Türk Sinemasında masum gözler

18 dakikada okunur

3.Esenler Film Günleri’nde nefis bir sergiyle karşı karşıya kalacaksınız. Sinema Yazarı Burçak Evren’in arşivinden derlenen fotoğraflardan oluşan serginin konu başlığı: Türk Sineması’nda Çocuk Temsili. Birçok film afişi ve filmlerden sahnelerle baş başa bırakırken bu görsellerin hissettirdiklerini konuştuk. Görsellerdeki çocuk saflığı ve masum gözler bizleri tefekküre zorluyor.

Çocuk kelimesini duyduğumuzda hepimizin zihninde ve gönlünde farklı biçimler tezahür eder. Herkesin hissettiği farklıdır. Mutlaka duyumsadıklarımız arasında benzeşimler bulunur. En önemli ortak duygumuz saf ve temiz sıfatları olabilir. Çocuklar hep özlediklerimiz ve en sevdiklerimizdir. En temiz yanımız olarak görürüz onları.

Çocukları görünce; yeni başlangıçlar, umutlar, hayaller ve merak etmeler gelir aklıma. İnsanın en yalın duygularını çocuklarda buluruz. Bu yalın ve temiz duyguların peşinden emin adımlarla gitmek için 3. Esenler Film Günleri olarak bu yıl çocuk temalı filmler tema olarak belirlendi. Bu temayla bağlantılı önemli bir de sergi açıldı. Sinema Yazarı Burçak Evren’in arşivinden 3. Esenler Film Günleri için seçilen fotoğraflar Türk Sineması’nda Çocuk Temsili başlığıyla derlenmiş oldu. Sizlerle sergideki bazı fotoğraflar ve afişler üzerine konuşmak daha sonra ilgili filmler hakkında bilgiler sunmak isterim. Haddim olmadan bazı afişler üzerinden göstergebilimsel yaklaşımlarla da konuşmak istiyorum. Türk Sineması’nda çocuk temsilini daha çok hangi duyguların ön plana çıktığı süreçlerde görüyoruz? Çocuğun hakikatli yüzü bizi nasıl etkiliyor? Hem sergiyi gezin hem de sizlerle birlikte görsel ve düşsel bir gezinti yapalım.

Geçmişe salıncak kurmak

“Gördüm baba görmem mi? Bir çocuğun büyüdüğünü görememek ne demek peki sen onu bildin mi? Hiç bilir misin bu duyguyu? Hayat sürecek, birileri yeni kitaplar yazacak sen okuyamayacaksın; yeni filmler çekilecek izleyemeyeceksin… Sevdiğin bir şarkıyı bir daha dinlemek isterken dinleyemeyeceksin… Bu kolay bunlara alışırsın; ama onu büyürken izleyememek, yanında olamamak, ilk kız arkadaşını göremeyecek olmak…”

Yukarıdaki repliği duyduğunuzda hemen 2005 yapımı olan Çağan Irmak’ın Babam ve Oğlum filmine gitmişsinizdir. Filmin final sahnesi tüm ülkenin kalbine işlemişti. Film o yıllarda’ halk reklamı’ yoluyla izleyicisini sürekli katlamıştı. Halk reklamını bilmeyenler için kendim tanımlayarak açıklayayım. Halk reklamı, dilden dile önerilerek ve kitleleri salonlara sürükleyen en doğal reklam biçimi.

Biraz Babam ve Oğlum’un afişinin hissettirdikleri üzerine konuşalım. Afişte ilk dikkatimi çeken başrol oyuncularının (Hümeyra, Çetin Tekindor ve Fikret Kuşkan) ayrık bakışları. Hem yönlerini başka bir yere dönmüşler hem de konum olarak farklı bir alana konuşlanmışlar. Tasarımda yapılan mesafe algısı birbirlerinden dünya olarak da farklı dünyalarda oldukları duygusunu geçiriyor. Bakışlar ve Babam ve Oğlum başlığı en belirgin kısım. Babam ve Oğlum başlığının kırmızı oluşunun protestliği ve geleneksel el yazı tarzı filmdeki 80’li yıllara bir gönderme olabileceği gibi yalnızca kırmızı rengin vurucu tavrı da seçilmiş olabilir. Afişteki en sevdiğim metafor salıncak. Çocuk kahramanımızın baba ve oğlun (Çetin Tekindor ve Fikret Kuşkan) arasından sallanıyor ve O harfinin içerisine düşecek biçimde oluşunu tesadüf olarak görmem mümkün değil. Çocuğun bakışlarının da size yani izleyiciye doğrultuldupunu düşünüyorum. Dedesinin ve babasının yapamadıklarının ortasına salıncak kurmuş ve sallanan saf bir çocuk. Dedesinin altında da filmin içerisinden bir replik sunulmuş. Bize bu repliğin verdiği his filmin duygusuna dair başka bir ipucuna daha yer verilip insanlara duygusal bir atmosfer vadedildiğine dair olabilir.

Son olarak filmin alt kısmında baba ve oğlunun uzaklardan eski bir bavulla gelişini görüyoruz. Yolculuk ve eski bavul yeni bir başlangıcın ve eskinin yeniden konuşulması gibi bir takım ipuçlarını da beraberinde getiriyor. Filmin afişini ipuçlarıyla dolu ve ısrarla seyirciyi salona davet eden biçimde olarak gördüm. Fragmanı afişte izliyoruz dersek abartmış olur muyuz?

Gözler yalan söylemez

Yapmış olduğum tahlilleri biraz göstergebilimin biraz da kalbimin götürdüğü yere sürüklemesiyle gerçekleştiriyorum. Hiç kalpsiz olur mu? Ya da bilim kalpsiz olur mu diye de sormaya lüzum yok. Kalbimizle bakmadığımız sürece nefes alamayız. Kalbimizle bakmayı kılcal damarlarımıza kadar hissettiren bir filmin afişine bakalım birlikte.

Yönetmen Semih Kaplanoğlu sinemamızda kült bir etki oluşturan; Yumurta, Süt ve Bal üçlemesini ortaya koydu. Bal filmi 60. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü aldı. Dünyanın en prestijli ödülünü almasının yanı sıra gönlümüzde başka bir taht kurdu da diyebilirim. Çocuğun çıplak ve saf hallerini doğanın bakirliğiyle birlikte seyre daldık. Yusuf kıssasının günümüz yorumu diye anlatılan filmin sade ve güzel oluşu da çok iyi hissettiriyor.

Filmin afişine kısaca bakacak olursak; çocuğun doğanın ihtişamını kapladığını görebiliriz. Afişin en dikkat çekici noktası da Yusuf’un gözleri ve bakışları diyebiliriz. Yusuf’un gördükleri; hayal ettikleri, bekledikleri ve çığlıklarının kanat çırpışını gözlerinin verdiği hissiyattan anlayabiliyoruz. Afişin olabildiğince yeşilliği içermesi mekan algısı anlamında ciddi de bir ipucu veriyor. Serginin içerisinde Yusuf’un bakışlarını daha derinden hissettiğimiz fotoğraf da bize başka bir kapı aralıyor.

Okut, öğret ve insan et!

Türk Sineması’nda derin izler bırakan bir isim de Kemal Sunal. Kemal Sunal, Kartal Tibet’in yönettiği Öğretmen filminde başrol oynuyor. Çocuğun ön plana çıktığı en önemli kurum zannediyorum okuldur. Aileden sonra okul çocuğu başka bir boyuta taşıyor. Kemal Sunal’ın oynadığı idealist öğretmen de bildiğimiz öğretmen marşındaki gibi insan etmek için okutan bir öğretmen. Peki filmin afişi ne anlatıyor bana?

Okul sıralarında oturan bir öğretmen ve bir öğrenciyi görmekteyiz. Öğrencinin sinirli ya da içine kapalı bir duruşunun olduğunu çıkarabiliriz. En dikkat çekici ve can alıcı kısmının ise öğretmenin vücut biçimiyle bakışlarının ayrı yerlerde oluşu olduğunu düşünüyorum. Yönü nereye dönük olursa olsun gözlerini öğrencisinden ayıramayan idealist bir öğretmeni izleyeceğimizin fragmanıdır belki de bu fotoğraf!

Sergide birbirinden özel fotoğraflar ve film afişleri de yer alıyor. Şu filmlerin künyesine de göz atalım dilerseniz: Canım Kardeşim, Garip, İbo İle Güllüşah, Mommo Kız Kardeşim, Yılanların Öcü, Ayşecik.

Canım Kardeşim

Canım Kardeşim, yönetmenliğini Ertem Eğilmez’in üstlendiği, 1973 yapımı bir Türk dram filmidir. Türk Filmlerinin başyapıtları arasında gösterilmektedir. Filmin müzikleri ve senaryosu yayınlandığı döneme damga vurmuştur. Dram türündeki sinema filminin başrollerini Tarık Akan, Halit Akçatepe ve Kahraman Kıral paylaşmıştır. Vizyona girdiğinde büyük başarı elde edememesine rağmen Türk sinemasının en iyi dram filmlerinden birisi olarak kabul edilir.

 

Garip

Garip, Memduh Ün’ün yönetmenliğini yaptığı 1986 yapımı Türk filmi. Film normal bir şekilde Amerikan filmi The Kind 1921 ve Mısır filmi Yasmin filmine dayanıyordu. Yeşilçam’ın futbol kökenli sinemacılarından Memduh Ün’ün filminde Kemal Sunal geçinmek için ne iş olsa yapan futbol meraklısı, Beşiktaş’a aşık, kara kartallı kasketini başından eksik etmeyen bir gençtir. Ekmeğini taştan çıkartan delikanlı, Galatasaraylı bir arkadaşına ait olmasına karşın siyah-beyaz renklerde boyadığı sandalın içinde, kundakta bir bebek bulur. Defalarca denemesine karşın bebeği kimseye bırakamayınca, yanına alır, sevgiyle büyütür.

 

 

İbo İle Güllüşah

İbo ile Güllüşah, yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın üstlendiği, 1977 yapımı Türk filmidir. Komedi türündeki filmin başrollerini Kemal Sunal ve Gülşah Soydan paylaşmıştır. Başlık parası olmadığı için sevdiği kızla evlenemeyen fakir bir köylü, onun peşinden İstanbul’a gelir. Fakat bir türlü parayı denkleştirip babasının karşısına çıkamaz. Bu sırada tesadüfen tanıştığı küçük bir kızla olan dostluğu bütün işleri karıştırır. Ailesinden ilgi görmek isteyen kız, gence kendisini fidye karşılığı kaçırmasını söyler. Böylece hem kendisi sevilip sevilmediğini ölçecektir, hem de fakir genç fidye sayesinde sevdiği ve evlenmek istediği kıza kavuşacaktır. Fakat işler bir anda arapsaçına döner.

Yılanların Öcü

Yılanların Öcü, Fakir Baykurt’un aynı isimli romanından uyarlanan 1962 yapımı filmdir. Filmin gösterime girdiği 23 Nisan 1962’de Ankara’da bir sinemada, bazı gruplarca protesto edildi.[1] Filmin gösterimine ilk olarak sadece Türkiye’de izin verildi. Prodüktör Nusret İkbal’in başvurusu sonucu 1965 yılında Sansür Kurulu’nun aldığı sonraki bir kararla Türkiye dışında da gösterimine izin verildi. Yaşlı annesi Irazca, karısı Hatçe ve üç çocuğu ile yaşayan yoksul bir köylü olan Bayram’ın evinin önüne Köy Kurulu üyelerinden Haceli, Muhtar’ın da desteği ile ev inşa etmek ister. Evlerinin önüne ev yapılmasını istemeyen aile Haceli ve muhtarla mücadele eder. Aile muhtar ve Haceli’nin tüm oyunlarına rağmen uzlaşmaz bir mücadele verir.

Ayşecik

Memduh Ün’ün yapıtları arasında önemli bir yere sahip olan Ayşecik, suçsuz yere hapse atılan bir baba ile cinayetin gerçek suçlusunu bulan küçük bir kızın öyküsünü anlatıyor… Senaryosu, Kemalettin Tuğcu’nun eserinden yola çıkılarak yazılan filmde bireyin sıkışmışlığı ve çaresizliği hem bir yetişkinin, hem de bir küçük çocuğun gözünden yansıtılıyor. Filmde, sosyal bir konu ele alınırken aynı zamanda bir aile dramı sergileniyor.

 

 

Mommo Kız Kardeşim

İki çocuk; bir ağabey, bir küçük kız kardeş… Anneleri ölmüş… Babaları başka bir kadınla evlenmiş… Kadın onları istemiyor… Büyük babalarıyla birlikte yaşıyorlar… Ve onun yanında kalma istekleri de çok görülüyor…

Atalay Taşdiken’in yazıp yönettiği “Mommo”, sapına kadar gerçek bir hikâyenin ardına takılıp iki küçük çocuğun yazgısına ağıtlar yaktığımız bir filme dönüşüyor sonuç olarak. Kelimelerin kalabalıklığına sıkıştırılmamış bir hüznü bünyesinde barındıran bu hikâye, bir yandan bizleri gözyaşlarımızı gizlemeye gerek görmediğimiz bir duygusallığa iterken, öte yandan da sosyolojik saptamalarıyla yoksulluğun (ve yoksunluğun) anatomisini çıkarıyor.

 

Önceki Yazı

Sinemaya destek yapım aşamasında verilmeli

Sonraki Yazı

Üçüncü nesil var içersen

Son Yazılar

Gandi mürşid arıyor

İnsan eğitimi Hz. Âdem ile başlayan kutlu bir yolculuktur. Peygamberlerden sonra onların varisleri olan alim arif