Çağdaş sanatta metin, eserin önüne geçiyor

/
21 dakikada okunur

Ressam Civan Aydın: “Sanat eserinin biçim ve içerik olarak ilerleyen çağlarda kendisini yoruma açabilmesi benim için çok önemli. Fakat şu an çağdaş sanatta fikrin ve metnin somut sanat eserinin önüne geçtiğini görüyorum. Çoğu işler kaliteden yoksun ve sadece bugünün tüketimine cevap veriyor. En sonunda, bugün çağdaş sanat olarak adlandırılan ve pazarlanan şeylerin tüm değerini ileriki zaman belirleyecek. Bana göre sanatta çağdaş olmak; geçmişi bilmek, ileriyi hayal etmek, yerine göre zamansız olmak demek. O yüzden sadece popüler, zamana ayak uyduran ve sadece çağının istediğini, tükettiğini veren kişi ya da sanatçı çağdaş değildir; geçicidir, yüzeyseldir, eğlenceliktir.”

Ressam Civan Aydın; 2007 yılında Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü’nü birincilikle kazandı. 2013 yılında okulundan yüksek onur derecesiyle mezun oldu. 2012 öğretim yılını Erasmus programıyla Almanya’da Münih Güzel Sanatlar Akademisi, Resim Bölümü’nde tamamladı. Aynı yıl Sakıp Sabancı Başarı Ödülü’nün sahibi oldu. 2013 – 2018 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Resim Ana Sanat Dalı programında Prof. Dr. Kemal İskender danışmanlığında “Hans Holbein, Rembrandt ve Lucian Freud’da Portre Bilincinin Ortaklığı” başlıklı teziyle yüksek lisansını tamamladı. Bu süreçte de daima üretti, resim yapmaya devam etti. Dikkat çekici, yer yer karamsar, kimine göre ‘eğlenceli olmayan’, gerçekçi resimleri, anlam dolu alt metinleri ve otoportreleri ile bir araya gelince gerçek bir sanatçı kimliğini oluşturdu. Yakın zamanda ise yazar Yalın Alpay tarafından hayata geçirilen “Öz Hesaplaşma Olarak Otoportre: Civan Aydın” belgeseli yayınlandı, bu belgeselde sanat dünyasından isimler onun resimlerini yorumladı. Biz de Litros Sanat’ın yeni sayısında Civan Aydın ile Arnavutköy’deki atölyesinde bir araya geldik; hem sanatı hem üretim pratiği hem de Türkiye’deki sanat ortamı hakkında  konuştuk. 

                                               (Ali Demirtaş ve Civan Aydın)

Sanata ilginiz ne zaman ve nasıl başladı, bu süreç eğitimlerle mi devam etti? Eğitim sizce şart mı sanatta, neden?

Sanata başladığım günden bugüne fark ettiğim en temel şey resim yapma yani yaratma sürecinin bana iyi geldiğini görmek. Resmi, duygularımı aktarmanın bir yolu, bir ihtiyacı olarak gördüm hep. Sanatın bu gücünü fark ettiğimden beri resimle hayatım iç içe. Sanat alanında eğitim almak kesinlikle çok önemli. Buna diğer bilim dalları gibi bakmak gerek. Sanat eğitimi de öğrendikçe her aşamada sizi başka bir evreye taşıyor. İçimizden gelen, bizi üretmemiz için tetikleyen sanatçılık dürtüsü tek başına yeterli olmaz. Bir de herkes aynı sosyolojik düzeyde olamayabiliyor. Şartları gereği kitaba, müziğe, sinemaya kısacası sanata erişememiş ya da tam tersi olarak bunların içerisinde yetişmiş insanlar var. Bu kişiler de bazen çok erken yaşta belli sabit fikirleri ve tutumları olan bir çevre veya ailenin kalıplaşmış düşünceleri yüzünden yanlış yönlendirilmiş olabiliyorlar. Aldığımız eğitim bizi kendimizin daha bilinçli ve dışımızla daha akredite versiyonlarımıza taşır. Yüzyılların üretilmiş bilgisini, sezgisini, tekniğini sınırlı bir zaman içerisinde içselleştirmemize imkanlar açarak, kendi kendimizi daha nitelikli yaratma olanakları sunar. Bu alanda eğitime gerek yok gibi zıt görüş savunan her kim ise bu alanı sadece bir iş ve ticaret olarak görüp, manipüle edendir. Sanatçı olarak estetik ve duygusal değerlerde çağın ve toplumun biraz daha ilerisinde olmak için kendimizi geliştirmemiz, ne bildiğimizden şüphe etmemiz ve daima kendimizi aşmamız gerekiyor. Eğitim ve öğrenmenin yanı sıra asıl olarak yüzleşmemiz gereken bir diğer önemli faktör de bu alandaki yaratıcılığınız, sabrınız ve kararlılığınız.

(“Bunalıma Teslimiyet”, 2019)

Resim yaparken bir performansın içindeymişim gibi hissediyorum

Sanat ve resim yapmak sizin için ne ifade ediyor, hayatınızda nasıl konumlu? Ressam olmasaydınız ne olurdunuz mesela?

Sanat hayatımın merkezinde konumlu. Çünkü bu alan benim yarattığım, benim yönettiğim bir dünya, bu büyük bir özgürlük alanı. Sizi etkileyen rahatsız eden olayları çoğu zaman kimseyle paylaşmak istemezsiniz. Ama sanat yoluyla karşınızda duran tek boyutlu bir yüzeye, herkesin görebileceği iç dünyanıza dair yeni bir boyut kazandırabilirsiniz. Bu noktada sanat benim için müthiş bir motivasyon. Aynı zamanda bana yaşamımda yön veren bir tutku. Özellikle otoportrelerimde özgünlüğümü yansıtırken, onu etkileyen karakterlerin en sert, en acımasız yanlarını görsel bir yolla aktarma şansı veriyor. Ayrıca resmin belge olma özelliği de çok cezbedici. Resimlerimi yaparken bu işi bir meslek olarak düşünmedim, daha çok yaşamda bir performansın içindeymişim gibi geliyor. Hayatta net bir şekilde ben ressam olacağım diye bu yola çıkılacağını da düşünmüyorum. Varoluş süreciniz sizi sanatçı yapar. O yüzden; ben bu yaşam tarzını sevdiğim için, yine performansa dayalı sanatın içerisinde bir yolu seçerdim. Bu benim için bir katarsis. Bu dünyaya, doğaya, yaşama bir borcum varmış gibi arıyorum. Her gün güneş doğar, batar, evrenin döngüsü devam eder. Ben de içinde bulunduğum zaman dilimini anlamlandırmaya çalışıyorum.

Resmin kalıcılığı ve zamana direnebilmesi önemli

Peki üretim pratiğinizi, çalışmalarınızı; teknik, içerik ve üslup olarak nasıl tanımlıyorsunuz?

Üslup olarak kendimi bir kalıba sıkıştırmak istemem. Belli kalıplaşmış üsluplar özgürlüğü ve ilerlemeyi kısıtlar diye düşünüyorum. Bunlar zamanla gelişir. Benim resmime bakıldığında ilk göze çarpan figüratif gerçekçilik. Resmimi yaparken resmimde ne gerekliyse o elemanları seçer ve ona göre konumlandırırım. Teknik olarak bir resmin geleneksel resim tekniği kurallarıyla yapılmasını önemsiyorum. Çünkü resmin kalıcılığı ve zamana direnebilmesi çok önemli. İçerik olarak ise sanatın en büyük zenginliği beni içsel dünyama yönlendirmesi. Böylece bütün içerik benim diyebilirim.

Çoğunlukla gerçekçi, karamsar, ‘eğlenceli olmayan’, koyu tonlar görüyoruz çalışmalarınızda, neden?

Benim resimlerimde insanlar ilk baktıklarında hep karanlık tarafı görürler. Belki de bu onlara çok tanıdık geliyor. Bir yandan da insan görmek istemediklerinden kaçmaya meyillidir. Koyu alanlar aslında içerik olarak insanın karanlık yanlarını göstermekte. Aynı zamanda karanlık alanlar dış dünyanın olumsuz etkilerini temsil ederken ışıklı alanları kuvvetli hale getiriyor. Portrelerde yoğun olarak kullandığım ışık ise umudun insanda ve insanın zihninde olduğunu işaret ediyor.

(“Zamandan Kesintiler”, 2020)

Sanatçı kendi zamanının da ötesine geçmelidir

Bir ressam ya da bir sanatçı içeriğini/derdini/ne yapacağını nasıl belirlemeli sizce?

Sanatçının içeriğini bulabilmesi; kendisiyle, toplumla ve yaşadığı çağ ile bağ kurarak içsel dürtülerini objektif, samimi ve derin biçimde yansıtabildiğinde mümkün. Sanatçı kendi zamanının sosyo-politik koşullarının da ötesine geçmelidir. İçeriği belirlerken belli bir yoruma ve zamana kendisini sıkıştırmamalı. Ve hayatın geçici yanlarından çok değişmeyen yanlarına yoğunlaşmalı diye düşünüyorum.

Sanatçılarda seri tüketim alışkanlığı var

Kendi çalışmalarınızı içerik olarak Türkiye’deki diğer ressamlardan farklı bulunduğunuz zamanlar oluyor mu, neden?

Evet farklı buluyorum. Hatta kendimi avangart olarak görüyorum. Genel olarak gördüğüm sanatçılarda bir kolaycılık, hızlı ve seri üretim alışkanlığı var. Bu da birbirine benzeyen resimlerin önünü açıyor. Bazı sanatçılar ise ikonlaşmış figürleri veya görüntüleri aynı şekilde aktarıyorlar. Bu yaklaşım biçimlerini çok yüzeysel buluyorum. Ben ise bir şeyi çok yapmaktansa o konu içerisinde iyice derinleşerek en doğruya ulaşmaya çalışıyorum. Son yıllarda otoportre ağırlıklı resimler yapıyorum ve bunları yapabilmek için yaklaşık 5 yıl boyunca hem teorik hem de uygulamalı olarak sadece araştırmasını yaptım. Bugün bir resmimde edindiğim birikimleri aktarmam doğal olarak zaman alıyor. Aynı zamanda birbirinin tekrarı olmayan resimler yapmaya özen gösteriyorum. Bu noktada da diğer ressamlardan ayrıldığımı düşünüyorum.

Bir belgesel serisinin ilk konuğu oldunuz. Kendinizi ve çalışmalarınızı başkasından dinlemek nasıldı?

Yalın Alpay’ın, Prof. Dr. Marcus Graf ve Doç. Dr. Burçin Erdi’nin kuramsal yorumları ile kardeşim Sezayi Aydın’ın kişisel deneyimleri ve gözlemlerinin sağladığı bütünlükte, resimlerim doğru analizlerle izleyiciyle buluştu. Hiç tanımadığım insanlardan çok güzel dönüşler alıyorum. İçsel dünyamın onlara tanıdık gelmesi ve onlarla bağ kurabilmek çok heyecan verici. Sanatın anlamlı yanlarından biri de bu olsa gerek.

Kardeşiniz de sizin gibi sanatçı ve aynı atölyeyi paylaşıyorsunuz. Bu bir motivasyonu mu aynı zamanda? Onunla diyaloğunuz nasıl? Farkında olmadan dahi olsa birbirinizi etkiliyor olabilir misiniz sizce?

Sezayi ile kardeş olarak çok güçlü bir arkadaşlığımız var. Kendisi çok eğlenceli bana göre daha dışa dönük ve hayatın içinde olan birisi. Atölyede motivasyonu yüksek, disiplinli ve yanındakine çalışma enerjisi veren bir kişiliğe sahip. Bu yolculukta sizi anlayan, birbirinize destek olduğunuz, resimsel anlamda da anlaştığınız bir kardeş, dost, arkadaşa sahip olmak büyük bir şans. Aynı atölyede o kadar iyi anlaşıyoruz ki birbirimizin resmine kişisel menfaatlerden uzak, objektif ve samimi eleştiriyi yapıyoruz. Sanatta bireyselliği güçlendirmek adına ekip ruhu çok önemli onu da farketmiş olduk. Biz de iki kişi olarak bu ekip ruhunu önemsiyoruz ve bunun avantajlarını kullanıyoruz.

(“İsimsiz”, 2022)

Çağdaş sanatın tüm değerini zaman belirleyecek

Çağdaş sanat tanımı hakkında ne düşünüyorsunuz, bir ressam olarak kendinize yakın buluyor musunuz ya da denk düştüğünüz noktalar olduğunu görüyor musunuz?

Çağdaş sanat; döneminin aktif olarak kullanılan tarzıdır. Bir şeyi her ne ile anlatmak istiyorsanız; örneğin videoart, enstalasyon, resim, heykel gibi bunlar bir tarzdır. Benim çağdaş stilde en önemsediğim nokta metne verdiği önem. Ben de klasik resim geleneğinden beslenerek resimlerimi çağdaş bir platforma oturttuğumu düşünüyorum. Sanat eserinin biçim ve içerik olarak ilerleyen çağlarda kendisini yoruma açabilmesi benim için çok önemli. Bana şu an ki çağdaş sanatta ne gördüğümü sorarsanız bu alanda fikrin ve metnin somut sanat eserinin önüne geçtiğini görüyorum. Çoğu işler kaliteden yoksun ve sadece bugünün tüketimine cevap veriyor. Çağdaş tarzda çok beğendiğim estetik deneyimi hala önemseyen çok güzel işler de çıkıyor elbette. En sonunda, bugün çağdaş sanat olarak adlandırılan ve pazarlanan şeylerin tüm değerini ileriki zaman belirleyecek. Bana göre sanatta çağdaş olmak; geçmişi bilmek, ileriyi hayal etmek, yerine göre zamansız olmak demek. O yüzden sadece popüler, zamana ayak uyduran ve sadece çağının istediğini, tükettiğini veren kişi ya da sanatçı çağdaş değildir; geçicidir, yüzeyseldir, eğlenceliktir.

Sanat etkinlikleri hep aynı kişilerin tekelinde

Türkiye’deki sanat piyasasında eleştirdiğiniz, sorunlu gördüğünüz noktalar var mı, mesela ilk aklınıza gelen nedir?

Açıkçası şaşırdığım nokta resmin içeriğini, matematiğini oluşturan biçimsel değerleri bilmeden resim yapan sanatçılar var. Bazen şunu düşünüyorum bunları bilerek mi yapıyorlar? Çünkü sanattan bu söylediğim şeyleri çıkarırsanız herkes sanatçı olabilir. Bence sanatçı itibarını kullanmak çok hoşlarına gidiyor. Bazen de bu kişiler dâhi olarak tanımlanıyorlar. Ki neyin dâhisi olduğunu kişi kendisi bile bilmiyor. Galerilere bakıyorum hep aynı sanatçılar. Piyasada bir standartlaşma ve benzerlik söz konusu. Yeni dünyanın getirdiği bir monotonlukla yaşam zaten tekdüze oldu. Evlerimizden şehirlerimize, kıyafetlerimize kadar bir grilik ve benzerlik var. Sanatta da böyle oldu. Bazen de doğrudan endüstriyel ürünlerle retoriğe dayalı aura yaratıyorlar. Fuarlar ve sergiler de hep benzer konseptlerde hareket ediyor. Sanat etkinlikleri hep aynı kişilerin tekelinde. Bir de sanat alanında müthiş bir mağduriyet var. Galericiyle konuşuyorsunuz mağdur, fuarcıyla konuşuyorsunuz mağdur, koleksiyonerle konuşuyorsunuz aldığı işlerden mağdur, sanatçıyla konuşuyorsunuz o zaten mağdur. Çok şaşırtıcı değil mi?

Önceki Yazı

Sergi var gezersen, tiyatro var izlersen 

Sonraki Yazı

Yapay zekayla Tanpınar’ın karakterlerine yolculuk başladı

Son Yazılar

Gandi mürşid arıyor

İnsan eğitimi Hz. Âdem ile başlayan kutlu bir yolculuktur. Peygamberlerden sonra onların varisleri olan alim arif