Her yaşam bir yol denemesidir

5 dakikada okunur

Bazı yazarlar, hiç tanışmasak da sıkı dostumuzdur. Bizi anladıklarını biliriz. Bu anlayış içinde kelimelerle ifade etmesi biraz güç hâller vardır. Çünkü modern zamanların insanları için anlaşılmak, bir başkasının “seni anlıyorum” demesinden ibarettir. Oysa seni anlıyorum lafı, giderek plastikleşiyor, önemini yitiriyor, hakikatini kaybediyor. Çağlar önce bu dünyadan göçmüş kimseler, bizlere “seni anlıyorum” demeden, nasıl anlaşılabileceğini gösteriyor. Şu çıldırasıya yaşanan günlerde, kaygan zeminlerde, “kendimize nasılsın?” diye sormaktan neredeyse utandığımız bir çağda, anlaştığımız yazarlara sımsıkı tutunmamız gerekiyor.
Edebiyat araştırmacısı Adolf Musch yolda giderken benzinciye uğruyor. Görevli, Hermann Hesse’nin bir kitabına dalmış vaziyette, neredeyse Musch’ü görmüyor bile. Musch dayanamıyor ve biraz da mesleki merakı sebebiyle “Neden o yazarı okuyorsun?” diye soruyor. Benzin istasyonundaki görevlinin cevabı hem çok sıradan hem de oldukça büyüleyici. Onun ve çoğumuzun okumaktan başka bir muradı yok zira. Şöyle diyor görevli: “Çünkü Hesse beni seviyor.”
Ben de böyle hissetmişimdir hep. Hermann Hesse’nin “Siddharta”, “Demian”, “Bozkırkurdu”, “Boncuk Oyunu” romanları hayatımda hep birer köşe taşı olmuştur. “Öldürmeyeceksin” kitabı bambaşka kapılar açmıştır. Jung ile dostlukları hep ilgimi çekmiştir. Profil Kitap tarafından yakın zamanda yepyeni bir Hesse çevirisi neşredildi. “Kendini Keşfet” isimli kitap, bir şahsiyetin nasıl inşa edileceğinin de formüllerini fısıldıyor. Kendi yolunu inşa edip bu yolda yürüyenlere kuvvet verecek cinsten metinler içeriyor. İnsan bu tür metinlerin, hele ki Hesse gibi bir kalemden çıkıyorsa, çok daha uzun olmasını istiyor çünkü doymak pek mümkün olmuyor.
“Her insanın yaşamı, onu kendine götüren bir yoldur, bir yol denemesi, bir yol taslağıdır. Her birimiz kendi amacımıza varmak için çabalarız. Birbirimizi anlayabiliriz ama kendimizi ancak kendimiz açıklayıp yorumlayabiliriz.” diyor Hesse. Dik başlı olmayı övüyor. Onun dik başlılık düşüncesinin temelini erdemler oluşturuyor. Bir insan erdemlerine ömrü boyunca ne kadar dikkat eder de onları geliştirebilirse, kendi iç yasasını ne derece ciddi oluşturursa, o kadar anlamlı bir hayat yaşayabilir. Bunun için de en yakınımızdan en uzağımıza kadar insanların bizden bekledikleriyle ilgilenmememiz gerekiyor. Biz; ailemize, toplumumuza ve insanlığa ne verebiliriz, onunla ilgilenmeliyiz. Dolayısıyla iç sesimiz, iç çocuğumuz ve hayat karşısında tutunduğumuz dertlerimiz, meşgalelerimiz hayati birer boyut kazanıyor. “Bir düzine yaşamı değil de, kendi biricik yaşamınızı sürmek için doğduysanız, sizi kendi kişiliğinize ve kendi yaşamınıza götürecek yolu her ne kadar çetin de olsa bulacaksınız. Bunun için kararlı değilseniz, gücünüz yetmiyorsa, bu durumda er ya da geç vazgeçmek zorunda kalacak ve toplumun ahlakı, zevkleri ve törelerine bağlanacaksınız.”
El âlem ne der diye yaşamanın faturası acımasızdır. Bu acı faturayla geç yaşlarda karşılaşmamak için Hesse’nin yazdıkları önemini giderek artırıyor. Zira: “Bir karaktere dönüşmek herkese kısmet olmaz, insanların çoğu suretler olarak kalır.”

Önceki Yazı

Ebru kutsal değildir!

Sonraki Yazı

Profil olarak kendi camiamın dışındayım

Son Yazılar

Gandi mürşid arıyor

İnsan eğitimi Hz. Âdem ile başlayan kutlu bir yolculuktur. Peygamberlerden sonra onların varisleri olan alim arif