Litros Sanat
Türkiye'nin Dijital Kültür Sanat Gazetesi
Tüm ömrünü Türk sinemasına harcayan Göksel Arsoy’un Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü almasına giden yol, uzun ve meşakkatli. Onun yaşamı Yeşilçam’ın da bir özeti gibi…
“Cesur olun. Kendinizi rahat hissettiğiniz alanın dışında pencereler açın. Farklı dünyalarla ancak böyle tanışırsınız. Ben hep yerimde dursaydım, dünyamı değiştirecek insanları aramasaydım, bugün tanıdığınız ben olmazdım. Bir insanın bittiği an, miskinliğe esir olduğu andır. İnsan, konforundan vazgeçmeyi göze almalıdır. Kendi dünyasını yerinden kendisi oynatmalıdır.”
Bu cümleler İlber Ortaylı’nın “Bir Ömür Nasıl Yaşanır?” kitabından bir alıntı. İlber Hoca insanın bir başarıya ulaşması için belli konforlardan vazgeçmesi gerektiğini söylüyor. Haksız değil, hepimiz biliyoruz. Çünkü yaşam sürüp giderken, hayatın miskinliğe esir olanlar için büyük vaatleri olmadığına şahit oluyoruz. Bunu bazen de başkalarının hikâyelerine uzaktan tanık olarak öğreniyoruz. Bu gerçekliğin bir örneği de sanatçı Göksel Arsoy’un hayatıdır.
Oyuncu, yapımcı Göksel Arsoy Yeşilçam’ın ilk jönlerinden. Onu “Samanyolu”ndaki rolüyle hatırlamamız mümkün. Ancak hikâyesi bundan ibaret değil. Daha uzun ve çetrefilli…
Onun yolculuğunu anlamak için kısaca aile tarihine de bakalım: Arsoy’un annesi Girit Hanya eşrafından Girit Mutasarrıfı Mollazade Ali Talat Bey'in torunu ve Hırkazade Ahmet'in kızı olarak biliniyor. Babası ise pilot Remzi Arsoy. Yaşamı boyunca babasının mesleğine dair büyük bir merak duyan Arsoy’un amcası ise Klasik Türk müziği sevenlerin hemen tanıyacağı, önemli bestekâr, söz yazarı ve yorumcumuz olan Yesari Asım Arsoy.
İlk film: “Kara Günlerim”
1936’da doğan ve aile kökenlerinden sanatsal bir yeteneği de devralan Arsoy, öncelikli olarak hayatını hava yollarındaki merakla şekillendirmeye çalışmış. İstanbul Üniversitesi İktisat fakültesinde okurken, o yıllarda adı Yeşilköy Havalimanı olan İstanbul’un ilk havalimanında çalışmaya başladı. Onun hayatının filmlerle kesiştiği nokta ise 1957’de oldu. Yapımcı Fuat Rutkay'ın yönlendirmesiyle Sırrı Gültekin'in yönettiği “Kara Günlerim” adlı film ile sinemaya adım attı. Ailesinin pilot olmasını istememesi, karşısına çıkan bu fırsata daha sıkı sarılmasına neden oldu.
“Samanyolu” ile başlayan yükseliş
Hayatı hızlı bir şekilde dönüşen Arsoy, bunu takiben 1958'de “Kelepçe” ve 1959'da “Samanyolu” gibi filmlerde rol al adlı. “Samanyolu” adlı filmiyle ünü hızlı şekilde arttı. Bu filmlerin çoğunda aktris Belgin Doruk ile oynadı.
Arsoy, o ilk yükselişini yıllar önce verdiği bir söyleşide şöyle anlatıyordu: “Sinemaya başladığım zamanki yıllarda, büyük romancı ve sanatçıların kitaplarının, dramatik aşk filmi olarak geçen şahane romanların sinemaya aktarılmasında aşağı yukarı hepsinde ben oynadım. Samanyolu filmine rahmetli Belgin Doruk'la başladığımız zaman, bunun çok büyük bir patlama yapacağını bilmiyorduk. Fakat biz bu filmi büyük bir itina ile çektik. Yapımcı ve rejisör, Allah rahmet eylesin Nevzat Pesen'di. Bittikten sonra yapılan kopyalar İstanbul etrafındaki şehirlere gönderildi. Fakat bir hafta geçtikten sonra diğer yakın şehirlere gönderilmesi lazımken o sinemalar tarafından kopyalar geri gönderilmedi. Kıyamet koptu. O zaman firma farkına vardı ki, korkunç bir iş, muhteşem bir ilgiyle devam ediyor. 'Sinemalara niçin göndermiyorsunuz?' diye bir aylık biletler satıldı. 'Ben nasıl gönderirim?' deyince sabahlara kadar kopyalar basılarak gönderildi diğer şehirlere. İşte o filmle ben Yeşilçam'da 'star' sistemini başlatmış oldum.”
Gözde çift
Artık bir “star” olarak anılan Arsoy, sayısız filmde görülmeye, izlenmeye başlandı. Bunların çoğunda Belgin Doruk’la birlikteydi. Onlar Yeşilçam’ın ilk gözde çiftlerindendi. Birlikte 15 film yaptılar. Arsoy’un adı “aşkı öğreten adam” olarak anılmaya başladı. Elbette halkın bu ilgisinin yapımcıların dikkatini çeken yönü de vardı. O yıllarda “Göksel'le film yap, parayı kap” tabiri film şirketlerinin kendi aralarında konuştuğu bir konuydu adeta. Bir süre sonra kendi yapım şirketini kurdu ve 12 filmi sinemaseverlerle buluşturdu.
İlk havacılık filmi: “Şafak Bekçileri”
Arsoy, yaşamını şekillendirirken yaptığı ayrım noktasına meslek yaşamının yükseliş yıllarından yeniden geldi. Havacılık merakına… O bir havacılık filmi yapmak istiyordu. “Şafak Bekçileri” isimli yapım bu merakla ortaya çıktı. Amerika’nın rekorlar kıran filmi “Top Gun”ın 23 sene öncesinde, hatta belki ona ilham olan bu film 1960’lı yılların başında çekilmeye başladı. Ancak karşılarına büyük bir engel çıktı: İhtilal. 27 Mayıs 1960’da gerçekleşen ihtilal, neredeyse tüm sahneleri askeri alanlarla çekilen film için büyük bir problem teşkil etmeye başladı. Önceden alınan izinler geçerliliğini yitirdi mi, sorusu film ekibini büyük bir riskin önüne getirdi. Ancak bu noktada Arsoy’a yardım eden bazı komutanlar filmin tamamlanmasını sağladı. Bize yine bu yılları Arsoy anlatsın: “Bu filmin yapımında o tarihteki Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İrfan Tansel'in büyük ilgisi ve yardımıyla her türlü sıkıntıyı aştık. Filmi çekerken olan o hadiseden dolayı büyük bir üzüntü oldu. Eskişehir Hava Kuvvetleri'nde kalıp ve büyük bir çaresizlik içindeydik. Allah razı olsun bize telefon edip, 'Çocuklar telaşa gerek yok. Bu hadise sizi alakadar etmez. Derhal toplanın üsse gidip filminize devam edin.' dedi.”
“Şafak Bekçileri” inanılmaz bir ilgi gördü. Hatta havacılığa olan bakışı tümden değiştirdi. Takip eden yıllarda Arsoy “Türk James Bond’u” olmak, böyle bir film çekmek için hazırlıklara başladı. Bu yola girmesinin nedeni ise Sean Connery'nin menajerinin verdiği bir söyleşiyi okumasıydı. Bahsi geçen söyleşide menajerin, “James Bond filmleri çok iş yaptı. Çok başarılı, hâlâ devam ediyor ama bir gün bitecek. Bunlar bittiği zaman üstüne yapıştığı için benim artistim Sean Connery'i de bitirecek. O yüzden bir tedbir almalıyım. Artistimi James Bond filmlerinden ayırıp diğer normal filmlere çevirmeliyim.” ifadelerini okuyan Arsoy, bu akıl yürütmeyi kendi hayatına uygulamaya karar verdi.
Romantik filmleri bir kenara bırakıp, James Bond benzeri bir film üzerine çalışmaya da böyle başladı. 1966’da yarısını İngiltere’de çektiği “Altın Çocuk” filmini piyasaya çıkardı. Bu film hem Türkiye’de hem de uluslararası arenada dikkat çekmişti.
Altın Çocuk her yerde
Kısa bir süre sonra Arap dünyasından aldığı teklifleri değerlendirmeye başladı. Bunlardan birini değerlendirerek “Altın Çocuk Beyrut”ta filmini çekmeye başladı. Film o dönemin ünlü Arap oyuncularını da dahil ederek çekildi. Bülent Oran’ın senaryosunu yazdığı yapım vizyona çıktığında ise çok büyük bir ilgiyle karşılandı. Lübnan’da Müslüman olduğu belli olsun diye afişlere “'Muhammed Göksel Arsoy” yazılmıştı. Film böylece daha da çok dikkat çekti. Tüm bunların ardından Arsoy’a İtalya’dan bir teklif geldi. İtalyan, Lübnan ve Türk ortak yapımıyla üçüncü bir film çekilmek istendi… Ancak çalışmalar sürerken Lübnan’da savaş patlak verince proje yarıda bırakıldı. Yine de gördüğü ilgi ve topladığı hasılat bakımından Türk sineması adına önemli bir eşik oluşturdu.
“Evcilik Oyunu”, “Ömrüm Böyle Geçti”, “Makber”, “Dost Bildiklerim”…. Göksel Arsoy 80’lı yılların başına kadar sayısız filmde oynadı, yapımcı olarak proje üretti. Türk sinemasına her anlamda büyük katkılar sağladı. Geçtiğimiz günlerde kendisine verilen 2024 Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nün arkasında işte böyle bir ömür, ilmek ilmek işlenmiş bir kariyer var.
Yorum Yaz