Tekke musikisinde güzellik neşet ediyor

17 dakikada okunur

Tekke musikisi bugün gelenekten beslenerek yoluna devam ediyor. Enes Yıldırım, Yüce Gümüş ve Safiye Şeyda Erdaş tekke musikisi üzerine çalışan gayretli insanların bu alanı ayakta tutmaya devam ettiğini aktarıyor. 

Tüm kainat titreşimlerden ibarettir. Yani varlıkların tümü kendi sesiyle beraber var olur. Gezegenler, yıldız kümeleri, dünyamız ve biz… Yaydığımız titreşimler aslında birer ses dalgasıdır ve her an kendi musikimizi oluştururuz. Ahenkli sesler, ruhumuzu her zaman okşar. Kültürümüzde bu sesler bizi Allah’a götüren bir araç olarak görülür. Tekke musikisi bu nedenle kültürümüzün en önemli parçalarındandır. Ömer Tuğrul İnançer bu konuda şunları söyler: “Tekke musikisinde icra edilen musiki bir amaç olmayıp, bir araçtır. Onunla, Peygamberimiz (s.a.v.)’in dilinde ‘büyük savaş’ olarak nitelendirilen nefisle olan savaşın kazanılması amaçlanmıştır. Tekke musikisi, dinî öğretilerin yaşanmasında çok büyük bir etken olan aşkı temin eder ki; musikinin aşkı artırdığı ve ruhları arttığı bilinen bir gerçektir. Tekke musikisinde, kullanılan güftelerle mütenasip olarak tasavvufî bir lirizm, yani ilahi bir neşe ve ritim duygusu hâkimdir. Tekke musikisinde kesin bir sınırlama yoktur. Bir ilahi veya başka formdaki bir eser -Mevlevî ayinleri hariç- farklı tarikatın ayininde kullanılabilmiştir.” İnançer’in üstünde durduğu gibi tekke musikisi dinî öğretilerin aktarılmasında bir araç olmuştur. Allah aşkıyla yapılan musiki, dinî bir fayda sağlayarak “güzeli aramak” için bir vesile olarak tanımlanmıştır. Nihad Sami Banarlı da yine “Başta söz sanatı (şiir) olmak üzere bütün güzel sanatları ‘nefs’ denilen ağır yükten kurtarmak için kullanmıştır.” ifadelerini kullanır. 

Tekke musikisi, tarihimiz boyunca en güzel şekilde icra edildikten sonra maalesef “tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu”yla bir sekteye uğramıştır. Musikiyi icra edecek tekkeler sırlanmıştır. Aradan geçen yılların ardından şimdi, birbirinden önemli gelişmelerle tekke musikisi yeniden varlığını gösterir hâle gelmeye başladı. Peki görünen gelişmeler neler, yani tekke musikisi bugün ne durumda? Bir yanda geleneğin devam etmesi üzerine onlarca önemli çalışmayı sürdüren isimler, tekkelerin restore edilerek musiki icralarında kullanılması, yani geleneğin beslenmeye çalışılması diğer yanda popüler kültür tarafından sadece “tasavvuf musikisi” olarak görülmesi… İşte bu çıkmazın ne olduğunu anlamak, algılayabilmek için tekke musikisinin bugünkü durumunu uzman isimlere sorarak meseleyi irdelemeye çalıştık. Kasımpaşa Hüsameddin Uşşaki Tekkesi Serzakiri Enes Yıldırım, tekke musikisinin bir tefekkür aracı olduğunun altını çizdi. Doç. Dr. Safiye Şeyda Erdaş bu geleneğin beslenmeye devam ettiğini belirtirken Tasavvuf İrfan Meşkleri Topluluğu Sanat Yönetmeni Yüce Gümüş de musikinin aslının tekkede icra edildiğine dikkat çekti. Üç ismin ortak kanaati ise tekke musikisine olan ilginin bugün arttığı yönünde. Yani bu konuda çok değerli çalışmalar yapan isimler sayesinde gelenek beslenerek büyürken eski usüllere de geri dönülme gayreti görülmeye başladı.

Tekke musikisi bir tefekkür aracıdır

Enes Yıldırım (Kasımpaşa Hüsameddin Uşşaki Tekkesi Serzakiri)

Tasavvuf büyükleri musikiyi şöyle tanımlamışlardır; Kainatın “Kün(Ol!)” emriyle yaratılışında, yüce Rabbimizin nidasının bizde kalan izidir. Dünya musiki tarihine bakacak olursak, musikinin çıkış noktası hep dinî merasimlerle ortaya çıkmıştır. Bizim geleneğimizde de musiki din kaynaklıdır. Bu babda tekke musikisi de bir tefekkür aracı ve zikrullahda dervişlerin aşkını arttırıcı bir unsur olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü bestelenen ilahilerin hepsi Allah-u teala hazretlerini ve Rasûl-ü Zişan efendimizi övmek, onlara olan muhabbeti dile getirebilmek, ayet ve hadislerin şerhini bir öz olarak insanlara aktarabilmek maksadıyla, ilahi bir ilhamla kaleme alınmıştır.

Bu geleneğe sevdalı olanların sayısı artıyor

Günümüzde geleneği sürdüren tekkelerde, usul ve erkana riayet edilmek suretiyle bu musiki devam ettirilmektedir. Bu musiki, zevk-i selim sahiplerinin zevk aldığı bir unsur olması hasebiyle her dönemde taliplisi olan fakat popüler kültürün etkisiyle yozlaşma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığından bir dönem taliplisi az olsa da; son yıllarda bu geleneğe sevdalı olanların sayısı hamdolsun artmaktadır. Özellikle popülariteden sıkılan gençlerin ilgisi takdire şayandır. Tabii meşk usulü yani diz dize bir usta/çırak ilişkisiyle eğitim meşakkatli olsa da günümüz koşullarında eğitim şekli değişiklik göstermektedir. Gelenekteki diz dize meşk usulü bugün yerini daha çok toplu icralara bırakmıştır. Tabii ki sevdalı olanlar bir ehil bulup eğitimlerini sürdürmektedirler.

Tekkelerde ilahi okuyan zakirlerin durduğu yere maksure denir. Eskiden maksureye çıkan zakirlerin binlerce ilahiyi ezbere bilme şartı aranırmış. Tabii günümüzde böyle bir şart kalmasa da maksureye çıkacak zakirin yeterli sayıda kadim eserleri bilmesi gerekmektedir. Günümüzde bu eserleri zakirler, meşklerde ve teknolojinin gelişmesiyle kayıtlardan dinleyerek kendilerini geliştirmektedirler. Umuyoruz ki bu musikiye olan ilgi giderek daha çok artar ve kaybolmaya yüz tutan geleneğimiz yeni nesillerin muhabbet ve gayretiyle geleceğe taşınır.

 

Gelenek beslenmeye devam ediyor

Doç. Dr. Safiye Şeyda Erdaş (Sakarya Devlet Konservatuarı)

Din ve müzik insanlık tarihi boyunca hep yanyana olmuş ve birbirini beslemiştir. Çünkü müzik duyguları ifade etmede çok güçlü bir araçtır. İnsan tabiatında bir çok olay ve olguya karşı coşku ve itminanı sağlar. Ayrıca öğretim anlamında da çok etkili ve yardımcıdır. İslam kültüründe, çıkan tüm aykırı görüşlere rağmen müzik bu üç misyon ile her zaman aktif bir konumda olmuştur. Anadolu coğrafyasında özellikle tekkelerin kapatılmasıyla aktarım bakımında ciddi bir kesinti ile karşı karşıya kalan tekke müziği geleneğimiz, bu alanda tecrübe ve birikime sahip gönül erlerinin gayretleri ile günümüze ulaşmayı başarmıştır. Osmanlı bakiyesi topraklarda da zaman zaman dinî yasaklamalar ve savaşlar gibi sebepler ile tekke musikisi zor dönemler geçirmişse de bugün hâlâ tasavvufi kültür ile birlikte birçok coğrafyada bu geleneğin devam ettiğini görmekteyiz. Yapılan akademik çalışmalar vesilesi ile yeni veriler ortaya konarak bu sahadaki birçok boşluk dolduruluyor ve devam eden icra gelenekleri, eserler kayıt altına alınıyor. Cumhuriyet sonrası dönemde özellikle tasavvufi kültürün başkenti olan İstanbul’da tekke kültürüne hakim insanlar kendi şahsi gayretleri ile sonraki nesillere bu alanda bildiklerini aktarmış. Tekke musikisi icralarını talim ettirmişler, eserlerin ses ve nota kayıtlarının günümüze ulaşmasını sağlamışlardır. Bugün yine bu kanaldan yetişmiş müzisyenlerimiz geleneği devam ettirmekte ve aynı şekilde aktarımını sağlamaktadırlar. Bir yandan da tekke musikisinde yeni eserler ortaya koyarak bu geleneği beslemeye devam etmektedirler. 

 

 

Musikinin aslı tekkelerde icra edilir

Yüce Gümüş (Tasavvuf İrfan Meşkleri Topluluğu Sanat Yönetmeni)

Tekke musikisinin bugünkü durumunu doğru şekilde anlayabilmek için geçmişteki duruma bakmamız gerekir. Antik çağdan itibaren musiki bir ilim olarak görülmüştür. Ceddimiz de bunu İslam kültürüyle harmanlayıp, son derece yüksek bir noktaya getirmiştir. Özetle ceddimiz musiki ilmini bir eğitim aracı olarak görüyor. Bu aracın en somutlaşmış hâllerinden bir tanesi de tekke musikisidir. Sizin sorunuzun da “tasavvuf musiki” değil “tekke musiki” üzerine olmasından büyük mutluluk duydum. Çünkü bu musikinin aslı tekkelerde icra edildiği için adı tekke musikisidir. Tasavvuf musikisi kavramı, cumhuriyetin kurulmasından sonra tekke ve zaviyelerin yasaklanması kanunundan müteşekkil sonradan bir çare olarak bulunmuş bir isimlendirmedir. Zamanında imanı, inancı anlatma noktasında bir eğitim vasıtası olarak kullanılmış musikinin misyonunun zirveye ulaşmış olduğu nokta tekke musikisidir. Haftanın belli günlerinde tekke, zaviye ve asitanlerde bir araya gelen dervişhan işte bu ilmin aracılığıyla irşad edilmiş ve son derecede kalıcı bir öğrenim bu metodla sağlanmıştır. Lakin malum olduğu üzere tekke ve zaviyelerin sırlanmasıyla bu aktarım nihayete ermiş. Bu eğitim metodundan insanlar mahrum kalmışlar. Lakin, artık yavaş yavaş bu güzellik neşet etmeye başladı. Fakat tabii ki geçmişteki misyonunu a’dan z’ye yerine getirir durumda değil. Çünkü inkıtalar her zaman bazı kayboluşları, bazı silinmeleri de beraberinde getirir. Fakat yine de ne kadar şanslıyız ki, bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar da olsa, bu işin aslını bilen insanlarla beraberiz. Şimdiden bunu tekrar hayata geçirme noktasında gayretli çalışmalar olduğunu da müşahede ediyoruz. 

Tekke musikisi kaybolmasın diye gayret sarf edilmiş

Geçmişin saltanatlı dönemiyle günümüzün yeniden ihya çalışmaları arasında da bu ilim kaybolmasın diye son derece gayret sarf etmiş insanların varlığından bahsedebiliriz. Mesela Muzaffer Ozak, Safer Dal gibi isimler tekke musiki kaybolmasın diye son derece büyük gayret sarf etmişlerdir. Bunun yanında Yusuf Ömürlü, Sâmiha Ayverdi bu geleneksel zikir, ayin, ilahi türleri kaybolmasın diye çaba sarf etmiş isimlerdendir. Yine Nazmi Ceylan Baba, kendisini bir figür olarak ortada çok tutmuyor ama bilgi, birikim ve bunu aktarma noktasında ilgililerine son derece lütufkârdır. Son dönem zakirbaşıların da gayret ve katkıları var. Ve bazı türler geliştirilmiş… Mesela şarkıyı andıran ilahilerin bestelendiği bir dönem olduğunu görüyoruz. Bu dönemler bu işin kaybolmaması noktasında ne kadar gayret sarf edildiğini delalet eden unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Dikkat ederseniz saydığım isimler, yani bu işin kaybolmaması noktasında gayret gösterenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Fakat onların berakâtıyla biz bugün bu ilahileri meşk edebiliyoruz. Artık konser mahiyetine, hüvviyetine bürünmüş faaliyetlerde bunları icra edebiliyoruz. Son yıllarda devletimiz tarafından son derece büyük gayretlerle restore edilen tekkelerde de bazı icraların yapıldığını, bazı toplulukların, grupların buralarda da aslına uygun icralar yapma gayretinde olduğunu görüyoruz. İşi aslına çevirme noktasındaki bu gelişmelerden son derece memnunuz.

Önceki Yazı

Varlığa gülümsemek

Sonraki Yazı

Borges, Lem ve Rheya

Son Yazılar

Gandi mürşid arıyor

İnsan eğitimi Hz. Âdem ile başlayan kutlu bir yolculuktur. Peygamberlerden sonra onların varisleri olan alim arif