“Beni o gün ağlatan yukarıdan gördüklerimdi”

23 dakikada okunur

 

 

Fotoğraf sanatçısı Cemil Şahin: “Bir Ramazan ayıydı. Süleymaniye Camii’ndeydim. İftarı minarede açmam gerekiyor. Hazırlıklarımı tamamlayıp çıktım. Çekim yapıyorum ama içim içime sığmıyor. Farklı bir duygu içindeyim. Başladım ağlamaya. Beni o gün ağlatan yukarıdan gördüklerimdi kuşkusuz. Erzağımı yanıma alarak minareden kubbeye geçtim.  Amacım, sahuru da orada yaparak sabahın o güzel anların çekmekti. Kendimi halatla dış kubbeye bağlayıp uyuduğum ve uyanıp sahur yaptığım an benim için çok farklı bir andı.”

Kubbelerden çektiği fotoğraflarla alanında uzmanlaşan, Çamlıca Camii’nde çektiği fotoğraf karesi hatıra pulu olarak basılan, Çanakkale Köprüsü fotoğrafı madalyaya basıldığı gibi hem de yeni çıkacak yerli pasaportlara basılacak olan fotoğraf sanatçısı Cemil Şahin Litros Sanat’a konuştu. Prestij kitapları ve yeni birçok projeye imza atan, “Kurs açmayı düşünüyor musunuz?” soruma “Zamanım yok ki” diye cevap veren, o denli işini seven fotoğraf sanatçısı arkadaşım, ağabeyim Cemil Şahin ile Litros Sanat için güzel bir günde dolu dolu samimi bir röportaj gerçekleştirdik. 

Fotoğraf çekme merakınız nasıl başladı?

Bu işe nasıl başladığımız meselesi 1983 yılına dayanıyor. O yıllarda genelde fotoğraf dergileri alır okurdum. Merak sardım. Alman fotoğrafçılar vardı onların kareleri çok hoşuma giderdi. Bir de yaşadığım, doğduğum yer deniz kenarı olduğu için güzel bir manzarayla karşı karşıyaydım. Gördüğüm manzaranın fotoğrafını çekmeyi istiyordum. O zamanlar 13 yaşındaydım. İstanbul’dan, ablamdan fotoğraf makinesi istedim, gönderdi sağ olsun. O kadar meraklıydım ve ilgim vardı fotoğrafa. İlk dia makinelerle başlamış oldum.

Objektiften bakmak size farklı görmeyi kazandırmış olmalı?

Allah’ın yarattığı güzelliklerin daha da farkına varmış oluyorsun. Etraftaki güzelliklere, sanat eserlerine bir farklı gözle bakmaya başlıyorsun. Sanat ve simetri görüşün gelişiyor. 

Sizinle ilgili biraz araştırınca okul yıllarınızda Selimiye Camii’ne ait başka fotoğraf yok mu gibi bir itirazınız olduğunu görüyorum. Nedir hikayesi?

Dersteyiz, konu da Selimiye Camii. Kitabı açtık Allah sağlık versin Haki hocamızın dersiydi. Selimiye Camii’nin tek kare fotoğrafı var. “Hocam başka bir fotoğraf yok mu bu Camii’nin” demiştim. “Evladım yok demek ki koymamışlar” diye cevap vermişti.  O yıllarda sevmişim camiyi ki diğer karelerini merak etmişim.

Aynı zamanda bir Mimar Sinan hayranısınız. Merakınızdan sonra Mimar Sinan’ı mı araştırmaya başladınız? 

Selimiye’nin fotoğraflarının ardından daha da merak edip camiyi araştırınca karşınıza Mimar Sinan çıkıyor. Okudukça hayran kaldım. Mimar Sinan’ın hayatını iyi ve doğru okumak, anlamak gerek. Sinan’ın eserlerinin yapım aşamalarını öğrenen insanın hayranlığı kat be kat artacaktır.

Kubbeye çıkışınız nasıl oldu?  O anı ve heyecanı anlatabilir misiniz?

Hatırlamaz mıyım? Hüngür hüngür ağlamıştım. Yıl 2009 artık fotoğraf bilgisi ve kadraj olarak bir noktaya gelmişiz. Dijital makineler çıkmış onlara geçiş yapmışız. Dedim ki kendi kendime artık ben camilere çıkmam lazım. Müftülüğe, vakıflara her tarafa gidiyorum ama sonuç alamıyorum. O kadar içim acıyordu ki. Bir gün Sultanahmet’te Firuzağa Camii’nin karşısında bir kafe var, o kafenin en üst katına çıktım. Fotoğrafları çektikten sonra arkamdan biri “O karelerden ben de istiyorum.” dedi. Döndüm, iki genç. Oranın ortaklarıymış.  Kareleri isteyen Mehmet kardeşim bana o kadar yardımcı oldu ki ben şu anda buralardaysam onların sayesinde. Halisane bir duyguyla istemişim demek ki Allah beni onlarla karşılaştırdı. Mehmet Bey’e niyetimi açıklamıştım, bana demişti ki “Siz camileri çok seviyorsunuz, orası belli. Yarın saat 16:00’da gelin ben sizi babamla tanıştırayım. Siz Fatih’ten başlayın” dedi.  Babası Hüseyin amca beni ilgililerle tanıştırdı ve yardımcı olmalarını istedi. O günden sonra benim hayat değişti.  Kubbeye ilk çıktığımda ağladım 

İlk cami, ilk kubbe ve ilk kareler neler hissettiniz?

Abdestli bir şekilde “Ya Allah, ya bismillah” diyerek o gün çıktım kubbeye. İlk basamaktan itibaren hissettiğim duyguyu anlatamam. Yarı yoldan sonra bende istemsiz bir ağlama başladı. Kubbeden aşağıya baktığım zamanki duygumu anlatmanın imkânı yok. Tekrar ağlamaya başladım. Kendime gelince iki rekat şükür namazı kıldım. Cuma saati geldi. Çekime başlayacağım. Heyecan o biçim. İnanın bildiklerimi unuttum o anda. Derin bir nefes çektim ve ilk kareler o gün geldi. 

Her camide haftalarca fotoğraf çektim

Bu serüven nasıl devam etti?

Fatih Camii’nden bir ay çıkmadım. Her gün gittim geldim. Objektifim yetersiz. Alıp geliyorum. Çok zor bir aşamadan geçtim maddi olarak. Elbette bu tür kareler uygun lenslerle çekiliyor. İkinci cami Sultanahmet Camii idi. Elbette yine Mehmet kardeşim sayesinde. Beni Hüseyin Kavaklı hocayla tanıştırdı. Ardından Süleymaniye ve Selimiye Camii’leri takip etti. Her camide günler, haftalar ve aylarca çekimler yaptım. Gördükçe, tanıdıkça, öğrendikçe hayranlığım sürekli arttı. Edirne’ye günlerce gidip geldim. 

Kubbelerden fotoğraf çekerken tedbirinizi nasıl alıyorsunuz? 

Kubbede önce emniyet gelir. Ben yanımda halat taşıyorum. Halat ile kendimi bağlıyorum. Ayakkabılar özel oluyor. Şükürler olsun şimdiye kadar bir kaza geçirmedim.

Cuma namazlarını nasıl kılıyorsunuz kubbede?

İlk zamanlarda acemiydim ama sonra olayı çözdüm. İlk rekâtı çekiyorum. İkinci rekâtta makineyi otomatiğe alarak ben de imama uyuyorum. Buna birçok arkadaşım şahit oldu. Benim her kubbede iki adet seccadem vardır. Selimiye, Süleymaniye, Sultanahmet ve Yeni Camii’de. Çekim yaptığım her camide seccadem vardır. Kubbelerde herkes namaz kılamaz, nasip olmaz. Kubbelerde namaz kılarken ağladığım çok oldu. 

Camilerde çokça vakit geçirdiniz. Sizin özel olarak keşfettiğiniz neler var?

Şehzadebaşı Camii’nin minaresinde Kanuni’nin gözyaşı temsilini hiçbir camide bulamazsınız. Selimiye Camii’nde avluya girer girmez revak üstündeki külahı ben çekene kadar kimse onun farkında değildi. Ayrıca Selimiye Camii’nin kubbesine 99 basamakla çıkılıyor ve Esmâü’l-hüsna ile karşılaşıyorsunuz. Tek ana kubbeden oluşuyor. Kubbede İhlas suresi yazıyor.  Mealen, ‘O Allah ki tekdir. Birdir, eşi benzeri yoktur.’  Mimar Sinan’ın yaptığı tüm eserlerde bu sırları görürsünüz. Süleymaniye Camii’nin minaresinde 114 basamak var. Süre sayısına denk geliyor. Yine Süleymaniye’nin içinde 4 ana sütun var. Bunlar. 4 ayrı diyardan geliyor. Kıztaşı’ndan, Topkapı Sarayı’ndan, Belkıs Harabeleri’nden ve İskenderiye’den. Hepsi zamanının  sembol yapılarıydı. Sinan övünmeyi, kibirlenmeyi sevmez. İşte o yüzden diyor ki ‘sizin sanatınızın üstünde Allah’ın sanatı var.’ 

Sizin gördüklerinizi cemaat veya gezenler de görüyor mu?

Camileri, tarihi eserleri farklı gözle görmeli. Bu eserler çok şey söylüyor. Buradan yüksek sesle söylemek istiyorum. Ey cemaat, ey gezginler sadece görüp, namaz kılıp çıkmayın. Kafanızı çevirin bakın. İnceleyin, görün. Anlayın, anlamaya çalışın. 

Çamlıca Camii de çalışma alanınız. Çamlıca için ne diyorsunuz?

Çamlıca kesinlikle sıradan bir cami değildir. Fatih Camii, İstanbul fethedildikten sonraki ilk selâtin camiidir. Fetih sonrası İstanbul’a vurulan ilk mühür Çamlıca Camii’dir. Bir meydan okumadır. 

Çamlıca Camii fotoğrafınızla Cumhurbaşkanlığından ödül aldınız. Ayrıca o fotoğraf PTT tarafından hatıra pulu olarak basıldı. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cumhurbaşkanımız Erdoğan benim çektiğim fotoğrafı seçti. PTT de anma pulu olarak bastı. Bundan güzel ödül olur mu? Caminin kapılarını bana açan caminin dernek başkanı Ergin Külünk Bey’e teşekkür ediyorum. 

Ayasofya Camii’nde de özel kareleriniz var. Ne zaman, nasıl çektiniz?

Kararnamenin çıktığı günün ertesinde ben Sultanahmet Camii’nin minaresine çıktım. Fotoğraflar çektim. Cumhurbaşkanımız bir konuşmasında “Ayasofya bizim taçlı yıldızımız” demişti. Caminin üst katında bir yıldız var. Orayı buldum ve çektim. Söze  uygun bir kare olmuş oldu.

Çanakkale Köprüsü’nün de neredeyse tüm inşaat aşamalarını fotoğrafladınız. Fotoğrafınız madalyaya basıldı. Neler hissettiniz?

Çanakkale, köprüsünden öte başlıca bir değer. Bizim beraber çalıştığımız Saime Güler Hanım’ın dedesi de orada şehit oldu. Bundan dolayı köprüyü fotoğraflamamız konusunda bana çok ısrar etti. İlk gidişimizde bizi büyüledi zaten. O zamanlar sadece halatlar vardı. Bismillah dedik ve başladık. Bir iki gün derken 11 ay boyunca gidip geldik. Yazın yandık, kışın donduk. Aracımız çamura battı köylüler kurtardı ama pes etmedik. Çok güzel bir arşiv oldu. Bir belgesel çıktı ortaya. Bir gün Darphane Genel Müdürü Yasir Şahin bey çağırdı bizi. Bana, “Ya üstad; biz uygun fotoğraf bulamıyoruz. Cumhurbaşkanımızın talimatıyla Çanakkale Köprüsü ile ilgili madalyon yapacağız.” dedi. Biz istenen kareyi verdik. Daha sonra gittiğimizde madalyaya basılmış hali bizi çok gururlandırdı. Şimdi ise bu fotoğraf yeni pasaportlara yerini aldı. Bizim için farklı bir mutluluk kaynağı. Başarının ödülü oldu.

Fotoğrafların arşive etkisi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Sultan 2. Abdülhamit Han’ın bir sözü var “Her çekilen fotoğraf size binlerce sayfa yazıyı tek bir karede önünüze getirir” mealinde. Ne güzel ifade etmiş Sultan. O yüzden Sultan Abdülhamit Han 36 bin 585 fotoğraf ve albümlerden oluşan bir hazine bıraktı. Fotoğraf, arşiv için işte bu kadar önemli.  Bizlerin çektiği fotoğraflar yıllar sonra günümüzü anlatacak. 

Hayalim Mescid-i Aksa

Yurt dışında fotoğrafını çekmek istediğiniz yerler var mı?

Asıl hayalim Mescid-i Aksa’yı fotoğraflamak. İkincisi Kabe’yi, Osmanlı revakları ile beraber fotoğraflamak. Üçüncüsü ise benim çok hayran olduğum El Hamra Sarayı yani Endülüs. 

Prestij kitaplarınız var yeni projeler üzerinde çalışıyor musunuz?

İlk kitabım “Minarelerden İstanbul”, ikincisi “Mağlova Kemeri”, üçüncüsü de camilerle ilgili olacak. Üçüncüyü buradan ilk kez size açıklıyorum: 13 selatin Camii. Her camiye ait 19 kare olacak. Mimari estetik ile cemaatin buluşması nasıl oluyor onu göstereceğiz. Böyle bir kitap daha önce yapılmadı. 

Fotoğrafta taklit değersizliktir

Fotoğraflarda da taklitçilik çok fazla oluyor mu?

Hem de nasıl. Bir sürü taklitçi fotoğrafçılar var piyasada. Cemil Şahin ne çekmiş, hemen ertesi gün o kadrajı aramaya gidiyorlar. O kare çekilmiş zaten. Siz gidin kendinize özel bir açı bulun. Belki siz daha iyisini çekeceksiniz. Taklitten başka bir şey bilmiyoruz. Bu bir değersizliktir.

Fotoğraf yarışmaları için ne diyorsunuz?

Bir kere şunu net söyleyeyim. Şeffaflık asla yok. Ben bu arada çok kez jüri üyeliği yaptım. Sonra bir daha yapmamaya karar verdim. Ben jüri üyesiyim diye cami fotoğrafları çekmişler. Siz sevdiğiniz için çektik diyorlar. Yani niye dereceye sokmadınız demeye getiriyor. Ben bu tür işleri etik bulmuyorum. 

Kendimi halata bağlayarak minarede sahuru bekledim

Siz çekim yapmadan önce keşif yapıyorsunuz değil mi?

Selimiye Kışlası’nın orada Sağlık Bilimleri Üniversitesi var. Üniversitenin denize bakan kısmında Osmanlı arması var. Osmanlı armasıyla birlikte Çamlıca Camii’ni çektim. Onu nasıl buldum biliyor musunuz? Keşif yaptım en güzel nereden görünüyor diye. Tam sekiz kez gemiyle Eminönü Kadıköy yaptım en güzel açıyı bulmak için. Vapurun en üst güvertesini tespit ettim. 

Türkiye’de çekemediğiniz yerler var mı?

Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır yani Mezopotamya’ya tarihin dönüm noktaları olan yerlere henüz gidemedim. Zaman işte. İnşallah oralara da gideriz.

Farklı çekim anılarınız var mı? 

Bir Ramazan ayıydı. Süleymaniye Camii’ndeydim. İftarı minarede açmam gerekiyor. Hazırlıklarımı tamamlayıp çıktım. Çekim yapıyorum ama içim içime sığmıyor. Farklı bir duygu içindeyim. Başladım ağlamaya. Beni o gün ağlatan yukarıdan gördüklerimdi kuşkusuz.  Erzağımı yanıma alarak minareden kubbeye geçtim. Amacım, sahuru da orada yaparak sabahın o güzel anların çekmekti. Kendimi halatla dış kubbeye bağlayıp uyuduğum ve uyanıp sahur yaptığım an benim için çok farklı bir andı.

Papa fotoğrafımın önünde eğildi

Çok önemli bir hatıram daha var. Papa İstanbul’da Sultanahmet’e geldi. Müftülük benden kubbeden çekilmiş olan fotoğrafımı istediler. Meğerse Papa’ya vereceklermiş. Hediye verme anında Papa fotoğrafa doğru eğiliyor. O anı da gazeteciler yakalamış. O kareyi unutamıyorum.

Fotoğrafım Müslümanlığını yitiren birinin inancını artırdı

Şu hatıra da beni çok duygulandırıyor. ABD’de yaşayan bir dostum kubbeden cemaatle birlikte çekilen fotoğrafı duvarına asmak için istedi. Fotoğrafı  gören başka bir Türk benimle tanışmak istedi. Türklüğünü, müslümanlığını neredeyse unutmuş. Fotoğrafı görünce içindeki duygular canlanmış. O kişiyle Sultanahmet Meydanı’nda buluştuk. Bana öyle sarıldı ki o an hala aklımda. Bu mutluluklar bana yeter.

Önceki Yazı

“Süleyman Çelebi” din dilini türkçeleştirdi 

Sonraki Yazı

Sanatın bir derdi olmalı

Son Yazılar

Gandi mürşid arıyor

İnsan eğitimi Hz. Âdem ile başlayan kutlu bir yolculuktur. Peygamberlerden sonra onların varisleri olan alim arif