Üretmeye, eyleme ve sanata müteşekkirim

Sergi & Müze

Sanatçı ve akademisyen Ayşe Dilara Bostan: “İnsanın elleriyle üretmesinin çok dönüştürücü, sağaltıcı bir yanı var. Kendi tecrübeme resimden öncesi ve sonrası olarak baktığımda gördüğüm şeyler var. Sadece zihinde yaşamanın, doğadan, bedenden, duygulardan kopuk olmanın ızdırabını tanıyorum. Bu anlamda resim ve kolaj bende çok fazla anlamlı bağ inşa etti. O yüzden üretmeye, eyleme ve sanata karşı çok müteşekkir hissediyorum.”

Sanatçı ve Akademisyen Ayşe Dilara Bostan’ın ilk kişisel sergisi “Bir Rüyanın Kurduğu: Bağlar” geçtiğimiz günlerde  Moda’daki Tasarım Parkı’nda sanatseverlerle buluştu. Küratörlüğünü Feyza Can’ın üstlendiği sergide kadınlığa, anneliğe, insanlığa dair çeşitli bağların yansımalarının olduğu eserler yer alıyor. Biz de Ayşe Dilara Bostan ile hem sergiyi hem de üretim sürecini konuştuğumuz bir röportaj gerçekleştirdik. Sergi 1 Haziran’a kadar ziyaret edilebilir notunu da düşelim.

“Bir Rüyanın Kurduğu: Bağlar” sergisinin ismi oldukça şiirsel. Bu başlık nasıl oluştu ve sizin için ne tür bir anlam taşıyor?

Serginin adı hazırlık sürecinde kendiliğinden doğdu diyebilirim. Yaptığım resimlerden birinin adı “Bağlar”. Serginin afişinde de yer alan resmim. O resmin yapılış sürecine bir rüya eşlik etmişti. Ve o rüya da bende yarım olan bir parçayı tamamlayan, beni bir anlamda iyileştiren bir rüyaydı. Başlık ne olabilir diye düşünürken bahsi geçen resmimi ve rüyamı referans aldım. Benim resimle olan sürecimde rüyalarımın, rüya figürlerimin ve imgelerimin yeri çok fazla. O yüzden sergi başlığında rüyanın olmasını istiyordum. Bağlar da kavram olarak rüyalarım ve resimle ilişkimde çok kurucu bir yerde durduğu için kendisine başlıkta yer açtı.

Resim beni daha bütün hissettiriyor

Sergide yer alan işlerin, iç dünyanızda sessizce kurulan bağların görünür hâle gelişiyle ilgili olduğunu söylüyorsunuz. Bu bağlar sizin için nasıl şekillendi?

Bağlar, ben resim yaptıkça kuruldu. Şimdi dönüp bakınca tamamen sezgiyle ilerleyen bir süreç olduğunu görüyorum. Resim yaptıkça içimde bazı şeyler yer değiştirdi. Kendimle ilişkim, geçmişimle, köklerimle ve tabii ki dünyayla kurduğum ilişkide resmin çok büyük bir rolü var. Gündelik hayatın sorumlulukları, sahiplendiğim rollerin yükümlülükleri, zihinsel dünyamın karmaşası ya da yoğunluğu, resim aracılığı ile süzülüyor, sakinliyor. Anlam bakımdan da resim beni daha bütün hissettiğim bir yere götürüyor.

Sezgisel bir şekilde üretiyorum

Yaratım sürecinizin sezgisel başladığını, zamanla düşünsel bir karşılık bulduğunu belirtiyorsunuz. Bu içsel akışı biraz daha detaylandırır mısınız?

Resmin başına oturduğumda bir planım ya da ajandam olmuyor. Sanırım resimle ilişkim daha dışavurumcu bir yerden kurulmuş. Önüme boş bir kağıt alıyorum ve o an kalem ya da kullandığım malzeme kendisine nasıl bir yol çizmek isterse resim o şekilde ilerliyor. Bazen yoğun bir duyguyu ya da zihinsel bir yorgunluğu sağaltmak için de resim yapabiliyorum. Fakat sürecin kendisi tamamen sezgisel şekilde ilerliyor. Resim tamamlandıktan sonraysa gelen rüyalar, düşünceler ve akışı takip ettiğimde çıkan eserlerle daha zihinsel bir yerden de bağlantı kurabiliyorum. Bunu bir mecburiyet olarak deneyimleniyorum. Anlam ya da bağlantı kurma kaygım yok. Fakat bazen kısa sürede bazense daha geniş bir zaman aralığında resmin düşünsel boyutu da benim anlam dünyamda kendi yerini buluyor.

Resimle ilişkimde kural istemiyorum

Farklı teknikleri (kolaj, mürekkep, sulu boya vb.) bir arada kullanıyorsunuz. Malzeme seçiminiz üretiminizle nasıl bir ilişki kuruyor?

Yeni malzemeler denemeyi, farklı malzemeleri birbirleriyle konuşturmayı seviyorum. Malzemeyle kurduğum ilişkide tekniğe ya da bilginin rehberliğine çok ihtiyaç duymuyorum. Hatta bunu tercih etmediğimi dahi söyleyebilirim. Malzeme ile daha çok merak duygusu ve oyun ihtiyacı üzerinden ilişki kuruyorum. Akademisyenim ve anneyim de aynı zamanda. Hem iş hem de gündelik hayatın pek çok kuralı, sınırı ve gereklilikleri var. Resim ve malzemeyle kurduğum ilişkide bir kural ve sınır olsun istemiyorum o yüzden. Malzeme seçimim ve onu kullanış şeklim de resimdeki spontanlığımı destekliyor diye düşünüyorum.

Sergideki eserlerin izleyicide kişisel hatırlayışlara alan açmasını hedefliyorsunuz. Bu içsel yankı, sizin için neden önemli?

Aslında çok hedef odaklı bir tutumun yok bu konuda. Sadece sanatın kolektif boyutunu ve eserleri alımlayanların sergiyle kurdukları ilişkiyi önemsiyorum. Belki aidiyet ve anlam ihtiyacımın da bir sonucu olabilir bu. Resim ve kolajlarımı gören gözlerin kendilerindeki parçalarla bağlantı kurduğunu görmek bende bir çeşit zenginlik, şükran duygusu yaratıyor.

 

“Zamanın Öte Yanı” adlı kolaj çalışmanız, ananenizin vefatıyla şekillenmiş. Kişisel bir yas sürecini görsel bir dile dönüştürmek sizin için nasıl bir deneyimdi?

Sağaltıcı bir deneyimdi tabi ki. Ananem vefatından önce bir süre ölüm döşeği dediğimiz o hali yaşadı. Ben bu süreçte O’nun yanında olamamıştım. Bu durum da bende çaresizlik, korku, yas gibi pek çok duyguyu tetiklemişti. Resim ve kolaj yoğun duygularla ne yapacağımı bilemediğimde kapısını çaldığım iki dost gibi. “Zamanın Öte Yanı” da böyle bir süreçte çıktı. Bir yandan ananeme kendi dilimce ettiğim bir veda gibi bir yandan da onun güzele olan sevgisi üzerinden onunla yeniden bağlanmamı sağlayan bir eser oldu.

Kolajlardan oluşan eserlerinizde annelik, kadınlık bağları ağır basarken karışık teknik kullandığınız eserlerde o bağların çözüldüğünü anlamlandırıldığını görüyoruz. Bu yorumlamaya siz ne dersiniz?

Katılıyorum. Bu sorudan önce böyle bir yerden bakmamıştım kolaj ve çizimlerime ama yorumda haklılık payı var gerçekten. Kolaj daha çok beni içine çeken imgelerle hemhal olduğum bir süreç. Resim ise bende birikenleri kağıda bıraktığım bir alan.

Bu ilk kişisel serginiz. Bu süreci bir sanatçı olarak sizin için dönüştürücü kılan ne oldu?

Kesinlikle öğretici bir süreç oldu. Mekanın önemini görmek, çerçevenin anlamı keşfetmek, resimlerin bir aradalığının yarattığı etkiyi farketmek şeklinde özetleyebilirim sanırım sürecin üzerimdeki etkisini.

Kendinize ya da üretiminize dair neler keşfettiniz?

Bu sorunun cevabı çok uzun benim için. Ama kısaca söylemem gerekirse üretmenin insan için çok elzem olduğunu bir kere daha anladığımı söyleyebilirim. İnsanın elleriyle üretmesinin çok dönüştürücü, sağaltıcı bir yanı var. Kendi tecrübeme resimden öncesi ve sonrası olarak baktığımda gördüğüm şeyler var. Sadece zihinde yaşamanın, doğadan, bedenden, duygulardan kopuk olmanın ızdırabını tanıyorum. Bu anlamda resim ve kolaj bende çok fazla anlamlı bağ inşa etti. O yüzden üretmeye, eyleme ve sanata karşı çok müteşekkir hissediyorum.

Rabia BULUT
Rabia BULUT

Editör ve sinema yazarı. Lisans eğitimini %100 burslu olarak Üsküdar Üniversitesi'nde felsefe alanında tamamladı. Yüksek lisansını aynı üniversitede %50 burslu olarak Medya ve Kültürel Çalışmalar alan ...

Yorum Yaz