Sahne sanatlarında sıfıra yakınız!

TİYATRO

Tiyatrocu Nurdan Albamya İnce: “Müslümanların sanat dünyasında çok yoğun bir şekilde yol kat ettiklerini düşünmüyorum. Çünkü hala daha sanatın ne kadar önemli olduğunu anlatamadığımız bazı zihinler var ve ne yazık ki onlara da ulaşamıyoruz. Geçmişte ve günümüzde yazma anlamında çok güzel eserler verilmiş olabilir, son zamanlarda sinemada da bir atılganlık olabilir ama hala daha sahne sanatlarında sıfıra yakınız hiç kimse kusura bakmasın.”

Nurdan Albamya İnce’nin Filistin Hakkında Konuşmalıyız oyununu sahnede izlemeden önce gala gecesinin şehir ekranında yayınlanabilmesi için ilk kez kurgu masasında görmüştüm. Dakikalarca alkışlanmış o gece Nurdan Albamya’nın performansı. Kendisinin  başka röportajlarında anlattığına göre bu oyuna destek bulmakta çok zorluk çekse de hayaline omuz veren birileri olmuş. Hatta çok ilginç deneyimleri de tatmış. Oyunu sahnede izlediğim de ise bir hırka, birkaç kukla, bir kafes ve saksı ile insanın kalbi nasıl işlenir hatırladım. Biz de eskiden ufak tefek şeylerle kalpleri işlemeye niyet ederdik. Daha küçük yaşlarımda etrafımdaki müslümanların ve kendimin toplumsal olaylara duyarlı olduğunu ve haksızlıklar karşısında sesimizin daha da gür çıkması gerektiğini düşünürdüm. Bazen büyüklerimiz tarafından siyasi bulunur yaşımıza göre yüksekten uçtuğumuz ve dengesiz davrandığımız söylenir eleştirilirdik. Bazen de bunların geçici birer gençlik duygusu olduğunu söyleyenler tarafından bastırılırdık. Bunları düşünmek yerine ders çalışmamız ve daha fazla ders çalışmamız gerekirdi. Sonra ne oldu? Gerçekten de bazı duyguların gençlik ateşinden kaynaklı olduğunu, bazen gerçekten yüksekten uçtuğumuzu aslında elimizden gelebilecek en iyi şeyin gerçekten de sadece çalışmak ve işimizi en iyisinden yapmak olacağını anladık. Sonra ne oldu? Filistin hakkında konuşanlar, kermeslerde satmak üzere Filistin bayrağı renklerinde boncuk dizen kızlar, bağırıp çağıran gençler azaldı. Çünkü Müslümanlar için Ortadoğu meseleleri hızlıca değişen gündemin çok ötesinde bir mevzu artık. Kendi derdimize boğulmuş olmanın yanında gözümüz açık. Bağırıp çağırmakla hiçbir şeyin kurtulmayacağını ya da kahrolmayacağını anladık. Fakat gündemimiz de düzelen bakış açısıyla beraber değişmişti. Biz hem gündemimizi hem bilinci ayakta tutacak benliğimizi arıyoruz hala. Nurdan Albamya İnce bu vaziyeti değiştirmek için “yalnızca bir hatırlatıcı” gibi girdi yüreklerimize. Tek başına. İşte ben de onu biraz olsun tanımak istediğim için buradayım. Kandil gecesi anısını ve nasıl çalıştığını anlattı bana. Buyurun siz de şahit olun. 

Filistin ve Kudüs aşkının içinize ilk doğduğu an nedir?

Bundan 7-8 sene önce yine Filistin temalı bir oyunda oynamıştım. O zaman oyunu daha iyi anlayabilmek ve karakterin içine girebilmek için Filistin’i ve Kudüs’ü araştırmaya başladım. tabii ki bir Müslüman olarak Kudüs’ü mescidi aksayı çocukluğumdan beri seviyordum ama onunla alakalı net bilgilere ulaşmam ve aşkımın depreşmesi 7-8 sene önceki tiyatro oyununa dayanıyor. O oyun, özellikle de sonu, tam olarak benim istediğim gibi değildi. Bundan dolayı  o zaman kendi kendime bir söz vermiştim. Mutlaka Filistin’de yaşanan olayların gerçek yüzünü anlatan bir oyun yapacaktım. Sanki bunu yapmak zorundaydım üzerimde bir sorumluluk varmış gibi hissediyordum ve yapmakta nasip oldu.

Tiyatro Ankebut adı nereden geliyor?

“Bir gün annemle beraber bir kandil programını izlerken TRT’de, Ankebut suresinin okunmasına denk geldik. Ekranda alt yazı olarakta ayetlerin Türkçesi yazıyordu. Ankebut Suresi 43. ayette “İşte biz insanlar için böyle misâller veriyoruz. Fakat bunlar üzerinde ancak âlimler akıl yorar ve onlardaki gerçek mânaları anlayabilir” diyordu. Ondan çok etkilendim çünkü biz tiyatro oyunlarına temsil deriz ve ben kendi yapacağım temsilleri her zaman insanlar için yazdığımı ama onları ancak düşünenlerin anlayabileceğini söylerdim herkese. Bu ayet benim yapmak istediğim her şeyi anlatıyordu, o yüzden tiyatromuzun adı o kandil gecesi Ankebut oldu.

28 Şubat sürecinin sanatta tezahürü zayıf!

Bir 28 Şubat hikâyesi yazdınız. Yakında oynanacak. 28 Şubat döneminin sanata yansıyan yönü hakkıda ne düşünüyorsunuz? Gerek sahne sanatı gerekse dizi veya filmlerde biz 28 Şubat’ı nasıl gördük? Aynı zamanda sizin oyununuzda nasıl göreceğiz? 

Ne yazık ki doksanlı yıllardan bu yana 28 Şubat sürecinin sanat camiasında tezahürünün çok zayıf kaldığını düşünüyorum. Çok güzel kitaplar yazılmış olabilir ama sinemaya ve tiyatroya aktarımında çok yetersiz kaldık. Aktarıldıysa da çok üstünkörü geçildiğini düşünüyorum. Olayların iç yüzünü ve öncesini ve bunları bir bütün halinde anlatan herhangi bir sahne sanatı veyahut film göremedik. Tabii ki 1,5 saatlik bir tiyatro oyununda da tüm bunların hepsini göremeyeceğiz ancak en azından yaşananlara genel anlamda bir parmak basacağız. Bin Yıl oyunumuzda seyircilerimiz, 28 Şubat sürecinde sahnede Mehmet Âkif’in bir şiirin okuduğundan dolayı hapse giren tiyatro oyuncularının hikâyelerini izleyecekler. Oyun komedi ama daha fazla spoiler vermeyeyim. Lütfen herkes biletini alıp oyuna gelsin.

Bağımsız tiyatro sahibi olmanın olumlu olumsuz yanları nelerdir size göre? 

Olumlu yanı bir tane varsa bir milyon tane olumsuz yanı var. Bağımsız tiyatro sahibi olmak mükemmel bir şey. Çünkü kendi istediğin oyunları oynayabiliyorsun. Bunu şöyle açıklayabilirim. Ben yıllar önce tiyatro da yine Kudüsle alakalı bir oyun oynuyordum. Hiç istediğim gibi bir oyun değildi. Ve defaatle yönetmene ve oyun yazarına da “aslında şurası şöyle olsa sonu böyle mi olsa” diye yorum yapıyordum ama tabii ki onların nihai kararlarıydı. Ve Filistin meselesiyle alakalı sonu benim istediğim gibi biten bir oyun yapamamıştım. Fakat kendi tiyatromu kurduktan sonra bunu yaptım. Güzel yanı bu. Kimsenin karıştığı yok, her şeyi sen belirliyorsun. Ancak gelelim işin maddi boyutuna. Bu çok çok önemli para olmadan kimse kolay ayakta duramıyor bu dünyanın bir gerçeği. Maddi destek olmadan oyunları da yapamıyorsun. En basitinden paran olmadığında o dekorları arabaya koyup salona bile götüremezsin benzin paran yoksa. O nedenle her şeyin başı biraz maddiyata dokunuyor. Gişe açtığımızda salon fiyatları çok pahalı. Gişeyi dolduramama ya da yarı doldurma gibi endişelerimiz oluyor. Gişe açmak her zaman bir risk. Onun dışında olumsuz yönü o kadar masraf yapıp dekor almış, oyuncularlar yönetmenle çalışıyorsun vs. fakat istediğin kadar ya da istediğin kesimden destek göremiyorsun. Bunu örneklendirebilirim. Ben filistin meselesi ile ilgili bir oyun yaptım ama bana kesinlikle Kudüs dernek ve vakıfları destek vermedi. Çok ilginçti. Bunlar açısından sorun var. Fakat yine sanat yapma açısından bakılıyorsa, güzel bağımsız sahibi olmak güzel bir şey elhamdülillah. 

Çalışma disiplininiz nasıl?

Çok fazla disiplinliyim. Her zaman en iyisi olsun istediğimden dolayı yanımdaki çalışma arkadaşlarımı çok fazla bunaltırım. Özellikle oyundan önce ufak bir aksaklık olursa çıldırırım. Hele ki oyunda bir yanlışlık yapılmışsa oyundan sonra kimse benimle göz göze gelmek istemez. Onun dışında çok eğlenceli biriyimdir. 

Tiyatro beni sertleştirdi

Tiyatro sizin hayatınızda en çok neleri değiştirdi? Profesyonel oyunculuk mizacınızda bir şeyleri değiştirdi mi?

Tiyatro bana yazmayı getirdi. Eğer tiyatrocu olmasaydım yazmayı hiçbir zaman düşünemezdim. oyun yazarı, metin yazarı olma durumunu getirdi. Bundan dolayı da normal bir tiyatro oyuncusundan çok daha fazla etrafıma dikkat etme, başkalarının hikâyelerine odaklanmaya, sürekli insanları dinlemeye başladım. Profesyonel oyunculuk daha sert bir insan olmama sebep oldu, mecburi olarak bu camia herkesi olduğu gibi beni pişirip sertleştirdi.

Sizce sosyal medya ve insanların hızlı bir şekilde her şeyi tüketmesi, dramaturji temelli alan ve etkinlikleri nasıl etkiledi veya etkileyecek?

Buna iki açıdan cevap verebilirim. Tiyatro açısından bakarsak, sosyal medyada insanların her şeyi bu kadar hızlı tüketmelerinden dolayı oyunlarımızın süresi net bir şekilde azaldı. Biz eskiden 2,5-3 saate yakın oyunlar oynarken şimdi 60-70 dakikaya düşürdük oyunları. Çünkü sosyal medyada her şeyi hap şeklinde almaya alışkın insanlar oturup 2 saat 3 saat oyun izleyemiyorlar asla. Odaklanma süreleri çok kısaldı. Ama buna eğitim anlamında baktığımızda insanlar bir şeyleri hikâyeleştirmenin önemini anladıklarından dolayı drama, tiyatro ve hikâye anlatıcılığı eğitimlerimiz dolup taşıyor.

Peki tiyatronun dijitalleşmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Tiyatronun dijitalleşmesi bana pek akıllı bir şey gibi gelmiyor. Şöyle, pandemi gibi akla hayale gelmez dönemlerde olabilir. Fakat olağanüstü durumlar yoksa tiyatro neden dijitalleşsin? Dijitalleştirmenin sebebi tiyatroya gidemeyen insanların ücra köşelerden tiyatro izlemelerini sağlamak mı? Buna çaba harcayacaklarına o ücra köşelere tiyatro götürmek için çaba harcasınlar. Tiyatro etkileşimli bir sanat. Bir parantez açmak isterim yarın öbür gün ben bir yazdığım bir oyuna jübile yaparım artık oynamıyorumdur, ondan da bir gelir sağlamak adına bir yapımcı olarak gelir sağlamak adına onu da dijitale satarım. Onu da söyleyim.

Çocuklar ve gençler kolaylıkla role girebiliyorlar

Gençlerle ve daha küçük yaştakilerle çalışıyorsunuz. Bu nasıl bir deneyim? 

Çalışıyordum eskiden, artık zamanım pek olmadığı için çalışamıyorum. Ama bu yaz yine liselilerle çalıştım. Tiyatro ve dramada bir şeyler yapabilmek için bedenin benim size verdiğim yönergeleri yapabileceğine inanmanız gerekiyor. O role girebileceğinize inanmanız gerekiyor. Bunun için de bizim enstrüman dediğimiz bedenimizin buna yönelik çalışması lazım. Yetişkinlerde yetişkinliğe gelene kadar oturmuş belli bir karakterleri oluyor ya bu nedenle bazen inanmıyorlar inanmış gibi yapıyorlar. Çocuklarda ve gençlerde karakter demeyim de yaşanmışlıkların ve tecrübelerin verdiği o enstrümanı kapatmanın oluşmadığı için henüz o role rahatlıkla girebiliyorlar. Mesela sen doktorsun, doktoru oyuna dediğim zaman bir yetişkine “e ben hiç doktor olmadım ki” moduna girebiliyorlar.  Fakat çocuklar ve gençler sanki yılların doktoruymuş gibi hemen oradan bir şey buluyorlar boyunlarına asıyorlar steteskopmuş bu. Yani inanma duyguları çok fazla var o anlamda çocuklarla ve gençlerle çalışmak bu duyguları anlamında güzel. Tabii ki yetişkinler de verdiğiniz yönergeleri çok iyi çok rahat anlıyorlar. Kılı kırk yararak düşünmek zorunda kalmıyorsunuz. Çocuklarla biraz böyle bir zorunluluk oluşuyor. Ama çocuklarla çalışmayı da çok seviyorum. Yıllardır onlara yönelik eğitim açamadım. Şöyle de bir dezavantajı var çocuklara eğitim açtığımda maksimum on on beş kişiyle ders yapabiliyorum. Yetişkinlerde otuz kırk kişiyi bulabiliyor. Aslında ailelere biraz iş düşüyor. Sürekli İngilizceye matematiğe gömüyoruz çocukları. 

Müslüman kadınların dramaturji ile ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eksik buluyorum. Çok daha fazla ilişkili olmalıyız, alanı doldurmalıyız ve bu alanda dolup taşmalıyız. 

Müslümanların sanat dünyasında kat ettikleri yol sizce kendi içlerinde mi kaldı?

Müslümanların sanat dünyasında çok yoğun bir şekilde yol katettiklerini düşünmüyorum. Çünkü hala daha sanatın ne kadar önemli olduğunu anlatamadığımız bazı zihinler var ve ne yazık ki onlara da ulaşamıyoruz. Geçmişte ve günümüzde yazma anlamında çok güzel eserler verilmiş olabilir, son zamanlarda sinemada da bir atılganlık olabilir ama hala daha sahne sanatlarında sıfıra yakınız hiç kimse kusura bakmasın.

Biraz da kimler konuşsun veya kimi konuşalım?

Müslüman kadınların dertleri, Uygur Türkleri, dünyadaki mazlumlar hakkında konuşmalıyız…

En sevdiğiniz tiyatro oyunu nedir?

Kalabalık Duası ve Bernarda çok sevdiğim oyunlardandır.

Bol bol oyuna gitmeliler

Oyunculuk yapmak isteyenler neler yapmalı?

Konservatuvarlara girecek olanları ve alaylı olanları ayırarak tavsiyeler verebilirim. Konservatuvar okumak isteyip de oyunculuk yapmak isteyenler kendilerine entelektüel bir alt yapı oluşturacaklar ve artık tiyatro metinleri de okumaya başlayacaklar. Ve konservatuvara hazırlık kurslarına başlayacaklar. Konservatuvara girdiklerinde bol bol oyun izleyip gözlerini geliştirecekler. Ama “ben konservatuvar okumak istemiyorum” ya da “ben önce bu işte iyi olup olmadığıma bakıp ondan sonra devam etmek istiyorum” diyenler bence kurslara gidebilirler zaten yeteneklilerse hem hocaları hem tiyatro sahipleri onları zaten keşfedeceklerdir. Fakat bol bol oyunlara gitmeliler. Oyunculuk yapmayı düşünenen gençlerin Shakespeare’i, Stanislavski’i, Brecht’i, Çehov’u bilmesi gerekiyor. Ben oyunculuk yapmak istiyorum diyen her gencin haftada bir oyun metni tiyatro metni okuması kendini maddi anlamda da zorlamayacaksa ayda en az iki oyun görmesi gerektiğini diye düşünüyorum. 

Yorum Yaz