Sahnede kör oluyorum

Röportaj

Özellikle komedi yapımlarından tanıdığımız ama ters köşe yapan işlerle de seyircilerinin karşısına çıkmayı seven oyuncu Gökhan Yıkılkan uzun bir aranın ardından Öteki oyunu ile tiyatro sahnesine döndü. Televizyon ve sinemaya ağırlık verdiğini ve İstanbul’dan taşındıktan sonra tiyatro ile arasının açıldığını dile getiren Yıkılkan; “Emin Alper gibi hayranlık duyduğum bir yönetmenin ilk tiyatro oyununda bana böyle bir teklifle gelmesi heyecan vericiydi. Açıkcası tiyatro sahnesine olan özlemim de ağır bastı. Teklif geldikten bir saat sonra okuyup kabul ettim. Yeniden sahnede olmak çok güzel. Bu duyguyu tarif etmek zor açıkcası. Seyirciye bakamayacak kadar kör oluyorum diyebilirim. Ama oyun bittikten sonraki o tatmin tarif edilmez bir duygu.” şeklinde konuşuyor.

 

Litros Sanat’ın bu sayıdaki konuklarından biri de sevilen oyuncu Gökhan Yıkılkan… Oyuncu olmaya küçükken gittiği gençlik kamplarında karar veren ve sonrasında bu işin peşini bırakmayarak Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nü kazanan Yıkılkan, TRT ekranlarında seyirci ile buluşan Bir Zahmet programıyla dikkatleri üzerine çekti. Canlandırdığı komedi karakterleriyle akıllarda yer edinen Yıkılkan farklı rollerde de seyircisinin karşısına çıktı. Bugünlerde uzun süre ara verdiği tiyatro sahnesine Öteki adlı oyunla dönen Yıkılkan, aynı zamanda Taş, Kağıt, Makas dizisinde de Avukat Neşet karakterine hayat veriyor.

 

OYUNCU OLMAYA KÜÇÜK YAŞTA KARAR VERDİM

 

Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz? Sonraki eğitim süreci nasıl gelişti?

 

Çok küçük yaşlarda gittiğim kamplardaki baraka gecelerinde oynadığımız oyunlarda ben çoktan kararımı vermiştim. Lisede oynadığım ilk oyunda da “Evet kararlıyım, mesleğim bu olmalı” dedim. Liseden sonra Ankara Sanat Tiyatrosu’na kursiyer olarak başladım. Akabinde konservatuar sınavlarına girmeye başladım. 4 yıl boyunca ülkedeki bütün konservatuvarların sınavlarına girdim ve hiçbirinde ilk aşamayı geçemedim. O kadar heyecanlanıyordum ki adımı bile söyleyemeden dümdüz duruyordum. En sonunda vazgeçip kendim olmaya karar verdim ve o yıl üç farklı üniversiteyi birden kazandım. Yeditepe Üniversitesi'ne yüzde yüz burslu olarak başladım. İyi ki orayı seçmişim. Orada ufkum genişledi, dünyaya bakış açım değişti.

 

Peki oyuncu olmak için konservaturvar şart mı sizce?

 

Kesinlikle konservatuar mezunu olmak gerekmiyor. Bence çok yetenekli ve zeki konservatuvar mezunu olmayan oyuncular var. Bazen kendi adıma orada öğrendiklerimi unutmak zaman alıyor. Bu işi yaparken her zaman karşınıza bunun en iyisi olduğunu söyleyen bir sürü insan çıkar ve yalan yanlış şeyler öğrenirsiniz. Bunları unutmaktan bahsediyorum. Bir de konservatuvarda sahne üstü oyunuculuğa ağırlık verildiğinden diğerlerine adapte olmak başta biraz zor geliyor.

 

KOMEDİ AYRI BİR YETENEK GEREKTİRİR

 

Rollerinizi seçerken nelere dikkat edersiniz? İstemeyip oynadığınız roller oldu mu?

 

Tabii ki çok istemediğim halde oynadığım şeyler oldu. Çok parlak işler olmadılar belki ama iyi ki oldular diyorum. Kendine yakışmayanı giymenin nasıl bir his olduğunu da bu şekilde öğrenmiş oldum. Çünkü rol seçmek bir yerde kıyafet seçmek gibi aslında. Gerçekten kendinize yakıştırabilecek misiniz, bu renkler size uyuyor mu, giydiğiniz zaman iyi hissedecek misiniz? Eğer bunların hepsi örtüşüyorsa sonra role çalışmaya başlarım.

 

Genelde insanlar sizi komedi yapımlarında görüyor. Bu bir tercih mi?Ve komedi oynamak zor mudur?

 

Ben aslında konservatuvarda okurken bir program yapıp dünyayı gezmek ve gezerkende eğlenceli videolar çekmek istedim. Yaptımda… Çektiğim demoları izleyenler çok güldü. “Sen aslında komedi programı yapsan daha iyi olur” dediler. Benim de zaten komediye meyilim daha fazlaydı. Önce TRT'de Bir Zahmet programı yaptım. Bu da tutunca devamında komedi filmleri geldi ve çok şükür hepsi beğenildi. Ben de oradan devam ettim. Komedi oynamak ayrı bir ritim ve ayrı bir yetenek gerektirir. Herkese yakışmaz… Sert rollerde aynıdır aslında, herkese yakışmaz. Aslında her rol benim için zordur. Her birinin kendine göre zorlayıcı yanları ve büyük challenge'ları var. Ben de karaktere yaklaşmak biraz zaman alıyor. Ancak üstünüze giyip oynamaya başladıktan sonra paha biçilmez bir keyfe dönüşüyor.

 

"SON HASAT"TA BÜTÜN ÇİÇEKLERİM AÇTI

 

Ters köşe rollerde de görüyor sizi seyirci…

 

Farklı rollerde oynamak hoşuma gidiyor. Özellikle ters köşe roller hem zorlayıcı hem de keyifli oluyor. Arthause, bağımsız filmlerde de mesleğimi icra etmeye devam ediyorum. Son filmimiz "The Reeds"(Son Hasat), Toronto’da açıldı ve İstanbul Film Festivali’nde yarışıyor.

 

"Son Hasat" filmine nasıl dâhil oldunuz? "Sanat filmleri" diye tabir edilen filmler hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

"Son Hasat" filmi benim için son dönemlerinde yaptığım en keyifli işlerden biriydi. Aslında hemen öncesinde Zeki Demirkubuz'un "Hayat" filminde rol almaya başlamıştım ki Zeki filmin üçüncü gününde benimle yapamayacağını anlayıp beni filminden çıkardı. İyi ki de böyle bir şey yaptı. İstemeden de olsa güzel şeylere vesile oldu. Cemil Ağacıkoğlu ile tanışıp Son Hasat filminde oynadım. Cemal Abi’ye de Hayat filminde olanları anlattım. Aynı şeyi bir daha yaşamak istemedim. Ve başlayan dostluğumuz hocam diye devam ediyor. İyi ki böylesine muhteşem bir adamın filminde rol aldım. Bütün renklerimi açmama vesile oldu. Toronto'da ilk gösterimi yapılan bu film şu an sanatseverlerin dilinde ve İstanbul Film Festivali'nde de macerasına devam ediyor. Sanat filmleri oyuncunun daha özgürce daha gerçekçi anlar yaratmasına olanak sağlıyor. Oynaması bir tık daha zorlu ve keyifli işler… En önemlisi de ne istediğini bilen, güzel bir rüya kurmuş yönetmenle çalışırsan eğer oynaması dünyanın en güzel şeylerinden biri haline geliyor.

 

Sinema, tiyatro ve televizyon erkanlarında sizi görüyoruz. Hangisi daha keyif verici?

 

Her biri farklı mecra… İşleyişleri ve oyun dilleri birbirinden farklı. Ama her biri özünde oynamak "act" etmeyi barındırıyor. Ve ben hepsinde yer almaktan mutluyum. Önemli olan proje.

 

Senaryo da yazıyorsunuz. Yeni bir proje var mı?

 

Daha önce Netflix için "Seni Bulacam Oğlum" filmini yaptım. 2 ay top10’da kaldı. Devamını yazmak istedim ama o kadar heyecan duyamadım. Şimdi başka bir film yazıyoruz Tahayla birlikte… Şimdiden baya eğleniyoruz, inşallah yakında çok komik bir film çekeceğiz.

 

 

TUTMUŞ OYUNCULAR DEĞİL UYUMLU OLANLAR KAZANIYOR

 

Bugünlerde seyirci sizi Taş, Kağıt, Makas dizinde izliyor. Karakteri kabul etmenizdeki etken ne idi?

 

Avukat Neşet, böylesine soğuk bir dünyanın içerisinde çok sıcak bir karakter olarak geldi bana. Kendi yaşamış olduğu daha önceki çöküntü bugün onda panik atak olarak zuhur ediyor ve bu panik atağa yenmek onun karakterinin bir döngüsü olacak. Bunu gerçekçi oynamak hem zorlu hem de keyifli bir serüven benim için.

 

Nasıl gidiyor peki dizi?

 

Dizi bence muhteşem gidiyor. Öncelikle Uğraş Güneş’in herkesi içine çeken bir senaryosu bizleri beslerken; Yusuf Volkan ve Efe Hoca bu işi çok iyi yönetiyorlar. Ekin Koç ile partner olmak da benim için eğlenceli. Ekin gibi bir adamı tanımak ve onunla zaman geçirmek, karşılıklı oynamak ve aramızdaki o dengeyi sağlamak zorlayıcı olduğu kadar muhteşem bir gerçeklik sağlıyor.

 

Dizi sektörü biraz zor ama. İddialı yapımlar, iddialı kadrolara rağmen final yapmadan bitiyor. Bunun nedeni nedir sizce?

 

Yıllardır en iyi, en pahalı ve en tutmuş oyuncuları aynı diziye koyup muhteşem sonuçlar beklerler ve genel olarak aynı şeyle karşılaşılır. “Böylesine muhteşem bir senaryo, böylesine oyuncularla bu iş niye tutmadı” diye düşünürler. Ancak her zaman en iyi parçalar değil en çok uyum sağlayan parçalar ve gündemi de içine alan işler daha kalıcı olur ya da daha çok seviliyor diye düşünüyorum haddim olmadan.

 

İZLEYİCİ DE KENDİ KARANLIĞIYLA TANIŞACAK

 

Tiyatroyu da konuşalım. Yeni bir oyunla sanatseverlerin karşısındasın. Nasıl hissediyorsunuz sahnede?

 

En son Oyun Atölyesi’nde Testosteron oyununda oynamıştım. Ondan sonra çok uzun yıllar geçti…  Televizyon, sinema daha çok zaman aldı. Bodrum'a taşındıktan sonra da İstanbul'da tiyatro yapmak gerektiği için gidip gelmek çok zor oluyordu. Ancak özlemim o kadar ağır basmaya başladı ki karavanın içinde yaşamaya karar verip bu sene İstanbul'da kalmaya başladım. Bu kadar zaman sonra sahnede olmak benim için heyecan verici. Bunu tarif etmek zor açıkcası. Seyirciye bakamayacak kadar kör oluyorum diyebilirim. Ama oyun bittikten sonraki o tatmin tarif edilmez bir duygu.

 

Peki bu oyunda sizi etkileyen ne idi? Öteki oyunu nasıl bir oyun?

 

Emin Alper gibi hayranlık duyduğum bir yönetmenin ilk tiyatro oyununda bana böyle bir teklifle gelmesi beni çok heyecanlandırdı. Teklif geldikten bir saat sonra okuyup kabul ettim ve ufacık bir pişmanlık duymadım. Çünkü Emin Alper gerçekten ne istediğini bilen, güzel bir dünya oluşturan, oyuncusuna büyük bir saygıyla yaklaşıp çok iyi yönlendirebilen günümüzün değerli üstatlarından biridir. Oyuna gelecek olursak Dostoyevski'nin Öteki adlı noellasından uyarlanan bir yapım. Oyunda Burak karakteri kendinin taban tabana tam zıddı bir başka benzeri ile karşılaşıp kendi içindeki diğer yarısı ile yüzleşiyor. Seyirci de bunu izlerken kendinin karanlık taraflarıyla belki de hiç karşılaşmadığı yüzü ile kendini hatırlıyor diyebiliriz. Ve bunların hepsini sürprizli ve şahane bir rejiyle izliyoruz. Sinema tadında bir oyun diyebiliriz.

 

TÜRKÜNÜN TADI DAMAĞIMDA KALDI

 

Çok güzel türkü söylüyorsunuz. Profesyonel olarak bir şey yapma düşünceniz var mı?

 

Türkü yıllardan beri içimizde, özümüzde hep vardı zaten. Enstrümanlarla çok uzun süre ilişkim oldu. Bağlamadan piyanoya piyanodan 6 saksafona gitardan perküsyona kadar birçok enstrümanı kendime yetecek kadar çalarım. Sosyal medyada paylaştığımız türküyü de Cemer Dost ile beraber onun kanalı için söyledik. Tadı damağımızda kaldı.Türküyü en öz haliyle söylemeye çalıştık ve bunu seven kitlesi çok beğendi. Gelecekte de belki filmlerde ya da böyle butik çalışmalarda benzer şeyler yapmayı planlıyorum.

 

KARAVAN HUZURLU BİR YAŞAM SUNUYOR

 

Karavanla olan muhabbetinizi de sormak istiyorum. Ailenizle birlikte seyahetler edip sosyal medya hesabından paylaşıyorsunuz. Karavanda sizi mutlu eden nedir?

 

2018'de heves edip yağmurlu bir günde gidip bir çekme karavan aldım. Karavanın sonra her tarafının bozuk olduğunu anlayıp onu tamir etmeye başladım, tamir ettikçe ustalaştım. Sonra bunları videoya çekip YouTube'daki kanalımda insanlarla paylaştım ve onlar da çok sevdiler. Şimdi de İstanbul'a geldiğimde karavanda kalıyorum. Bu hayatı seviyorum. İşler olmadığı zaman ailemle beraber Türkiye'yi bu sene belki birazcık da Avrupa'yı karavanla gezip yine kendi kanalımda paylaşmayı istiyorum. Karavanın en sevdiğim tarafı kapısını açtığınız andan itibaren doğa ve dünya ile iç içesin. İnsanlarla her daim birlikte ve sıcak bir ortam içindesin. Küçük minimal, huzurlu bir yaşam sunuyor. Böylesine kolaybir hayat çok daha keyifli geliyor bana ve aileme.

 

Yorum Yaz