Özgün sanata değer verilmiyor!

19 dakikada okunur

Dünyada ve Türkiye’de isim yapmış ressam Yücel Dönmez, sanata olan ilgisini ve çağdaş sanatlar üzerine eleştirilerini Litros okuyucuları için paylaştı: “Amerika’da sanatçının özgün çalışmaları takdirle karşılanırken, ülkemizde özgün sanatçıya, ‘Acaba nereden taklit etmiş?’ gözüyle bakılıyor. Çünkü görsel sanatlarımızın eğitimi verilirken sanatçı adayına nasıl özgünlüğe kavuşur ve kendine özgü çalışmalar yapabilirin anahtarı verilmiyor. Çünkü genelde eğitim veren kesim de özgün değil ki.”

Sizleri Türkiye’nin belki de en özgün sanatçılarından bir tanesiyle tanıştıracağım. Türkiye’de ve dünyada sanat alanında birçok ilke imza atmış ressam Yücel Dönmez. Kendisinin sanatıyla ilgili Avrupalı sanat yazarı Nilo Casares bir kitap bile çıkartmış yakın geçmişte. Uzun yıllar Amerika’da yaşamasına rağmen ülkesine ve Türk sanatına olan tutkusu hiç kaybolmamış bir isim Yücel Dönmez. Gelin isterseniz kendisiyle İstanbul Mecidiyeköy’deki resim atölyesinde gerçekleştirdiğimiz röportajımıza geçelim.

Eski bir gazetecisiniz aynı zamanda. Gazetecilikten ressamlığa geçiş süreciniz nasıl oldu?
Gazetecilik mesleğine lise sıralarında Erzurum’da yerel gazetelerde köşe yazarlığı yaparak başladım. Liseden sonra Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’na birincilikle girerek, sanat eğitimim başladı. Aynı zamanda İstanbul’da Günaydın Gazetesi, Hürriyet Haber Ajansı ve Cumhuriyet Gazetesi’nde çalıştım. Yaz aylarında da dağ rehberliği yaparak, Ağrı Dağı dahil, Türkiye’nin dağcılık bakımından önemli tüm dağlarına yabancı dağcı gruplarını götürdüm.
Dünyada kar üzerine resimler yapan ilk sanatçısınız. Bu özelliğinizle dünya sanat tarihinde yer edinen bir ressamsınız. Sizden dinleyebilir miyiz?
Türkiye’de ilk defa Land Art (Arazi Sanatı) çalışmalarım dağcılık nedeniyle başladı. Çünkü yazın 2-3 ay dağlarda rehberlik yapıyor, kışın da Uludağ’da kayak öğretmenliğimi sürdürüyordum. Kaçkar Dağları’nın Altıparmak kesimine 11 kaya heykel yaparak Kuartat Vadisi’ne armoni halinde dizdim ve etkinliğimin adına da Doğa Düzenlemesi dedim.

Dağcı ve kayakçı olmam sanatımı dağlara taşımamı sağladı
Dağ rehberliğimle ülkemde ilk Land Art etkinliğini başlatarak, çağdaş sanatta da ilk kez önemli çapta bir etkinliğe imza atmıştım. Okulun son sınıfındayken, Uludağ’da kar resmi yaptım. 1968 yılında Erzurum Palandöken Hınıs Boğazı’nda, ilk kar resmi denememi o zamanın tanınmış fotoğraf sanatçılarından Mehmet Avcıdırlar belgelemişti. 1975 yılında ise Kar Resmi etkinliğimi hayalimi gerçekleştirdim ve o etkinliğime TRT’de Neslihan Gence’nin Sanat Çevresi programında uzun uzadıya yer verildi. TRT ekibi Uludağ’da resmi çalışırken gün boyunca çekimler yaptı. Televizyonda Kar Resmi etkinliğimi izleyenler, delinin birisi Uludağ’da kömürle kara resim yapmış diye yorumladılar, çünkü o tarihte televizyonumuz siyah beyaz yayın yapıyordu ve ülkemizin tek kanalıydı. Bugün dünyada kar üzerine ilk defa resim yapan sanatçı olarak, dünya sanat tarihi araştırmalarında yer alıyorum. Sanatı dağlara taşımam ve arazi sanatı yapmam, dağlarda sanat atölyesini ancak bu şekilde oluşturabildiğim için gerçekleşti.
Görsel sanatlar alanında dijital çalışmalar yapan ilk Türk sanatçısısınız aynı zamanda. Bu dijital çalışmalardan bahseder misiniz bizlere?
Dijital çalışmalarıma 1988 yılında Chicago’da Corel Draw programı ile resimler yaparak başladım ve 2001 yılında da Ankara’da Zerdüşt Galeri’de ilk dijital-kolaj kişisel sergimi açtım. O sergi dünyada ilk kişisel dijital resim dergisiydi ve bunu da Chicago Çağdaş Sanatlar Müzesi küratörlerinin bana yazdığı bir mektup da ortaya koyuyor. Çünkü o tarihte daha müzelerde bile dijital sergiler başlamamıştı. 2001 yılında Berlin Dünya Elektronik Fuarı için Berlin’e gittim ve fuar boyunca video çalışmalarım büyük flat ekranlarda gösterildi. Ayrıca 1974 yılında Kaçkar Dağları’nda yaptığım 11 kaya heykel ile gerçekleştirdiğim Doğa Düzenlemesi de ülkemizde yapılan ilk düzenleme sanat etkinliği oldu.

Türk görsel sanatlarından bir ilk
Ünlü İspanyol sanat yazarı ve felsefeci, Nilo Casares, sizin sanatınızla ilgili bir kitap yazdı.
Ünlü İspanyol sanat yazarı, sanat felsefecisi ve müzeler küratörü Nilo Casares’in sanatımla ilgili yazdığı kitabı da Türk görsel sanatlarında bir ilktir. Bugüne kadar Avrupalı herhangi bir ünlü sanat yazarı, bir Türk sanatçıyla ilgili böyle bir kitap yazmadı. Kitabında sanatımla ilgili Nilo Casares’in ileri sürdükleri, dünya görsel sanatlarında özgün bir değer taşıyor. Nilo Casares, bana Kuantum Optik sanatın benzersiz temsilcisi olarak yer verirken, “Yücel Dönmez resimleri, dijital eserleri, heykelleri ve arazi sanatı çalışmalarıyla, aslında kendisinin sanatını ortaya koyuyor ve bununda sanat kavramları arasında yer bulması gerektiğine inanıyorum” şeklinde ifade ediyor. Günümüzde birçok sanatçı, belli bir görselin, yorumun dışına çıkmadan, alışmış oldukları çizgiden sapmıyorlar. Benim çalışmalarım ise, aynı temelden çok çeşitlilik ortaya koyabiliyor. Gerek malzeme farklılığı gerek çalışmalarıma yüklediğim anlatım ve genelde alışılmış çizgilerin dışında bir şeyler yapabilmem ve bunda ısrar edici olmam, Nilo Casares tarafından yeni bir akım gibi görülüyor.
İstanbul’da yaşayan birçok vatandaş gün içinde sizin eserlerinize bakarak geçiyor ama çoğu size ait olduğunu bilmiyor.
Türkiye görsel sanatlar dünyası, beni kamusal alan çalışmalarımla da tanır. İstanbul kentinin çağdaş sanat koleksiyonu olarak sayılan kamusal alan çalışmalarımın ilki, Taksim Füniküler İstasyonu’nda başladı. Zamanın İBB Metrolar Kontrol Mimarı Sayın Feriha Mert’in bir gazetede gördüğü benimle ilgili röportaj üzerine, kamusal alan çalışmalarım için teklif geldi. Taksim Füniküler İstasyonu’ndaki büyük resim 12 metrekare, cam altı resim 7 metrekare, vagonları hareket ettiren çarkı kinetik sanat olarak tasarladım o da 4 buçuk metrekare çapında ve vagonların girdiği tünelin üzerinde bulunan 5 metrekarelik İstanbul sentezi dijital-kolaj çalışmam, bu alandaki ilk eserlerim oldu. Daha sonra Şişhane-Kasımpaşa girişindeki dijital-kolaj çalışmalarım, Kirazlı İstasyonu’ndaki çağdaş sentezlerim, Bağcılar İstasyonu, Yenikapı-Aksaray İstasyonu’ndaki cam altı çalışmalarım ve 3D sütunlar, Levent Özdilek AVM metro çıkışı tavanı 250 metrekare kuşlar sentezim. Yakacık İstasyonu’nda Vav çalışmam ve son olarak Altunizade İstasyonu’na konulan 8 çalışmam her biri 25 metrekare. Özel bir mühendislik çalışmasıyla oval duvarlara yerleştirilen çalışmalarım 100 metrelik bir salona yayılmış durumda ve benim kamusal alanda bulunan büyük müzem gibi. Ayrıca Anadolu Adalet Sarayı ana salonunda 82 metrekare cam altı çalışmalarım ve binada onlarca eserim yer alıyor.Amerika’da eserlerim takdirle karşılanıyor
Amerika ve Türkiye arasında mekik dokuyan bir sanatçısınız. Ayrıca Amerika’da da çok tanınan bir ressamsınız. İki ülkenin sanatını karşılaştırdığınızda ne gibi farklılıklar görüyorsunuz?
Amerika’da sanatçının özgün çalışmaları takdirle karşılanırken, ülkemizde özgün sanatçıya, “Acaba nereden taklit etmiş?” gözüyle bakılıyor. Çünkü görsel sanatlarımızın eğitimi verilirken sanatçı adayına nasıl özgünlüğe kavuşur ve kendine özgü çalışmalar yapabiliriz anahtarı verilmiyor. Çünkü genelde eğitim veren kesim de özgün değil ki. Bugün benim geliştirdiğim teknik ve üslubumun yüz binlerce kopyası veya benzeri çalışmalar yapılıyor ve çoğu da boyaları akıtarak tesadüfi bir şeyler yapıyor ve her yapan da sanki kendi icat etmiş gibi havasını atıyor. 1987 Temmuz ayında ben renkli çalışmalarımı Amerika’nın 3 büyük müzesinden biri olan The Art Institute of Chicago’da tescilledim. Eğer bana bir usta arıyorlarsa 1987 yılından önce herhangi bir sanatçının yaptıklarımı yapmış olabileceğini araştırsınlar. Bunu yapanlar sonunda gördüler ki yüzbinlerce amatör veya profesyonel benim verdiğim temelden faydalanıyor. Bugün ünlü bazı yabancı galeriler tarafından temsil edilen bazı sanatçılar da benim kopyacım ve bu bilindiği halde işlerine devam ediyorlar. Çünkü yalnız ülkemizde değil, dış dünyada da sanat alanında uyanıklar, dürüstçe davranmayanlar çoğunlukta. Sanatta özgünlüğü kavrayabilmek çok önemli ve aynı zamanda da zordur. Çok iyi araştırma yapmak ve görsel sanatları herşeyiyle algılamak gerekir. Bugüne kadar parayla ders vermedim fakat yetenek gösteren bazı öğrencilerim oldu ve hepsi de özgünlüğü bir tarafından yakaladı. Fakat bir kişi kalıcı oldu, o da Güzel Bakır. Bugün özgün çalışmaları ile genç bir sanatçı olarak geleceğe ümit veriyor.
Zenginler Türk sanatına gereken desteği vermiyor
Dünyada resim sanatı olarak neden daha fazla bilinmiyoruz?
Ülkemizin görsel sanatlarda dış dünyaya gerektiği gibi açılamamasını, ülkemizde sanata yapılan yatırımların yanlış olmasına bağlıyorum. Yaşadığı topraklardan zengin olmuş herkesin, ülke değerlerini yükseltebilmek için elini taşın altına gücü yettiğince koyması gerekiyor. Bu durum gelişmiş ülkelerde böyledir. Oysa bizim ülkemizde sanata yatırıma odaklanmış birçok ismin, “Ben Türk resmi almayı bıraktım” dediğine tanık olduk ve o isimler yabancı sanatçılara yatırım yapmaya başladılar. Bugün ülkemizde sanat koleksiyonculuğu açısından yeni bir kuşak oluşmaya başladı ve bu yeni kuşak daha duyarlı.
Yeni nesil sanatçılardan takip ettiğiniz var mı?
Yeni nesil sanatçılarından izlediğim birçok isim var ve ortaya özgün bir tavır koyup koruyamayacaklarını takip ediyor ve gerektiğinde yorumlar da yapmaktayım. Sadece asistanım Güzel Bakır çok özgün bir teknik ve üslup geliştirdi. Üslubunu da çok başarılı eserler ile ortaya koyuyor. Bugün diyebilirim ki Güzel Bakır ülkemizde akademik eğitim almayanlar için bir emsal olacaktır. Bugün dünya görsel sanatlar tarihinde akademik eğitim almamış birçok sanatçı var ve sanat eğitimle değil, yetenekle de olan bir hünerdir. Sanat yapanın fikirleri, el becerisi, gözü, kulağı tüm duyuları çok iyi gelişmiştir ve gerçek sanatçı yeteneğini kullanarak, duyularından beslenir. Güzel Bakır komple bir sanatçı ve Bizim Kitaplar Yayınevi’nden çıkan iki romanı da bulunmaktadır.

Görsel sanatları piyasasının yeni bir disipline ihtiyacı var
Ülkemiz görsel sanatlar piyasasının yeni bir disipline ihtiyacı var. Galeriler desteklenmeli ve galeri-sanatçı ilişkileri normal koşullara kavuşturulmalı. Müzayedeler konusu da göz ardı edilmemeli ve müzayedelerde sanatçıların değerinin düşürülmemesi konusu düşünülmelidir. Sanat piyasasında çalıntı, sahte veya dolandırılmış işlerin paraya çevrilmesi konusunda da dikkat edilmeli.

Ustaların tavsiyelerine kulak verilmeli
Sanatçılara, mutlaka araştırmacı olmalarını ve usta sanatçıların tavsiyelerine kulak vermelerini tavsiye ederim. Çünkü bunu yaparlarsa bizilerin düştüğü yanlışlara düşmezler. Sanat piyasası acımasızdır, defalarca dolandırıldım çünkü güvenmeyeceğim sanat insanlarının bazılarına gereksiz güven duydum.

Önceki Yazı

“Müzik” insanlara umut için bir pencere

Sonraki Yazı

Dijital platformlardan kim ne bekliyor?

Son Yazılar

Gandi mürşid arıyor

İnsan eğitimi Hz. Âdem ile başlayan kutlu bir yolculuktur. Peygamberlerden sonra onların varisleri olan alim arif