımsızlığına ne kadar düşkün, demokratikleşme ve iradesine sahip çıkma konusunda nasıl güçlü bir iradeye sahip olduğunu da göstermişti. 

 

Bu tür tarihsel kırılma anları, toplumsal dönüm noktaları genellikle sanatın da konusu olur. Hatta başta ABD gibi ülkeler “bağımsızlık mücadelelerini” ve kahramanlık hikâyelerini diğer halklar üzerinde etki gücü oluşturma adına da sıklıkla beyazperdeye taşır. 

 

Romanlar, şiirler, tiyatro oyunları ve sinema filmleri insanlık tarihinden esinlenir, bu türden hikâyelerden beslenir. Ülkemizde de yakın ve uzak geçmişimiz bu anlamda son derece zengin bir birikime sahip. Türk sinemasında tarihi filmler çekilse de bu daha çok Kara Murat ve kılıç kalkan düzeyinde kalır. Belli konular nedense çok da fazla yansımaz perdeye. 

 

Sözgelimi darbe dönemlerini konu alan işler de elbette yapıldı 1990’larda ve Yeni Türk Sineması diye adlandırılan dönemlerde. Ancak darbe filmi çekilirken bile ideolojik anlamda çok belirgin bir ayrım sözkonusudur. 12 Eylül’le ilgili sinemamızda bugüne kadar çok sayıda film üretildi. Sol ideolojiye sahip yönetmenler sektörde de bu bakış hâkim olduğu ve makbul sayıldığı için kendi hikâyelerini anlatmakta zorlanmadı. 

 

Çok çarpıcı, dokunaklı, ideolojik güzellemelerle dolu 12 Eylül anlatılarına karşılık 1960 İhtilali, 28 Şubat ve 15 Temmuz’a ilişkin ne yazık ki perdeye yansıyan nitelikli yapımlar görmek mümkün olmadı, olamıyor. Yapılanlar da TRT ve İletişim Başkanlığı tarafından finanse edilen işler genelde. Geçen yıl TRT’de ekrana gelen “Mahrem” belgeseli akılda kalan önemli projelerden biriydi. “50 Kelimelik Mektuplar” da Yassıada’da yaşananlar özelinde 1960 İhtilali’nin ve darbecilerin acımasızlığını konu alan nadir anlatılardan oldu. 

 

Peki genel anlamda neden hikâyemize sahip çıkamıyoruz? İster istemez aklıma şu sorular üşüşüyor; sinemacılarımızın düşünce dünyasında, ülkeye dair dertleri arasında darbeler pek de yer tutmuyor mu ya da film yapacak ölçüde mesele edinmiyorlar mı bu konuyu? Ödül törenlerindeki konuşma ve ahkâm kesmelere bakılırsa oyuncu ve yönetmenlerimizin çoğu ciddi anlamda politize olmuş durumda. Ana muhalefet partisinden rol çalacak ölçüde eleştiri üreten ve ideolojisini sanatın çok üstünde tutan sinemacıların “darbeler” söz konusu olduğunda havaya bakarak ıslık çalmaları aslında hiç şaşırtıcı değil. Zira Gezi kalkışmasında saf tutan bir çevre elbette 15 Temmuz’u konu alan bir film yapma konusunda istekli olmayacaktır. 

 

Gezi olaylarında iktidarı devirmeye çalışan bir zihin dünyası elbette kendilerinden çok daha etkin bir şekilde planlanan darbe girişiminin nasıl da hezimete uğradığını, milletin, iradesine sahip çıkmak için ölümün üstüne nasıl da yürüdüğünü, Gezi’ye alkış tutan kitleler bankamatik kuyruğunda sıralanmışken gencecik fidanların nasıl acımasızca öldürüldüğünü hikâye etmek istemeyecektir. Peki hiç mi 15 Temmuz ruhunu taşıyan, bu hikâyeye sahip çıkacak yönetmenimiz, sinemacımız yok? Elbette var. Ancak onlar da henüz kendilerini ispatlama çabasından kurtulup aynaya bakmayı başarabilmiş değil. 

 

Kaldı ki önce 15 Temmuz’un nereden, nasıl görülüp, perdeye taşınabileceği üzerine de uzunca düşünmek, çalışmak gerekiyor. Semih Kaplanoğlu’nun haklı ve yerinde ikazı ile o geceyi bir filmde yeniden canlandırmak çok da anlamlı değil. Zira yaşananlar bütün gerçekliği ile çok yakın bir zamanda gözümüzün önünde cereyan etti. Sıcağı sıcağına yapılan belgeseller zaten o çıplak hakikati sabitledi. Sinemacılara düşen, bu millete 15 Temmuz’u yaşatan saikleri, kimin FETÖ’nün tohumlarını bu topraklar ekip, gençleri nasıl zehirlediğini, insanların hangi zaafları yüzünden körleşerek bu yapıya gönüllü olarak teslim olduklarını etkileyici hikâyelerle perdeye taşımak… Bugüne kadar olmadı belki bundan sonra olur. Ümit etmeye devam… 

 

Yorum Yaz