Sultanbeyli’nin metropole öğrettiği

6 dakikada okunur

Sultanbeyli’ye gitmek beni her seferinde heyecanlandırır; bir yerleşim olarak meşru haklarını kazanmak için aştığı uzun ve zorlu yol canlanır gözlerimin önünde. Otoyola kapalı bir otuz sene içinde varlık mücadelesi verdi ilçe halkı, merkezin kendisini tanımamasına karşılık. 

Belki de başka bir örneği olmayan bu gerçeklikle Ali Nabi Koçak’ın belediye başkanlığı döneminde karşılaşmıştım ilk defa. Cephelerinden, kirişlerinden inşaat demiri taşan doğaçlama inşa edilmiş sıvasız binaların zemin katındaki konferans salonlarında kadınlarla sohbetler gerçekleştirirdik. Kalkınma planları bir tuhaf: Hem göçü teşvik edici politikalar izle hem de göçmeni kendi haline terk et! Ne siyasetçiler zamanında eğildi Sultanbeyli gerçeklerine ne akademisyenler. Toplumcu yönetmenler için bile bir plato olamadı. Planı halkın şuuruna terk edilmiş olan bu özel şehirleşme örneğinin tecrübeleri üzerine ne kadar konuşulsa, yazılsa az. Halk büyük yoksunluklarla yerleşmeyi sürdürme direncini mahalli dayanışmalara borçluydu büyük ölçüde. 

  1. Sultanbeyli Uluslararası Kısa Film Yarışması jüri toplantısı için ilçeye giderken benzeri düşüncelerin heyecanı içindeydim. Bu yarışmayı belediyenin işbirliğiyle üç yıldır Suat Köçer düzenliyor. Suat sinemaya öyle büyük bir sevgiyle bağlı ki edebiyatla birlikte yürütüyor yıllardır; gerçi birbirinden kopuk alanlar değil sinemayla edebiyat. 

Ön jürinin, jürimize gönderdiği on filmin hepsi de birbirinden ilginçti. İlk kez bir ödül değerlendirmesi sırasında bu kadar zorlandım. Jüri arkadaşlarım Murat Saraçoğlu, Mehmet Usta, Çiçek Dilligil ve Kürşat Üresin de yer yer benzeri bir zorluğu yaşadıklarını belirttiler. 

Aile bağları ve çift ilişkilerinde yaşanan uyumsuzluklar filmlerin neredeyse hepsinin akışında belirleyiciydi. Bir taraftan babanın düzeni hakim eve ama kendisi ortada yok; bu da kriz doğuruyor. Aile yapısındaki dağılmanın etkisi ise galiba en çok cenaze törenlerinde zora sokuyor yeni kuşakları. Gençlerin yas ve taziye konusunda içine düştüğü bocalamayı çarpıcı ve bütüncül bir kurguyla ortaya koyduğu için jürimiz En İyi Film olarak Farklı Bir Yası (Yön: Beril Tan) seçti.

En İyi İkinci Film Ödülü’ne layık bulduğumuz Babamın Öldüğü Gün (Yön: Emre Sefer) filminde de karşımıza çıkıyor cenaze bocalaması. İki kız kardeş arasında babaları defnettikten sonra yaşanan gerginlik trajik bir kazaya yönelik tepkilerde, ahlaki bir sorgulamanın önünü açıyor. Çoğunluğun kötümser yargısı karşısında başka bir gerçekliği dile getirmenin yaşattığı açmazı istisnai bir tuhaflık üzerinden anlatmadaki ustalığı nedeniyle, Ben Tek Siz Hepiniz’i (Barış Kefeli, Nükhet Taneri) En iyi Üçüncü Film olarak belirledik.  Filmin senaryosu, Barış Bıçakçı’nın bir öyküsü üzerinden kurgulanmış. 

Jürimiz, Mustafa Akkad Adına Jüri Özel Ödülü’ne, Filistin direnişine incelikli bir göndermede bulunan Kara Tavuk (Zeynep İncetekin) isimli animasyonu layık buldu. Gönül ister ki bu ödül, yirmi yıla yakın bir süreden beri dünyanın en büyük açık hava hapishanesinde yaşamaya mecbur edildikleri yetmezmiş gibi, şiddet seviyesi sürekli yükselen katliamlarla yıldırılmak istenen Gazze halkına duyduğumuz saygının bir nişanesi olarak kabul görsün. En İyi Kurgu Ödülünü ise, metropolde aile ve devletin uzanamadığı sebeplerle suç ortamlarına çekilmiş gençlerin umutsuzca birbirinde aradığı tutunma çabasını anlatma başarısıyla Birlikte Yalnız (Yön: Emrullah Erbay) filmi kazandı.  

Kentsel yalıtımını halkın direnciyle aşan Sultanbeyli, sinema festivali coşkusu yayıyor metropole üç yıldır. Öyle ya, insan gibi bir semt de “Birlikte, yalnız’’lığını aşabilir, isterse, kentsel sağırlığa rağmen etrafına şehirleşmenin icaplarını öğretebilir. 

 

Önceki Yazı

Tasavvuf müziği popüler olma derdinde değil 

Sonraki Yazı

İnsanlık için ses ver!

Son Yazılar

Gandi mürşid arıyor

İnsan eğitimi Hz. Âdem ile başlayan kutlu bir yolculuktur. Peygamberlerden sonra onların varisleri olan alim arif