Direnişe sanattan bakış

17 dakikada okunur

Tarihimizde hem bir kara gece hem de bir direniş ruhunun uyandığı, 15 Temmuz Darbe Girişiminin üzerinden altı sene geçti. Altı sene içerisinde sanatın her dalında darbenin izlerini sanatçılar sanata taşıdılar. Sanatlarıyla topluma meşale tutan; yazar Sibel Eraslan, ressam Murat Sevinç, yönetmen Avni Özgürel, müzisyen Yücel Arzen ve oyuncu Ali Nuri Türkoğlu’na 15 Temmuz’un sanata yansımasını sorduk.

15 Temmuz Darbe Girişiminin üzerinden 6 yıl geçti. Türkiye Cumhuriyeti demokrasisini hedef alan darbe girişimi milletin oluşturduğu tek yumruk ile bertaraf edildi. Türk halkının darbeci hainlere karşı göstermiş olduğu direniş destanı zihinlere kazındı. Tüm dünyaya Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bir bütün olduğunu gösteren darbe direnişi 2017 yılından bu yana “15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü” olarak anılmaktadır. Yaşadığı dönemin tanığı olan sanatçının toplumsal olaylara bakışında, toplumsal olayları yorumlayışında her zaman yaşanılan günün tarihi vardır. Bir toplumun tarihini yazanlar sadece tarihçiler değildir. Kimi zaman bir resim, bir şiir ya da bir şarkı ciltler dolusu kitaplardan daha çok öğretici olabilir. Albert Camus: Acı çeken kitleler sustukça birlerinin onların yerine konuşması gerektiğini söyler, bizim yerimize de sanatçılarımız konuşuyor. 15 Temmuz darbe girişiminde, sanatçıların o gecenin anısına yaptıkları eserler ile üzerinden altı yıl geçmesine rağmen bugün hala şehitlerimizin acısını ve direnişin ruhunu hissediyoruz. Toplumsal olaylar dünya düzeninde değişen dengeler, kültür ve sanat alanında da yansımalarını bulmuştur. Kolombiyalı sanatçı Fernando Botero, Ebu Garip Hapishanesinde Amerikalı askerlerin Iraklı tutuklulara yaptıkları işkenceyi konu alan bir dizi resim yapmıştır. Botero, 2004 yılında tamamlanan bu resimlerin herhangi bir müzeden davet almadıkça ABD’de sergilemeyeceğini söylemiştir. “Bu resimleri hiçbir ticari amaç gütmeden yaptım. İnsanların çektiği acıların, karşı karşıya kaldıkları aşağılanmalarının üzerinden para kazanmayı düşünemem. Bu resimleri bazı kişilerin özel koleksiyonunda ayıbının unutulmasına olanak vermemeliler” der Botero. Şarkılar, şiirler, filmler, resimler her biri sanat eseri olmalarının yanında birer hatırlatıcılar aslında. Sanatçı sanatı ile topluma meşale tutmakta, o gecenin karanlığına sanatlarıyla ışık tutan sanatçılarımızla 15 Temmuz Darbe Girişimi gibi bizleri derinden etkileyen toplumsal olayların sanata yansıması üzerine konuştuk.

“15 Temmuz modern zamanlarda kurucu bir destan yazdı”
Sibel Eraslan (Yazar)

Kadim bir tartışma olan biçim ve içerik ilişkisinin sanat üretimindeki başatlığı eski zamanlardan beri tartışılmıştır. Sanatı biçim midir ortaya koyan, yoksa içerik ve anlam mıdır mayalayan? Ama daha aykırı bir şey söyleyeceğim, 15 Temmuz Darbesine yönelik direnişin başlı başına bir sanat ortaya koyduğunu düşünüyorum. Bizim milli sanatımız olan direniş ve diriliş hem içeriği hem biçimiyle 15 Temmuz gecesi bir destan yazdı… Destan kelimesini takdis etme gayesiyle söylemedim. Tarihin meçhul bir kısmını, destanlar aracılığıyla çözümleriz. Milletlerin varoluş menkıbesi gibidir destanlar. Kalevala Fin, Dede Korkut Türk destanları böyledir. Biz bu çağda böylesi bir kurucu milli hikayenin daha ortaya çıkabileceğini düşünemezdik. 15 Temmuz bunu yaptı. Modern zamanlarda kurucu bir destan yazdı. Bu kadar güçlü bir içerik, şehitlerin adanmışlığı ile şahlanan, kanla boyanmış dolayısıyla dünya ile ahireti bu kadar bitiştirmiş, iç içe geçirmiş bir şanlı direnişin sanatını yapmak takdir edersiniz ki çok zordur. Güneşin gölgesini aramak gibi bir şey. 15 Temmuz için düzenlenen roman ve şiir yarışmalarında jüri üyesiydim… Bunun ne kadar zor olduğunu okuduğum sayfalarda hissetmiştim. Ayrıca oratoryo, müzikal ve tiyatro çalışmalarının içinde bulundum. Hepsinde de benzeri zorlukları yaşadık. Henüz taziyesi bitmiş bir acı değil 15 Temmuz… Ve görkemi çok kudretli. Üçüncü olarak mukaddesatını incitmemek de icap ediyor. Ama öte yandan çağımız unutmalar ve unutulmalar çağı. Tarihi bilince ancak sanatla armağan edilebilecek aziz bir hatıra.

“Toplumsal olaylar sanatçılar için hep ilham kaynağı olagelmiştir.”
Murat Sevinç (Ressam)

Bizim için kara bir gün. Bu tür toplumsal olaylar sanatçılar için hep ilham kaynağı olmuştur. Sanatçının, doğası gereği sosyolojik değişimler içerisindeki çelişkileri ürünleriyle yansıttığı gibi, bu çelişkileri kendine özgü bir yolla biçimlendirerek farklı sanatsal ifadelere ulaşır. Darbe gecesiyle ilgili 40’a yakın çizim yaptım. 15 Temmuz gecesiyle ilgili olan çizimlerimi şimdi yapamam, çünkü eser ortaya koyarken en önemli şey duygudur o gece hissettiğim duygular ışığında eserlerimi yaptım. Bazı duygular vardır sözle anlatamazsınız ressam olmamın en büyük avantajı sözle anlatamadıklarımızı resimle kağıda dökebilmek. Tarih boyunca da sanatçı hep bir öncü rolü üstlenmiştir. 1808 yılında Fransız ordularının İspanya’ya girmesinden sonra, kraliyet ailesini tahtından indiren Napolyon, kardeşi Joseph Bonaparte’ı tahta geçirmişti. Bu ortam halkın Fransız istilacılara karşı ayaklanmasına neden oldu. Fransızlar İspanyol protestocuları kurşunladı ve toplu katliam yapıldı. “2 Mayıs” ve “İsyancıların Kurşuna Dizilişi-3 Mayıs” adlı eserleriyle Goya şiddet, kötülük ve dehşeti görünür kılarak insanların acılarını ve uğradıkları haksızlıkları betimledi. Goya belki de o eserlerini yapmasaydı dehşetin boyutu çekilen acılar tarihin sayfalarında yok olup gidecekti. Biz ressamlar bir yazarın yazdığı sayfalarca yazıyı bir tuval üzerinde fırçamızla anlatırız.

“15 Temmuz’u sanatımıza yeterince yansıtamadık.”
Avni Özgürel (Yönetmen)

Her şeyden önce darbe gibi toplumsal olayları işlerken gerçeklikten kopmamak lazım. Düşünsel olarak karşı olduğumuz bir hadiseye bakarken dahi olsa duygusal mesafeyi korumak gerekiyor. Tek boyutlu olarak yansıtıldığında seyircinin algısı arzu ettiğimi çizgiye gelmiyor. Seyirciyi hem düşündürecek hem de tebessüm ettirecek ayrıntılar barındırmak gerekiyor. Olabildiğince gerçeğe yakın olmak gerekir illa da gerçeği yansıtacağım diye işkence gibi rahatsız edici sahneleri ayrıntılı bir şekilde vermek yanlıştır. 15 Temmuz ile ilgili İstanbul eski Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın notlarının ışığında bir belgesel yapıldı. Gerçeklik çizgisine oturan bir belgesel oldu ve ileride yapılacak çalışmalar için de bir kaynak olmayı teşkil ediyor. Belgeseller her ne kadar gerçeğe yakın da olsa her zaman objektif olmayabiliyor. 15 Temmuz’un sinema da eksik kalan taraflarından biri de dramadır. Darbe asla küçümsenecek bir olay değildir. Ne yazık ki biz 15 Temmuz’u sanatımıza yeterince yansıtamadık.

“Gençlerle beraber 100 yıl sonrasından cevap verdik: Korkmuyoruz!”
Yücel Arzen (Müzisyen)

O geceyi hiç unutmayacağım. Unutmamak, unutturmamak için şarkısını söyleyeceğim. Şarkılar niçin var? İnsanın yazgısı unutmak; şarkılar işte bu yüzden var. Bu yüzden çizildi mağara duvarına resimler. Ve 10.000 yıl sonra o mağaradan “… geçen binlerce yıla rağmen değişen hiçbir şey yok!” diye gülümseyen Pablo Picasso aynı gerekçe ile yaptı ünlü Guernica’sını. Ya da Goya’nın 3 Mayıs 1808’ini hatırlayın.
Geçen yıl 15 Temmuz’u anma, anlama ve kutlama eylem ve merasimleri İstiklâl Marşımızın kabulünün 100. yılına denk geldi. Ben de o yüzden şiir geleneğimizde sıkça yapıldığı gibi İstiklâl şairimiz Mehmet Akif’e bugünden bir cevap vermek istedim. Bunu üstelik tarih boyunca yaşlıların en hafif tabirle gayr-i ihtiyari olarak kabul ettikleri ve aslında burun kıvırdıkları zamane gençlerle yaptım.
Gençlerle beraber 100 yıl sonrasından cevap verdik: Korkmuyoruz!
HÜRRİYET ÇAĞRISI
Korkmuyoruz gecenin karanlığından; hiç korkmadık.
Korkmuyoruz! Nazlı hilâl bize cesaret veriyor!
Kaybolsak?
Buluruz; Yönümüz Hakk’ın yolu…
O yıldız gökte bizim için parlıyor
Bu yıl ise “Müdafaa” ismini verdiğim bir şarkı ile o geceyi anacağım ve unutma yazgısına direneceğim. Müdafaa’nın derdi ise tam olarak şu; “15 Temmuz’un diğer vatan savunmalarından hiçbir farkı yoktur! Çanakkale’den, Plevne’den, Medine’den Kut’ül Amare’den, Sakarya’dan, İstiklâl Harbi’nden… Onlar ne ise 15 Temmuz da o’dur!” O kadardır. Ne bir eksik ne bir fazla.

“Sanat, hayatın gerçekleriyle beslenir”
Ali Nuri Türkoğlu (Oyuncu)

Bu son yaşadığımız menfur darbe girişimi 251 insanımızın şehit ve onlarca insanın gazi olmasına sebep olan bu kanlı saldırı, sanatçının daha derin düşünmesine, durmasına ve etrafına yeniden bakmasına sebep olmuştur diye düşünüyorum. Bu tarz kırılma noktaların sanatı olumlu yönde etkilemiştir. Bir anlamda sanat hayatın gerçekleriyle beslenir, sanatçının büyük kırılma noktaları yoğun vitamini proteini aldığı yerlerdir. Bugüne kadar onlarca yerli yabancı filme konu olmuştur darbe. Bizim toplumumuzda çok derin yaralar travmalar açtı onlarca yıl izlerinin kapanması çok güç. Sanatçı meseleye daha derinden bakıp bunun içtimai sosyal sebeplerini toplayıp sanata dönüştürmekle mükellef insanlar olduğu için bir çalışma alanı laboratuvara dönüşür sanatçı için bir mercek tutar yakınlaşır, sinema filmine dönüştürür keza diğer sanat dalları için de bir ilham kaynağına dönüşür. Böylesine acı olaylar henüz tazeyken üzerine filmler yapılmasını doğru bulmuyorum. Belgesel olarak yapılabilir. Çünkü belgeseller dökümanter niteliğindedir ama sanata dönüşmesi zaman alır daha meşakkatli bir süreçtir. Paul Valery’nin sözüyle açıklayacak olursak “Sanat meyvenin içindeki vitamin gibi erimiş olmalıdır, gözle görülür olmamalıdır.” “Babam ve Oğlum” filminde 1980 Darbesi işlenmişti, darbenin insan üzerindeki yansımalarını travmalar düşüşler ve acılar olarak gösterilmişti bunun gibi çok iyi işler ilerleyen zaman içerisinde oluşacaktır.

Önceki Yazı

Bibliyofil ve bibliyomanların gözünden kitaplar

Sonraki Yazı

Shirley, kalk artık bahar geldi!

Son Yazılar

Gandi mürşid arıyor

İnsan eğitimi Hz. Âdem ile başlayan kutlu bir yolculuktur. Peygamberlerden sonra onların varisleri olan alim arif