Afganistan’ı Bir Mıh Gibi Kalbimize Kazıyan Şair

11 dakikada okunur

Özcan Ünlü

Erdem Bayazıt, modern Türk şiirinin büyük ustalarından biri. Kendisi gibi Kahramanmaraşlı dostları Cahit Zarifoğlu, Rasim-Alaaddin Özdenören ve onlarla birlikte neredeyse bir Maraşlı olan Akif İnan’la yol yürüdü vefatına kadar. Biz bugün Afganistan diye bir mesele ile dertleniyorsak işte bu büyük şair ve dostları sayesindedir. İlk ondan öğrendik Afganistan’da yaşayan kardeşlerimizin dramını; yıl 1970’lerin sonu… Bugün de değişen bir şey yok bu topraklarda…

Türkiye, ceberut tek partili sürecin hemen ardından yaşadığı 1950 tecrübesi ile görece demokratik bir ortama kavuşmuştu. Ardından gelen kara 1960 darbesi sonrasında oluşan yeni demokrasi tecrübesi bugüne pek bir şey bırakmadı. Soğuk Savaş, sadece muhataplarını etkilemedi. Doğrudan ve dolaylı olarak Türkiye’yi de dibe çekti. Ülkemizde mesele Kıbrıs, Ege, Kürt sorunu gibi başlıklarla sıcak tutulmaya çalışılsa da asıl ve hiç değişmez konu başlığı hep ve daima Müslümanlar oldu. Birtakım cemaatler, şahıslar, dernekler eliyle bu ülkenin insanları birbirine düşman edildi. Nihayet, 28 Şubat sürecine gelindi. Bu tarih ülkemiz kara tarihlerinden biri…
1970’li yıllar dünya ve ülkemiz için karanlık tarih dilimlerinden biri. Muhtıralar, darbeler, savaş provaları, devrim parodileri vb…
Rusya’nın Afganistan işgali ile CIA destekli İran-Irak savaşı iki rakip gücün birbirini kontrol etmek için başvurduğu bir satranç oyunu idi. Afganistan, bu işgalin sancılarını bugün de yaşıyor. Hem de en derin ve trajik biçimde… İran – Irak savaşında ise kaybeden taraf Irak oldu. Çünkü İran, kullanışlı bir aparat olduğunu savaş sonrası aldığı ödüllerle gözümüze soktu.
Afganistan’da yaşanan dram dünya Müslümanlarının çok da umurunda olmadı. Bugün olduğu gibi. Bu topraklarda yaşanan acılara sadece kardeş Türkiye sesini yükseltti. Rusya’ya karşı en yüksek tepki Türkiye’deki Müslüman aydınlardan, yazarlardan ve şairlerden geldi.
Cesur bir şairdi
Bu hareketin başını Mavera dergisi, özellikle Cahit Zarifoğlu ve Erdem Bayazıt çekti. Erdem Bey, bir grup arkadaşıyla Afganistan’a yaptığı ziyaret notlarını “İpekyolu’ndan Afganistan’a” kitabında şiirsel bir üslupla bizlere aktardı. Bu kitap, 1983 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Basın Ödülü ile onurlandırıldı.
Erdem Bayazıt ile Palandöken’de, Erciyes’te, Gölcük’te, Samsun’da, ve memleketin daha pek çok yerinde düzenlenen şiir gecelerinde aynı kürsüleri paylaştık. Şiir okuduk, şiir konuştuk ama bütün sohbetlerimizin temelinde ‘halimiz-ahvalimiz’ vardı.
“Bir an kayboldun gibi yaşadım kıyameti/ Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti/ Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma/ Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma” dizelerini mıh gibi zihnime çakmış olan, “Sebeb Ey” ile modern Türk şiirine mührünü vurmuş olan Erdem Bayazıt için Afganistan, 1970’li yıllarda İslam dünyasının kanayan en büyük yaralarından biri oldu. “Bir yüzüm Batıya dönük/ Bir yüzüm Doğuya/ Arkamda bütün yönler/ Önümde kıble!” dizelerinin şairi “Afganistan yazarı”, yazı ve şiirlerinde Afganistan çok geniş yer tutan Cahit Zarifoğlu ise “Afganistan şairi” olarak bilindi.
Büyük bir şiir bıraktı arkasında… Cılız kelimeler kullanmadı hatta sesini o kadar yükseltti ki şiirleri bugüne kadar aynı duygu ile okundu, okunuyor.
Tek derdi ümmet
Adil Erdem Bayazıt, 1939 Kahramanmaraş doğumlu. Doğduğu toprakların bütün özelliklerini kimliğinde taşıdı. Daha öğrenci iken edebiyata meyletti. 1955’te, henüz lisede iken, daha sonra 7 Güzel Adam olarak ünlenen arkadaşlarıyla tanıştı. Sonradan bir ekole dönüşen Mavera dergisi ekibinin içinde yer aldı. Liseden sonra herkes farklı yerlere dağıldı. O da önce hukuk ardından edebiyat eğitimi aldı.
İstanbul’a gelişini çok önemsedi ve ilk heyecanlarını şöyle anlattı:
“İstanbul’a geldiğimde ilk tanıştığım Necip Fazıl’dır. Daha sonra Maraş’ta Nuri Pakdil, bize Sezai Karakoç’u tanıttı.”
Erdem Bayazıt’ın hayatına elbette başta Cahit Zarifoğlu, Rasim-Alaaddin Özdenören yön verdi ancak bu büyük zatlar hayata karşı nerde durması gerektiğini öğretti. Bu ağabeylerinin ayak izine bastı fakat korktu da… Çünkü bu büyük izlerde kendi izinin kaybolmasından korktu. Diriliş’te yazıyordu arkadaşları ile ama Edebiyat Dergisi ile kendi yollarını açmayı denediler. Ardından Mavera… Cahit Zarifoğlu, Akif İnan, Hasan Seyithanoğlu, Rasim-Alaaddin Özdenören, Ersin Nazif Gürdoğan ve Bahri Zengin de vardır kadroda. Dergi büyük ses getirdi.
İki aylık seyahat
“Ümmet coğrafyası” tek derdidir, tek davasıdır. Dostlarıyla (Şenol Demiröz, Yücel Çakmaklı, Ahmet Bayazıt, Çetin Tunca, Halil İbrahim Sarıoğlu, Necdet Taşçıoğlu) birlikte başta Afganistan olmak üzere Pakistan, İran, Hindistan gibi İslam coğrafyalarına yaptıkları gezilere ‘içten’ getirdiği yorumlar bugünkü cesaretsizliğimizi kırmak için bizlere ışık tutmaktadır: “İslami ses bende her zaman yüksek olmuştur. 70’lerde Afganistan işgalinde baktım İstiklal’de solcular işgali alkışlıyorlar. Bu bana çok dokundu. Daha kimsenin gitmediği dönemde biz 6-7 arkadaş gittik.”
Kahramanmaraş’ta okuduğu liseye edebiyat öğretmeni olarak atandı. İl Halk Kütüphanesi Müdürlüğü, İstanbul Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı genel sekreterliği, Milli Eğitim Bakanlığı, Milli Kütüphane ve Sanayi Bakanlığı…
Gençlere özel ilgi
Bütün bu görevlerinde elbette başarılı bir memuriyet hayatı yaşadı fakat edebiyat özellikle şiir bırakmadı peşini. İstifa ederek Akabe Yayınları ve Mavera Dergisinin yönetimini üstlendi.
1987 seçimlerinde Kahramanmaraş milletvekili seçilerek Meclise girdi.
İlk şiir kitabı “Sebeb Ey” 1972 yılında okurlarıyla buluştu. Son şiir kitabı ise 1987’de “Risaleler” adıyla yayımlandı. Bu kitaba Türkiye Yazarlar Birliği tarafından 1988 yılında “Şiir Ödülü” takdim edildi. Her iki kitap 1992’de “Şiirler” adıyla tek kitapta toplandı. 1998’de yayımlanan “Gelecek Zaman Risalesi” de daha sonra “Şiirler”e ilave edilerek okurlarıyla buluştu.
Açı, Hamle, Çıkış, Yeni İstiklal, Büyük Doğu, Edebiyat, Mavera, Yedi İklim ve Hece dergilerinde şiir ve yazıları yayımlanan Erdem Bayazıt’a, TBMM tarafından “Üstün Onur Ödülü” verildi.
Her zaman gençlerin yanında oldu, gençlerle birlikte geleceğe baktı. Şiirlerinin bu kadar genç kalmasının sırrı da burada gizli. Gençliğin, İslam dünyasının dertleri karşısında uyanık olması için çalışılması gerektiğini söylüyordu her fırsatta…
5 Temmuz 2008’de dünya sürgününü bitiren şairimiz, Eyüp Sultan Mezarlığı’nda ebediyete uğurlandı.

Önceki Yazı

Geleceğin Sanatçıları Tophane-i Amire’de

Sonraki Yazı

Altın Koza’nın Ardından…

Son Yazılar

Gandi mürşid arıyor

İnsan eğitimi Hz. Âdem ile başlayan kutlu bir yolculuktur. Peygamberlerden sonra onların varisleri olan alim arif