Ödül mü Ödün mü?..

5 dakikada okunur

“Dünya haksızlıklarla doludur. Ödülleri ve cezaları verecek konumda olanlar da bu haksızlıklardan yarar sağlayanlardır. Ödüller eşitsizlik için çok ustaca gerekçeler bulanlara, cezalar ise ona çare arayanlara verilir.” Bertrand Russell
Hiç şüphesiz her ödülün hem siyasi, hem edebî, hem de insanî mesajı vardır.
Ödüller -gerek ülkemizde gerekse dünyada verilenler olsun- kime, hangi esere verilirse verilsin tartışmalara sebep olur. Ödül alanların bunu hak edip etmediğine dair polemikler mutlaka oluşur. Verilen ödüllerin ölçütlerinden tutun, jürinin adaletli davranıp davranmadığına kadar hudutsuz bir tartışmalar metaforu oluşur zamanla. Tartışmaların buluştuğu ortak nokta ise ödüllerin ne kadar objektif olduğu sorusudur. Bütün bunlar ödül deyince ilk akla gelen başlıklar olsa da işin bir başka boyutu var ki o da küskünler bahçesine ekilen kısır sızılardır!
Evet, kısır sızılar…
Geçenlerde ülkemizde gerçekleştirilen yine bir ödül organizasyonunun ardından denk geldiğimiz bir yazarın, “Artık kitap mitap yok! Bu ödüller adaletsiz. Sizin olsun ödülleriniz. Böyle bir durumda kitap çıkartmak olmaz, olmaz.” serzenişiydi bizi asıl düşündüren. Bir sanat eseri, öncelikle sanat eseri olmakla yükümlü değil miydi? Yoksa sanat eserini tasdik eden şey ödül müydü?! Bir yazar böyle kısır bir nidayı kendi ruhuna nasıl ekip biçebilirdi ki?
Ödülün olduğu yerde bazen adaletsizliğin olduğu elbette aşikârdır. Haksızlığın hüküm sürdüğü dünyada hakkı savunanların da yeri geldiğinde bu adaletsizliğe düşüşü, ironinin ta kendisidir de! Lâkin mürekkebini kalbine menzil etmişlerin ödül için yazmak gibi bir tutumu, istikameti şaşırtan yanlış istihbarattır. İlk kaybedenler de kalemini beklentinin otağında konuşturanlar olacaktır.
Dünyanın en itibarlı ödülü olarak bilinen Nobel Edebiyat Ödülü için de buna yakın tespitleri yapmak doğru olur. Nobel Edebiyat Ödülleri’nde, edebî nitelik öncelik taşıyor denilse de politik bir tercih olduğu değerlendirmesi yapılır birçok kesim tarafından. Ki bunun örneklerinden biri de Nobel Edebiyat Ödülü’nün zamanında Srebrenitsa soykırımını inkâr eden ve Sırp savaş suçlularını savunan Avusturyalı Yazar Peter Handke’ye verilmesidir. Ardından ülkemiz ve dünya tarafından tepkiler olsa da her yarışmanın rutini gibi bir süre sonra unutulmuştur.
Aslında ödül konusunun genel açıklaması şimdiye kadar Nobel Edebiyat Ödülü alamayan yazarlara baktığımızda Virginia Woolf, Ranier Maria Rilke, Franz Kafka, Anton Çehov, Jorge Luis Borges -bunlardan sadece birkaçıdır- çok daha netlik kazanır. Onlar Nobel alamamışlardır ama ödül alanlardan daha fazla dünya edebiyatına katkı sağlamışlardır…
Sonuç olarak ödül sadece eserin sesinin daha çok duyulmasına, okuyucuya ulaşma şartlarının daha kolaylaşmasına ve yazarın motive olmasının rutin coşkusuna v.s katkı sağlar. Oysaki eserin zamanın çarkında kendi kendini büyütecek o asıl devinime, yine eserin kendisi katkı sağlayacaktır…

Önceki Yazı

Resim ve Sinema Müzesi bir de Mavi Kuş’un kanatları

Sonraki Yazı

Bir Memleket Ve Hizmet Sevdalısı : Tevfik İleri

Son Yazılar

Gandi mürşid arıyor

İnsan eğitimi Hz. Âdem ile başlayan kutlu bir yolculuktur. Peygamberlerden sonra onların varisleri olan alim arif